content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

27 Mar

Tarikat mı? Sakın ha!

“O(insa)nların çoğu ancak ortak koşarak Allah’a iman ederler.” (Yusuf Suresi–106)

“Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz.” (Nisa Suresi–48)

Aklı başında insanlar usulüne uygun ve makul sınırlar çerçevesinde, gerekli bilgiyle, azimle, sabırla, dürüstçe ve cesaretle işlerini hallederler. Allah’ın hidayetine mahzar olan aklı başında bir mümin de -hidayete erdiği yaş kaç olursa olsun- kişisel gelişimini ve terbiyesini Kur’an mektebine tabi tutar.

Ailevi hukuku, toplum hukukunu, ibadet, ahlak ve muamelatını yalnız İslam’dan alır ve kendini beşeri kanunlar yerine Allah’ın kanunlarına karşı sorumlu bilir. Dinini sahih kaynaktan alır ve gelişi güzel her söze iltifat etmez. Onun yaşantısı kaliteli insan Rasûlullah’ın yaşantısının bir yansımasıdır çünkü O’nun ümmetidir.

Dünyada Kelime-i Tevhid’i kalbine iman olarak yazmış ve onun gereklerini hayatına uyarlamış bir mümin için nice müjdeler vardır. Bu mümin Lâ ilâhe illallah anahtarıyla Havz-ı Kevser’de Rasûlullah’ın komşusudur. Firdevs-i Âlâ’da en güzel nimetlerle rızıklanacaktır.

Gözü açık, kurnaz, her işini öyle veya böyle, -haklı haksız fark etmez- halleden, ne hırıtlar çevirip kârlı, olmadık desiselerle haklı çıkan kişi dünyaya ölçüsüzce rağbetinin kendisini neyin kapsam alanına çektiğinin farkında değildir.

Lakin bu uyanık babasının dini olan İslam’ın etkisindedir, Allah’a ve ahiret gününe inancı vardır ve cennetten de vazgeçemez, çünkü kendisi hesabını iyi bilir. Cennet de yabana atılır bir nimet değildir hani! O halde onu elde etmenin de bir kolayı olsa gerek, ilim tahsiliymiş, dini bilgilerdeki şüpheleri gidermek için araştırmalarmış, vesair uzun iş; diye düşünürken, şeytan ona bazı yolları kolaylaştırır.

 

Karşısına bir cennet simsarını çıkarır. Gel kardeşim gel, iyisi daha ucuza burada diye bedava çığırtkanlık yapan saftirikler veya menfaatçi kurnazlar rastgelirler ona. O sesleri iyi işitir çünkü kulağı pek sever kârlı işleri.

 

Derler ki : “Bir mürşide tabi olmazsan kaybolursun.”

“Cemaatin içinde olmazsan kuzuyu kapan kurt gibi seni de şeytan kapar.”

“Çobansız sürü olmayacağı gibi mürşitsiz cemaat da olmaz.”

“Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır.”

“Âlim bir zatın kamil bir mürşidin terbiyesinden geçmek, himmetinden istifade etmek gerek.”

“Onlar peygamberlerin vârisleridir.”

“Onlar son nefesinde şeytandan imanını kurtarır.”

“Ahirette şefaatçi olurlar.”

“Bir mürşidin eteğini tutan cennetin en yücelerine, şehitlerin ve peygamberlerin mertebesine çıkar” daha neler neler…

 

Ağzının suyu akar tabi dinleyenin.

Bu anlatılanlar tıpkı yurt dışına işçi olarak götürmeye heveslendirip de insanların borç harç buldukları paraları dolandıran, işçi adaylarını ıssız bir adaya bırakıp işte geldiniz inin, buradaki ağaçları budayıp, otları sulayacaksınız, işiniz bu diyen dolandırıcıların vaatleri gibidir.

Hâlbuki insanların gayesi müspet idi, fakat pek kestirme bir yol tuttular. Kendilerine yol gösterenler de kestirme yol arayanların bir kılavuzu olsun, garibanlar mürşitsiz mi kalsın diye (!) bir boşluğu doldurdular. Bu bir dengedir, her ne kadar tasvip etmesek de beni kandıran yok mu dercesine tedbirsiz kimseleri birileri kandırır ve bu sayede imtihan dünyasının ıssız adaları da adam yüzü görür. Dolandıran da bir müddet sefa sürer.

 

Bazıları erken kendine gelir, eyvah dolandırıldık der, lakin dolandırıldığını anlayamayan adam, emeğinin karşılığını alacağını umarak salih amel işlemeye devam eder, otları sular, ağaçları budar, hem niye kandırsınlar ki onu, “ağaçları kesin, otları yakın” gibi kötü bir emir de vermediler ki!… Bu gariban emeğinin karşılığını alacağına inanarak ecel gemisi gelinceye kadar bekler durur. Maalesef ömür sermayesini batak şirketlere yatırmış ve tüketmiş olarak ahirete göçerler.

 

Bir daha dönüş imkânı olmayan ahiret yolculuğu için insan, henüz dünyada iken, rehber kitap Kur’anı ve kılavuz Muhammed aleyhisselamı iyi tanımalı, din simsarlarının eline düşmemelidir. 

 

Adı üstünde mürid, o istedi bunları, başına ne geldiyse sunulan yemi istemekle geldi.

İnsanları sazan yerine koyup bu çekici yemleri, peşpeşe sıralayanların sözleriyle, vaat ettikleri arasında, düşünen insanın kolayca görebileceği, uçurumlar bulunmaktadır, fakat insanları düşünmekten alıkoyan bir şey var ki o, dergâha düşürülen kişinin, korkutulmasıdır.

Şeyhten haber verirken müride telkin edilenler gerçekten ürkütücüdür, korkutucudur ve insanın elini ayağını buz keser ve tabi beynini de. Sadece bu şeyh mi? Hayır ayrı bir dünyadasınız artık, duymadıklarınızı duyacak inanmadıklarınıza inandırılacaksınız.

Yeni tanıştığınız bu dünya, Süpermenleri bol, binlerce, milyonlarca ayakları yere basmayan müridiyle vekiliyle, halifesiyle kutupları, gavsları, kırkları yedileriyle, Mars’tan daha uzak bir gezegendesiniz. Şeyh insan olduğu halde insanlardan güçlü kuvvetli, dilediğini yapabilen, her an gören ve işiten (!) bir adamdır! O halde onun hakkında nasıl şüpheye düşebilirsin, onun hakkında anlatılanları nasıl eleştirebilirsin?

Senin aklından geçenleri bile bildiğini söyledikleri adamın sahte bir veli, bid’atçı ve mülhit olduğunu nasıl düşüneceksin. İşte burada Allah’tan korkar gibi bir insandan korkmakla ve onu eleştirememekle kayıtsız, şartsız batıl bir imanın temelleri atılmış olur.

 

Gelin İbrahim aleyhisselamın dediği gibi biz Allah’tan başka (sizin ilahlarınızdan) korkmayız,( En’am Suresi–81) diyelim ve onların putunu kırmaya koyulalım.

Yukarıda zikrettiğimiz insan avcılarının kaymaklı kadayıf türünden sözlerinin bir kısmı, oltanın ucundaki yemin besin değeri bulunduğunun doğruluğu kadar doğru sözlerdir. Amma çoğu zaman balık o besinden istifade edemez de bir parça yem uğruna hayat suyundan dışarı çıkar ve beslenen değil hayatı pahasına besleyen olur.

Yemlerin arkasında duran oltacılara bir bakalım. O da bu yola ilk sülûk ettiğinde acemiydi, toydu, ya şimdi! O da böyle başlamıştı… Günlerden belki de Cuma idi, heey hey ne mukaddes günlerdi, o gün hidayete erdi fakir! Gibi övünmeleri de yok mu?

Bir mürşide tabi olmazsan kaybolursun, al sana bir ‘mürşit’ yemi.

Oltaya takıldıktan sonra dergâha doğru yola düşersin, sofraya konmadan önce güzelce bir yıkanırsın, sonra avcının nezaretinde mürşidin elini ve eteğini öper, bir güzel günah çıkartırsın, pişmansın ve artık yapmayacaksın, çünkü mürşit seni görecek! Ne mutlu sana, anandan doğduğun, Arafat’tan döner gibi(!) gibi günahsız oldun(!) 

“Cemaatten ayrılan bizden değildir” hadisini de sık sık duyururlar. Nasıl bir cemaat mi? Hadis tefsire muhtaç değil ki, adamların keyfince bir cemaat işte! Siyasetle işi olmayan, cihad kavramı lûgatlarından çıkarılmış, başörtüsü falan gibi kıldan işlere bulaşmayan, etliye sütlüye karışmayıp yavan ekmeği tavsiye eden bir cemaat işte! Daha ne olsun ki! Zikir kardeşim zikir, şeyhin dediği gibi zikir. Fikir dedin mi bozuşursun, şeyhe itiraz yok, ölü yıkayıcının önünde yatan meyyit gibi itaat ister efendibaba! Ne kendi konuşur, ne adamı konuşturur.

 

Etrafındaki dalkavuklar onun yerine sizinle konuşacak, siz de dut yemiş bülbül gibi somurtacaksınız. İyi ki geldiniz birazdan daha yakından tanıyacaksınız.

Mürşid beyin keramet, mersiye ve kasidelerini sayıp döken meclislere katılırsın, hangi kabirden ne istenir, nasıl tavaf edilir, teberrük için ekmek, şeker ve daha neler gezdirilir, iyice öğrenirsin. Bitmeyen ekmeklerden yer, cabul cubul çorbalardan içer şeyhin bereketiyle tanışırsın, sanki ömrünce aç gezmiştin de Allah seni doyurmamıştı(!)

Bu şirk meclislerinde Allah’ı sever gibi şeyhini seven insan suretinde şeytanlar görürsün. Ağızlarında geveleyip durdukları sünneti seniyye laftan ibarettir, şayet uygulama varsa muhakkak riyakârlıkla karışıktır, yapılan her amelde şeyhi memnun etme gayreti saklıdır.

İnsanların kalplerindeki imanın yanına yerleştirilen şirk öğretileri, ölülerden istimdat, bedava kasko hizmetleri, çamura çöken eşeği kurtarmalar mı dersin, tekerleği fırlayan arabaya –gavs marka- teker olmalar mı dersin, neler neler, çok yönlü kullanışlı şeyh efendilerin reklâmları film gibi anlatılır, fakat asıl çok yönlü kullanılan bu reklâmları dinleyen ve anlatan müritlerdir.

Şeyhin turistik tesislerinden alışverişler yapar memleket ekonomisine katkıda bulunursun. Bir daha ki sefere hizmetlerin nispetinde, vazifelendirilirsin; artık ya iyi olta atan bir avcısın, ya iyi para harcayan bir mürit, ya bedava ırgat, ya da eline tutuşturulan teranelerin çığırtkanlığıyla ömrünü tüketecek mütevekkil bir seyyar satıcı! Bu satışlar bazen sokaklarda, bazen bir dergi editörlüğünde bazen şeytanın gel dediği yerdedir.

Bunun dışında gerçekten irşat olmayı bekleyenlerin hayal kırıklığına uğramaması için manevi irşat feyizle olur hikâyeleri, mürşidin bir nazar etmesiyle ne merhaleler katedilir, ne derecelere ulaşılır teraneleri sayılır dökülür.

Dinlediklerini aklından şöyle bir geçirmeye kalksa insan, ilk bir kaçında hemen tökezir, çelişkilerle dolu hiç duymadığı saçmalıklar kafasını allak bullak eder ve çaresiz olarak düşünmekten de vazgeçer. Bundan sonra yalanlarla avutulan müride bol bol rabıta yapmak ve feyz almaktan başka irşat yolu kalmamıştır.

 

Mürşit beyi gözünde canlandıramayanlar için teknoloji ne güne duruyor, memlekete dönerken cüzdana konulan resimlerle idare edilip, bir dahaki ziyarete kadar bol bol rabıta yapılır, hem mürşit uzaktakilere manyetik dalgalarla feyz ve irşat program ına devam etmektedir. İş manen hallolduğuna göre artık soru sormaya, vaaz dinlemeye, kitap okumaya gerek kalmamıştır.

 

Bu arada mürit nefsine uygun dini yaşantının membaına demir atmıştır artık. Yapılması gereken tek şey mürşidi kızdıracak iş yapmamak, verdiği zikir ve evradı tamam çekmek, onu memnun etmektir. Dikkat etmek gerekir çünkü o işlenen günahlardan haberdardır, müridini görmektedir, işitmektedir(!)

 

Böylesine sıkı takibe alınan ve denetlenen bir mürit kendisini takibe alandan başka kimseyi, daha çok memnun edemez ve artık öfkesi, sevinci, ibadeti, tevekkülü hepsi onadır. Her ne kadar Allah’ı ve resulünü unutmuşsa da kendisine aracılık edecek paravan şirket muameleyi prosedüre uyduracaktır. Ona göre bunların hiçbiri şirk sayılmaz çünkü bu olan biten işlerin baş aktörü Allah dostudur(!)

 

Allah dostu ile şeytan dostu olanları birbirinden ayırt edemeyen, İslam’ın mesajını anlayamamış kimselerin bu tuzaklara düşmeleri gayet tabiidir, çünkü onlar dini kaynağından öğrenmediler. Ya bilenlerin susmasına ne demeli !?

Ümmet dinini yaşamak için binbir meşakkat âlim ararken yolları kesen haramiler, İslam adı altında başka bir dini öğretmektedir. Onlar Müseylime’nin vârisidir ve öğrettikleri dine inananlar Müseylime’nin ümmeti olurlar.

Saltanatlarının bekası ve şahsi menfaatlerinin devamı için şeytanın da işini kolaylaştırarak Müslümanların dünyadaki zilletine ahirette de kendisinin ve yandaşlarının helakine sebep en tehlikeli ayrılıkçılar bu din tacirleridir. Onların tezgâhına/dergâhına düşmemek, aldatıcı sözlerini dinlememek gerekir.

Allah’ın ayetlerini dinlememiş birinin cahilce din tacirlerini dinlemesi ne büyük tehlikedir. Onlardan birçoğu Kur’an’ göre abdest almayı bile bilmezler. Onları şeyh yapan babalarının sulbünden gelmiş olmaktır o kadar. 

Onlar bir yığın sapık inanç ve bid’at amellerle övünüp sevinerek cennet ummaktadırlar. Hâlbuki kendilerini memnun etmeye çalıştıkları diri veya ölü mürşitleri onlara cennet veremez. Kalplerinde ve dillerinde bulunan safsatalar, Kelime-i Tevhid’in manasına aykırıdır ve Rasûlullah’ın İslam mesajından çok uzaktır..

Onlar İslam’ın adını soyadını, sicilini kütüğünü her bir şeyini kullanırlar, fakat İslam diye insanların kalplerine yerleştirdikleri şirk inançları inanan kimseyi ebediyyen cehenneme hapseder.

 

Allah onların yaptığı bu işi şöyle haber vermektedir:
“On(insa)ların çoğu ancak ortak koşarak Allah’a iman ederler.” ( Yusuf Suresi–106)

Allah’ın hakkında hiçbir delil indirmediği inançlarla, amellerle Allah’a yaklaşılacağını iddia eden müşriklerin akıbeti ebedi ateştir. Şayet herkes kendi hevasına göre Allah’a yaklaşmanın yolunu bulacak olsaydı peygamberlere ne gerek vardı?

Onlardan birçoğu bu şirkten vazgeçmeyecek ve eski müşrikler gibi içinde bulunduğu durumu savunmaya çalışacaktır.

Allah buyurdu ki:

Allah’tan başka veliler edinenler derler ki biz onlara bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz. Allah onların ihtilaf ettikleri şeyde aralarında hükmedecektir. Allah yalancı ve kafir kimseye hidayet etmez.” (Zümer Suresi–03)

Yani onlar kendilerini Allah’a yaklaştırsın diye birtakım aracılar edinmişler ve bu aracıları övmelerine, sevmelerine, yüceltmelerine sebep, onun güya Allah’a yaklaştıracak olması imiş!

 

İşte bu safsatalar cennet anahtarı olmak şöyle dursun, olsa olsa maymuncuktur.

Cennet kapısını ise maymuncuk açmaz. 

La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah deyiniz ve bu sözde sebat ediniz, dininizi tarikat deccallerine emanet edip peşlerinden gitmeyiniz.

 

“(Resulüm!) De ki: “İşte bu, benim yolumdur. Ben Allah’a çağırıyorum, ben ve bana uyanlar aydınlık bir yol üzerindeyiz. Allah’ı (ortaklardan) tenzih ederim! Ve ben ortak koşanlardan değilim.” (Yusuf Suresi–108)

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank