content

ikradan-mahyaya-aydinlanma

30 Nis

Din-Devlet İlişkisi: Laikliğin Doğuşu

Laiklik; doğuş sebepleri ve Sorunlar

En sade tanımı ile “devletin işleyişini dinini referanslardan bağımsız yürütmek” olarak bilinen laiklik 19. yy.’da ortaya çıkmıştır.Geçen bir asır öncesine kadar dini konumlarında olduğu kadar siyasi konumları itibari ile de birinci sırada olan kiliseler, çeşitli sebeplerden dolayı toplumdaki hâkimiyetlerini devlete terk etmeye başlayınca, toplumun; dinin konumuyla ilgili soru(n)ları gündeme gelmeye başladı. 

Güç el değiştirince devlet dine hangi oranda müdahil olacaktı? Kaçınılmaz müdahale, dinin bazı prensiplerini uygulamayı engellemeyecek mi? Cevap evet ise, temel hürriyetlerden olan din hürriyeti zedelenmiş olmaz mı? Ve nihayet dini prensiplerin tatbikatı engellenmeden her iki sosyal müessese toplumdaki varlıklarını sürdüremez miydi?

Aslında sorun din için olduğu kadar devlet için de sorundur. Her devlet, mensuplarının bağlı bulundukları bir dinle karşı karşıyadır. Dolayısıyla devletin durumu pek de kolay olamazdı. Ve nitekim günümüzde de sorun –kısmen kimi ülkelerde giderilmeye yüz tutmuşsa da- devam etmektedir. 

Yeni Ahit’te İsa Peygambere atfedilen “Tanrı’ya ait olanı Tanrı’ya, Sezar’a ait olanı Sezar’a verin” özdeyişi Batı için laiklik (kilise-devlet ayrılması) fikrinin doğmasına vesile olmuş olabilir mi? En azından kilise kendisine “İsa Peygamber tarafından bahşedilmiş olan ‘ruhani otoriteye dayanan bir siyasal iktidarın uygulanmasını’ gözetme hakkını” iddia etti. Bu iddiadan kaynaklanan gerilimler sonuçta 1649’da İngiliz Devrimi’ne ve I. Charles’ın idamına, Fransız Devrimi’ne ve 1793’te XVI. Louis’nin idamına ve kilise ile devletin yasal ayrılığına götürdü.

KİLİSENİN SİYASETE ETKİLERİ 

İNGİLTERE ÖRNEĞİ: 

23 Ekim 1996 tarihinde Katolik kilisesinin yayınladığı 25 sayfalık bildiri “kilisenin başkaldırı manifestosu” olarak yorumlandı.[1] Bu bildiri 3.500 papaza gönderildi ve altı hafta boyunca kilisede okunması zorunlu kılındı. İngiliz Muhafazakar Partisinin alenen eleştirildiği, parti ve hükümet başkanı John MAJOR’ın ‘kilisenin siyasete müdahalesinin bir sakıncasının olmadığını’[2]  ve bunu takiben başbakan olmaya talip Tony BLAİR’in ‘İşçi Partisi’nin Hristiyanlığın ilkelerine ve öğretilerine bağlı kalacağını’[3] açıklaması da dikkate alınırsa; demokrasinin beşiği İngiltere’de kilise/dinin siyasete ne denli müdahil olduğunu anlamak daha da kolaylaşır. 

ALMANYA ÖRNEĞİ: 

1949–1980 tarihleri arasında yapılan seçimlerde Protestan Kilisesi ve Katolik Kilisesi yayınladığı bildirilerle seçimleri etkilemişlerdir. Hessen ve Nassua Protestan kilisesi bildirilerinde ‘ilahi mesaja yer açmayı garanti edecek adayların desteklenmesi’ni istemişlerdir.[4] Yine Protestan kilisesi 1961 yılında Milletvekillerinden ‘kilise menfaatlerini grup menfaatlerinin üstünde tutmalarını’[5] telkin eden bildiriler yayınlamışlardır.

1987 seçimlerinde Katolik kilisesinin bildirileri kilise ile Yeşiller arasında ciddi sürtüşmelere yol açtı. Bir mülakatta ‘Yeşiller Katolikler tarafından seçilemez’ deniliyordu.[6]

ABD ÖRNEĞİ:

Amerikan siyasal sistemini nitelemek için genellikle ‘sivil din’ kavramı kullanılır. Politikada dinin rolünün olabileceğini kabul etmek amacıyla kullanılan bu kavram Richard NİXON’ın başkanlığı döneminde kullanılmaya başlanmıştır.[7] R. REAGAN döneminde din/kilise Beyaz Saray’la daha çok içli dışlı olmuştur. Nükleer silahlar için kiliseyi ikna etme başkan R. REAGAN’a düşmüştü. Aynı şekilde Orta Doğu politikası, kürtaj ve son olarak mevcut başkan G. W. BUSH’un ‘insanlığı kurtarma’ operasyonları dini anlayışın ABD yönetimindeki boyutlarını gözler önüne sermektedir.

AVRUPA’DAKİ HRİSTİYAN PARTİLER:

1. Almanya; Hristiyan- Demokrat Birlik, Bayern Hristiyan Sosyal Birlik

2. Hollanda; Hristiyan- Demokratik İttifak, H Tarihsel Birlik, Katolik Halk Partisi

3. İtalya; H Demokratlar

4. İsviçre; H Demokrat Halk Partisi

5. Norveç; H Halk Partisi

6. Belçika; H Halk Partisi

7. Lüksemburg; H Sosyal Halk Partisi bunlardan bir kaçıdır.

Dünya Ülkelerinin Din İlişkisi Açısından Yönetimlerini dört kategoride değerlendirmek mümkündür

  1. Dine dayalı yönetimi benimseyen ülkeler
  2. Dinin kısmen müdahil olduğu ülkeler
  3. Dine nötr (laik) ülkeler
  4. Dini tamamen dışlayan ülkeler

(Her ne kadar ana başlıklarını böyle koymaya çalıştık ise de Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerde yönetim ne tamamen dine dayalı olabilmiştir, ne dini tamamen dışlayabilmişlerdir ve ne de tam anlamıyla laik olabilmişlerdir)

Türkiye’nin Laikliğe Geçişi ve Geçiş Sebebi Farklıdır

Türkiye’nin laiklik uygulamasına geçişi Avrupa ile kıyaslanmayacak kadar farklıdır. Zira Avrupa bir sürecin sonunda laiklikle tanıştı. Oysa Türkiye ne Rönesans ve ne de aydınlanmayı gerçekleştirmiş değildi. Günümüzde de durum geçmişten pek de farklı değildir. Aydınlanmasını gerçekleştirememiş bir İslam coğrafyasının varlığı ortadadır.

 Hangi Din Kendi Müntesiplerine “Çağdaş Çözümler” Üretebilir?

Eğer bir din yönetime talip olduğunu iddia ediyorsa her çağa cevap verebilecek donelere sahip olma zorunluluğu ile karşı karşıyadır. Bunun için o dinin zaman içinde hazır uygulamalarının olması gerekmektedir. Hristiyanlık ve Musevilik’in bu konuda uygulama sıkıntısı çektikleri bir vakıadır. Gerçi Musevilik bazı tecrübeler yaşamış ise de alternatif model konusunda sıkıntılara sahiptir.

Ziya GÖKALP Hristiyanlık için şu tespiti uygun görüyor: ‘‘Hristiyanlık sürgün, göçmen dindir. Zira İsa (as) ve havariler genelde sürgünde yaşamışlardır. Dinlerini ancak böyle yayıp böyle yaşabilmişlerdir. Daha sonra ki müntesipleri de aynı şekilde sürgün hayatı yaşamışlardır. Ta ki Bizans imparatorunun Hıristiyanlığı kabulü ile Hristiyanlık resmi din olur ve müntesipleri rahatlamaya başlar. Böyle göçmen bir din(dar kitlesinin) çağa göre yeni çareler üretmesi beklenemezdi.  Dolayısıyla çağa ayak uydurması imkânsızdır. İslam dinine gelince; hem doğduğu Mekke ve hem de geliştiği Medine site şehirler olması hasebiyle yeni ihtiyaçlara, yeniliklere ve müesseselere ayak uydurabilen bir dindir.” Ama yine de Kur’an “efradını cami, ağyarını mani” bir devlet modeli sunmamıştır. Ancak adalet, şura, hakkaniyet, denge, eşitlik vb gibi erdemli bir yönetim için olmazsa olmaz koşulları her zaman ve zemin için geçerlidir.

Oysa İslam dininde durum oldukça farklı tezahür etmiştir. Başta da ifade ettiğimiz gibi her yönüyle ‘din devleti’ olabilmiş bir örneklik bulmak oldukça zorlama olacaktır.

[1] Yeni Şafak gazetesi 24 Ekim 1996

[2] M Emin KÖKTAŞ, Dindarlık ve Siyaset; s. 87–88.

[3] a g e; s. 88.

[4] a g e; s. 88.

[5] a g e; s. 90.

[6] a g e; s. 98.

[7] a g e; s. 113.

Etiketler : , , , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank