content

ikradan-mahyaya-aydinlanma

23 Şub

Başbakana Yargı Darbesi -I- Neden?

Bugün lafı eveleyip-gevelemeden yazacağım. Nezaket ihlali yapmamayı her zaman esas alırım ama çok kibar olmayı da düşünmüyorum. Ülkemin, 75 milyonun saadeti birilerinin kırılıp kırılmamasından, alınmasından daha mı önemsiz?

Son bir-iki hafta içinde Türkiye’de bugüne kadar yaşanmamış ciddiyette bir kriz yaşandı ve derinleşerek devam edeceğe benziyor. Bildiğimiz o dur ki kaç zamandır birileri hükümetin, daha özelde sayın başbakanın cemaat ile ilişkisinin bozulduğunu ve bunun giderek derinleşeceğini, nihayetinde de ‘iktidarı paylaşma anlaşmazlığı yüzünden’ ciddi kavgalara (savaşa) yol açacağını ellerini ovuşturarak dillendiriyordu.

Bunu hüsn-ü zan sahiplerinin arzu etmesi beklenemez. Ama ortada da dağ gibi gerçek var ve bunun bir açıklaması olmalı, yoksa bir açıklaması –ki bence var ve söz konusu şahsiyetler (başbakan ve hoca efendi) bundan bihaberdirler- bütün halisane duygularla beraber olan biteni “cemaat-başbakan arasında ‘iktidarı paylaşma’ kavgası” olduğunu kabul etmekten başka çaremiz kalmayacak.

ereden Nereye?

Öncelikle -yanlış ve eksiklikleri için eleştiri hakkımız baki kalarak- Türkiye son 10 yılda hiç kimsenin aklına gelmeyecek şekilde içerde ve uluslar arası arenada güçlendi. Bu gücü siyasi, ekonomik, askeri alanda olduğu gibi diplomaside de görüldü. Öyle ki hinterlandı Pasifik Okyanusu’nun Afrika kıyılarından başlayıp Hint Okyanusu’nun doğu yakasına kadar uzanan bir ülke oldu Türkiye.

Eskiden İsrail’in ve diğer servislerin çok rahat bir şekilde cirit attığı ve yönlendirdikleri ülke olan Türkiye, son yıllarda bunu ciddi bir şekilde engelleyip yabancı servislerin manevra alanını daraltarak karşı hamlelere başladı. Böylelikle ülke, “servislerin provokatif ve manipülatif oyunlarını bozarak” dış politikasına hayatiyet kazandırdı.

Osmanlı İmparatorluğunun bakiyesi olan Türkiye -özellikle büyük çoğunluğu despotlarla yönetilen Müslüman halkların ve Türk coğrafyasının- en büyük umudu oldu. Avrupa ciddi ekonomik ve beraberinde siyasi krizlerle (ör. Yunanistan, İtalya, İspanya ve muhtemelen Fransa) boğuşurken, Türkiye istikrarlı bir ülke haline geldi. Kürt Sorununu çözmek üzere olan Türkiye, yeni anayasa ile dünyanın en saygın ülkesi haline gelmek üzere(y)di(r).

Bu büyüyen Türkiye, başta İsrail olmak üzere İran ve Batılı ülkeleri ciddi bir şekilde rahatsız etmeye başladı. Bu ülkelerin kendileri için “tehdit” olarak gördükleri iktidar partisinin gücü bir şekilde kırılmalıydı.

Zira bu istikrar ve beraberinde gelen prestij ve güç İsrail ve zikr ettiğim ülkelerin bölgedeki çıkarlarına ters düşüyordu. Bunun önüne geçilmesi için en öldürücü hesap Kürt Sorunu üzerinden görülebilirdi. KCK üzerinden MİT’i, bununla da başbakanı zor durumda bırakarak iktidarı istedikleri dizayna tabi tutabileceklerini hesaplayanlar yargı operasyonuyla düğmeye bastılar.

Ne oldu peki?

Savcı SARIKAYA halen MİT Müsteşarı olan Hakan FİDAN, bir önceki Müsteşar Emre TANER ve emekli müsteşar yardımcısı Afet GÜNEŞ’in 9 Şubat 2012 günü KCK ile ilgili ifadelerini almak istedi.

Olabilir. Hukuk devletinde şüphe, suç varsa savcı bunun en ayrıntısına kadar gitmeli ve gereken ne ise yapmalıdır. Bu iş bundan mı ibaret?

Velev ki savcının iyi niyetle iddia ettiği gibi MİT ile ilgili ciddi sıkıntıların (suçların) sorgulanması amacıyla söz konusu şahısların ifadesine (belki de tutuklanmalarını gerektirebilirdi) gerek görülmüş olsun. Bu önemde bir olayın hangi boyutlara varacağını bilmeyen, bilip önemsemeyen bir savcının basiretinden şüphe duymaz mısınız

Bir de,

Duyduğumda –sebebiyet verdiği tahribatlardan dolayı- tiksindiğim ama bugüne kadar en olmadık konularda söylendiğine ve uygulana geldiğine hep beraber şahit olduğumuz bir şablon ifade var;

Hani o “Türkiye’nin geçtiği sürecin hassasiyetinden dolayı, Türkiye şartları vb.” diye başlayan cümleler ve sonrasında en akıl almaz olaylara gerekçe! oluyordu ya, işte o “hassasiyetten dolayı“ böyle bir mevzuda ‘sayın başbakan adına görüşmelere katılan ve halen de başbakana bağlı en önemli kurumun başındaki şahıs’ böyle mi ifadeye çağrılmalıydı?..

Uğraştırdığınız şeye bakın bir;

“KCK davası, MİT Müsteşarı, sorgu- ifade, İsrail, cemaat, bölücülük, başbakan, hoca efendi…”

Beyler! Aklınızı başınıza devşirin, iyi misiniz?

Bu sözcükleri bu şahsiyetlerin isimleriyle nasıl bir araya gelebildi? Ya da siz nasıl bir araya getirebildiniz?

Bir insanın başkalarına “ihanet, düşman, samimiyetsiz” gibi ithamlarda bulunması son derece ağır vebaldir. Ama bunu ömründe 3 kere kullanmayan biri olarak diyorum ki;

Her kim bu sözcükleri zikrettiğim isimler, şahsiyetlerle beraber anıyor ise o “hain, düşman, samimiyetsiz” değil de nedir?

Düşünebiliyor musunuz?

Hoca efendi/cemaat Türkiye cumhuriyeti başbakanına “kumpas” kuruyor… Ya da özgürlüklerin başbakanı hoca efendi ve hizmet cemaatini yok edecek… Akıl tutulması böyle olsa gerek…

Bakın,

“Eğer bunlar doğruysa” diye söze başlamayı bile kendime zul ve vebal addediyorum. O sebeple bu yaygaralara asla itimat etmiyorum. Ama ortada bu dedikoduların yayılmasına vesile olan bir durum da var; bu neyin nesi?

Buna döneceğim ama önce hakikaten olanı anlamamız için ne yapmalıyız?

Zira;

Olan biteni bu şekilde okumaya kalkacak olursak asla neyin ne olduğunu anlayamayız. O zaman işi aslını, yani “ne”yin “ne” olduğunu sizlerle tartışalım.

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank