content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

15 Mar

Seçim Halleri

Türkiye’de seçimlerin sevk ve idaresinden üyelerini yüksek seviyedeki hakimlerin oluşturduğu Yüksek Seçim Kurulu (YSK) sorumludur. Bağımsızlığın tarafsızlığın her nedense ancak yargı mensuplarına ait olacağı gibi garip bir önyargının sonucu olmalıdır bu düzenleme. Niçin başka mensuplarının da bağımsız olabileceği düşünülmez kabul edilmez de bağımsızlık yalnızca yargı mensuplarına has bir nitelik olarak kabul edilir? Bir kere yargıç olanların artık ömür boyu tarafsız olacakları, ama yargıç olmayanların da hiçbir şekilde tarafsız olamayacakları gibi bir takıntı mevzuatın ana iskeletinde saklı gibidir. Muhtemelen yargı mensupları da sahiden kendilerinin bağımsız olabildiklerine inanıyor olmalıdır. Ya da bunu herkese kabul ettirdikten sonra kendileri kabul etmese bile bu durum bağımsızlıklarına bir zarar ziyan vermeyecektir.

Türkiye’de geçerli seçim mevzuatına göre seçim takvimi ile birlikte üç bakan (İç İşleri, Adalet ve Ulaştırma) da grevlerini bırakır. Bu üç bakanın görevlerine devam etmesi, seçimlerin güvenlik ve tarafsızlık içinde ürütülmesine engel sayılır 27 Mayıs darbesinden beri. Çünkü 1957 genel seçimleri öncesinde seçim gezilerini sürdüren CHP genel Başkanı İsmet İnönü, Kayseri’den Ankara’ya trenle dönmeye karar verir. Koskoca İsmet Paşa’nın Kayseri Garında kendisini beklediğinden habersiz tren, üç saat gecikir. İsmet Paşa çok sinirlenir ve bu olayı hiç unutmaz. Darbeden sonra yeni Anayasa çalışmaları yapılırken adamlarına, yani danışma meclisinin tarafsız CHP’li üyelerine mutlaka Ulaştırma Bakanı’nın da seçim öncesi değişmesi maddesinin yazdırılmasını ister. Elbette onun sözü yere düşecek değildir. Seçimle ilgili maddeler o doğrultu da düzenlenir. Ulaştırma Bakanı da görevini bırakacak diye. Yoksa Sn Binali Yıldırım daha o koltuğu ısıtmamışken seçim bahanesi ile üç aylığına oradan kalkması da dramatik bir olaydır. Şimdi Binali bey üç ay boyunca ne yapsın? Bakanlığa gitse olmaz, Erzincan’a gitse canı sıkılır. İşte vaktiyle İsmet Paşa’nın üç saat Kayseri’de bekletilmesi Binali beyi de hayli sıkıntılı bir duruma sokmuştur.

Seçimlerin tarafsız bir idare ile yürütülmesi ile Adalet Bakanı’nın ne ilgisi olabilir? Çünkü Hakim ve Savcılar yani yargı zaten hem bağımsız hem de tarafsız değil midir? İki seçim arasındaki dönemde yargıçlar bütün faaliyetlerini Bakandan bağımsız (belki de ona rağmen) yapmazlar mı? Aksini kim nasıl iddia edebilir? Buna rağmen sanki Adalet Bakanı, yargı üzerinde bir vesayetin sahibi imiş gibi, seçimlerde onun da değiştirilmesi ne kadar hüzün vericidir. Sadullah bey göreve başlayalı 23 ay olmuş. Yani iki sene bile değil. Şimdi onun da grevini bırakması ne kadar da esef vericidir. Sadullah bey 2007 seçimleri öncesinde partisi içinde Hatay’da kendisine rakip olma bedhahlığını işleyenlerden kurtulmuş hatta 12 Eylül 2010 referandumu nedeniyle o tartışmaların da geri de kalmasını sağlamışken şimdi görevini bırakması, kendisine karşı mevzuatın bir yanlışıdır. Gerçi yargı üzerinde eski Adalet Bakanlarının etkisinin, Sadullah beyinkinden çok daha fazla olduğunu gösteren telefon kayıtları bilinmektedir. Ama o eski bakanlar mağdur bir azınlık mezhebinin ayrıcalıklı ve şansı üyeleridir. Etki konusunda Sadullah bey onlarla nasıl yarışsın ki? İşte her şeye rağmen yarışamadığı da görülmüştür. Çünkü yargı düzenlemesi 27 Mayıs düzeninin en büyük manevra alanıdır. Binlerce hakim ve savcı bir daha geri dönememek üzere 27 Mayıs’tan sonra tasfiye edilmiştir. Onların yerlerine atananlar da elbette azınlık bir mezhebin mağdur mensuplarıdır. Bu durumu Mehmet Moğoltay’ın bir CHP kongresinde heyecandan söylediği iddia edilirse de ondan çok önce Bülent Ecevit 27 Mayıs darbe düzeninin tesis edilmesinden sonra “yargı mensupları Atatürkçüdür” diye durumu başka isim ve kelimelerle özetlemiştir. Halen piyasa da bulunan kitaplarında da övünç ve sevinçle yaptığı bu tespiti yer almaya devam etmektedir.

Seçim öncesinde İç İşleri Bakanının değişmesine bir mana vermek aynı derece de zordur. Çünkü İç İşleri Bakanına bağlı mülki erkan ve polis yasaların dışında bir şey yapar mı? Üstelik seçim boyunca bütün bu görevliler çok tarafsız YSK’na bağlı çalışmaktadır. Bu durumda İç İşleri Bakanını değiştirmek te doğru mudur? Ancak tek parti döneminin ceberut iç işleri Bakanlarının yetkileri ve halleri gibi Sayın Atalay’ı düşünmek ne büyük yanlıştır. Nitekim bu yanlış en iyi anlayan kişi de onun müsteşarı ve şimdi bakanlığını bıraktığı Sayın Nuri Güneş olmuştur. Devir teslim esnasında Güneş bey hüngür hüngür ağlamıştır. O töreni bazılar 23 Nisan törenleri ile karıştırmaktadırlar. Bu karıştırmanın en büyük kanıtı da doğrudan Güneş beyin kendisi değil midir? O iri kıyım, kilolu, haliyle hiç 23 Nisan çocuklarına benzer bir halde değildir. Ancak ben olayın başka tarafları da olabileceğini seziyor gibiyim. Güneş bey çocukluğunda 23 Nisan törenlerine katılmış ve eğer beş on dakikalığına böylesi makamlara bir tören için turmuşsa, hiç olmazsa birkaç ay oturayım diye nasıl dua etmiştir? Belli ki onun bu duaları kabul edilmiştir. Şimdi o üç aylık iç işleri bakanıdır. Herkese en çok ta ailesine, bakanlık personeline hayırlı olsun. Çok büyük hizmetler yapacağı kuşku götürmez. Zamanın kısalığı onun yapacaklarının değerini asla azaltmaz.

Seçim mevzuatına göre aday olacak hevesli memurların görevlerini YSK’nın belirlediği süre içinde bırakması gerekiyor. Mesela bir PTT grevlisi, DDY kondüktörü aday olacaksa mutlaka görevinden ayrılacaktır. Çünkü bu memurlar ellerindeki imkanları, seçimin selametini gölgeleyecek biçimde kendi adaylıkları lehine kullanarak ulusal egemenliğe meşum bir gölge düşürebilirler. Elbette kanun koyucu ve YSK bu durumun farkındadır. Seçim güvenliği için memurların görevlerini bırakmaları sağlanır. Elbette memleket için ulusal egemenlik için. Ancak aynı seçim döneminde Başbakan, Belediye başkanı görevini bırakmaz. Demek ki onların ellerindeki imkanlar, memurların ki gibi seçim sonuçlarını, ulusal egemenliği etkileyecek düzeyde ve içerikte değildir. Aksi halde yüce mevzuat onlara da görevlerini bıraktırırdı.

Türkiye’de en az otuz yıldır yurt dışındaki vatandaşların bulundukları yerlerde seçimler için oy kullanmaları konuşulur. Ancak nedense bir türlü oralarda oy kullanmaları da sağlanamaz. Nasılsa hükümet bu seçimlerde onların da bulundukları ülkelerde oy kullanmaları yönünde bazı girişimlerde bulundu. Yalnız bu girişimler tarafsız YSK engeline takıldı. YSK adına yapılan açıklamaya göre vatandaşların gümrüklerde oy kullanmaları için her türlü tedbir alındığı gibi, bir daha ki seçimlerde ise bulundukları ülkelerde oy kullanmaları için şimdiden çalışmalara başlanmıştır. Gerçekten bu YSK çok bağımsız ve çok çalışkan bir kurumdur. Aksi halde dört yıl sonraki seçimler için şimdiden alt yapı çalışmaları başlatır mıydı? Alt yapıları nedir acaba? Belki de buradan Almanya’ya Avustralya’ya kadar doğalgaz boruları gibi bir şeyler döşeyeceklerdir. Ama hiç olmazsa gelip gümrüklerde oy kullanmaları gibi bir hakları için YSK her türlü tedbiri almış bulunmaktadır. Sağ olsun var olsun YSK.

Aday olmak için çırpınanlar, aday olmak istedikleri yerlerin adaylarının şimdiden belli olduğunu kendileri biliyordur aslında. Mesela AKP’de öyledir. Aday yoklaması pusulaları çuvallarla Ankara’ya taşınarak sonuçlar orada açıklanamaz mı? 1946 model bir seçim usulüdür aslında. Ama olsun halk AKP’ye oy vermeye heveslidir, adaylar onun listesinde yer almaya heveslidir. Bu arada AKP seçmeninin iradesi pas pas edilmiş, aşağılanmış bu hengame de kıymeti olmayan bir iştir.

Etiketler :

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank