content

23 Şub

Ahlak Üzerine

Son iki gündür, “Zeliha” adı üzerinden bir yolsuzluğa ilişkin yazmaya çalıştım. Bu yolsuzluk olayları olağanüstü bir durum değil, çünkü yolsuzluk Türkiye’nin diğer adlarından biri halinde. Yolsuzluk, rüşvet falan denince, bunların doğal olarak

ahlakla da bir ilişkileri oluyor. Kaldı ki benim ya da başkalarının birçok yazılarının bir tarafında ahlak olgusu üzerine bir bağlantı, en azından değinme vardır.

Bu sözü sık kullanırız.
Kullanırız kullanmasına da, ne eğitim sistemimizde felsefe ve ahlak felsefesi üzerine doğru dürüst bir şey vardır, ne de ahlak kavramı üzerine düşünürüz.

Meramımı anlatabilmek için bu çok önemli felsefi kavramı bir tanım sınırlamasına sokmak zorundayım.
Ahlak, bir davranışlar dizgesidir. İnsanların davranış ve ilişki biçimlerinde nelerin doğru, nelerin yanlış olduğuna dair geliştirdikleri değerler sistemi diyebileceğimiz ahlak, sübjektif bir kavramdır. Ahlak, tarihin dönemlerine, toplumların biçimlerine göre değişkenlikler gösterir. Mutlak bir ahlak değerlerinden ve evrensel ahlaktan söz edilemez!

Sihirli bir kavram gibidir, ahlak.
İçinde öylesine bir sihir barındırır ki, iyi toplum yapılarına, iyi insan ilişkilerine sahip olmanın yolunun, iyi ahlaka sahip olmaktan geçtiği sanılır.
Böyle sanıldığı, böyle düşünüldüğü için iyi ahlaklı bireyler yetiştirmek hedeflenir.
İşe eğitimden, eğitime de ahlaktan başlanır.
Dindar gençlik yetiştireceğiz sözünün altında, özgürlükler anlamındaki tehlikesinden başka, bir de bu ahlak konusundaki yanılsama yatar.

Peki, nedir iyi ahlak?
Hatta bundan önce, ‘iyi’ nedir?
Örneğin kamuda 100 liralık bir işin 1.000 liraya yaptırılması toplumun çıkarları açısından kötü, işi alan müteahhit ve rüşvet alan bürokrat açısından iyi değil midir?
Ya da çok bilinen örnek vereyim. İmar durumu 5 kat olan bir arsa aldınız, siyasi veya maddi ilişkiler yoluyla imarı 30 kata çıkardınız. 1 milyon liralık yer oldu mu 50 milyon lira! Bu ve benzer örnekleri, bir kısım vatan sevicileri ve hayırlara vesile olur İnşallahçılar çok iyi bilirler.
Şimdi burada olanlar, arsanın ilk sahibi ve şehircilik hayatı açısından “kötü”, arsanın yeni sahibinin müthiş bir haksız kazanç edinmesi için açısından “iyi” değil midir?

Örneğin bir Müslüman’a göre, Hıristiyan ahlakı iyi midir?
Bir Yahudi’ye göre, Müslüman ahlakı iyi midir?
Kapitalist toplumun ahlakı mı iyidir, feodal toplumun ahlakı mı iyidir?
Ya da başlı başına, kategorik olarak bir Müslüman ahlakından, Hıristiyan ahlakından, nihilist, pozitivist, Marksist, Budist ahlaktan söz etmek mümkün müdür?
Dindar gençlik mi iyidir, ateist ya da agnostik gençlik mi iyidir?

Yolsuzluklardan söz etmiştik ya…
Yolsuzluk, rüşvet, kamu kaynaklarını talan, imar oyunları; tüm bunlar nasıl önlenir?
İşte falan gençlik yetiştireceğiz, filan manevi eğitimi vereceğiz vs. diyenlerin formülü basit: Yolsuzluklar vs. ahlaksız davranışlar olduğuna göre, ahlaki eğitim ve uygulamalar yoluyla toplumu ahlaklı kılacağız ve de bu kamu soygunlarının önüne geçmiş olacağız! İnsanlar genel olarak ahlaksızlık yapmayacak!

İlk bakışta doğru bir formül, doğru bir neden-sonuç ilişkisiymiş gibi görünüyor.
Eğer böyle olsaydı, bunu dinler çoktan başarmış olurlardı!
Üstelik dini değerler sisteminin dayandığı bir yaratıcı ve onun şaşamaz terazisinde bir sevap-günah, cennet-cehennem kapıları olduğu halde.
Neden böyle olmadı?
Ya da daha doğrudan, yakıcı soru sorayım: Allah inancıyla münezzeh, haramdan sakınan ama bir yandan da deveyi hamutuyla götürenlere ne diyeceğiz? Dün bir işçi ailesi düzeyinde hayat sürenlerin bugün siyasi ilişkiler yoluyla korkunç bir arsızlığın, pisliğin, egoizmin bataklığında yüzerek zenginleşmesini nasıl açıklayacağız?

Salt dini değerler üzerinden soyguncuları değil, milli, Atatürk veya başka değerler üzerinden de soygunculuk yapanları ayırmıyorum. Geçmişte vatanı böldürmeyiz safsataları arasında banka kasalarını buharlaştıranları unutmadık!

Aslında bütün bunlar insana ait davranış biçimleridir ve sorun, ahlak vaazları yoluyla çözülemez!
Mesele manevi değil, dünyevidir.
Eğer mesele gerçekten manevi olsaydı, boğazına kadar harama batmış insanların Kabe’yi ziyaretleri sonrası ya haramdan kopmaları ya da intihar etmeleri gerekirdi!
Bu ülkede adaleti, özgürlüğü, insan haklarını, şeffaflığı sağlayacak hukuk sistemi ve zihniyeti yoktur!
Böyle bir toplumsal sisteme ulaşıldığında ahlaki normlar da ona göre değişerek gelişecektir.
Almanya cumhurbaşkanının istifa etmesi gibi, bizim ülkemizde de istifa etme kültürü ve ahlakı oluşacaktır.
Gerisi laf-ı güzaftır.

Yazımı bir filozoftan alıntıyla bitiriyorum: Schopenhauer, “Ahlak felsefelerimizin ve ahlak sistemlerimizin, erdemli, yüce ve ermiş insanlar yaratacağını sanmak; estetik üzerine yazdığımız kitapların, şairler, heykeltıraşlar, ressamlar ve müzisyenler yaratacağını sanmak kadar saçmadır...” diyor!

Etiketler : , , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank