content

ikradan-mahyaya-aydinlanma

23 Haz

Suriye-Filistin-Hizbullah Üçgeninde İsrail

Tunus, Mısır, Libya ve nihayet Suriye’de değişim isteyen halk hareketleri ülkemiz insanını birkaç açıdan çok yakından ilgilendirmektedir.

Mezkûr ülkelerle tarihi, dini, bölgesel ve ekonomik olarak çok yakın ilişkileri olan Türkiye, bu devletlerin değişim ve dönüşümü ile yakından ilgilenmesi kadar doğal bir şey yoktur. Bu ilgi vatandaşların farklı, devlet/hükümetin farklı bir dil ve tonda (retorik) olması da son derece normaldir. Ama bu ilgi halk hareketlerinin olduğu ülkelerde “devlete/ülkeye göre” farklılık gösterince ister istemez birileri, bu farklılık neden diye sormak ister.

Son zamanlarda olukça sık duymaya başladık; “İslamcılar/dindarlar neden Suriye konusunda bu kadar sessizdirler” diye. Mısır kıyamına destek için -havalar daha soğuk ve yağışlı olduğu halde- sabahlayan halk, neden Suriye konusunda sessiz sayılabilecek düzeyde ilgi ve tepki gösteriyor. Bu soruyu yabana atacak olursak söz konusu istifhamları gidermemiş olacağız ki bu da yeni soruları beraberinde getirecektir.

Sözü fazla evirip çevirmeden “Suriye konusunda yeterli tepkiyi ortaya koymadığımıza” ben de inanıyorum.

Peşinen kabul etmemiz gereken, “İsrail Devleti’nin (kısa vadede) yararına gibi görünen Suriye direnişi, orta ve uzun vadede İsrail aleyhine dön(üş)ecektir. Halkın yönetimini belirlediği bir Ortadoğu coğrafyasında Korsan ve terörist İsrail Devleti oldukça müşkül durumda kalacaktır.

Evet,

İsrail’in yayılmacı ve terörist politikalarını bozan güç, Suriye olduğu kadar İsrail’in burnunun dibindeki İran-Suriye destekli Hizbullah örgütüdür. Aslında Hizbullah için artık “örgüt” demenin de doğru olmadığı kanaatindeyim. Zira Lübnan’ın büyük bir kısmını temsil konusunda meşruiyete sahip Hizbullah ülke halkının kendisi olmuştur. Yani Hizbullah demek, Lübnan’ın Müslüman olan ve olmayan halklarının ekseriyeti demektir. İsrail de Hizbullah’ın silahlı gücünden ziyade halkla bütünleşen bu yönünden; kabul görmüş gerçekliğinden çekinmektedir.

Hizbullah’ın kurucu felsefesini oluşturan dini ve siyasi en temel referansın Şii İslam anlayışı, dolayısıyla İran İslam Cumhuriyeti olduğunu söylersek hiç abartmış sayılmayız. Kuruluşunun başlangıcında rahmetli Mustafa ÇAMRAN ve yol arkadaşlarının Hizbullah’a ilk şekli vermesinin üzerinden 30 küsur yıl geçti. Her geçen yıl Hizbullah-İran ilişkilerini daha da sağlam zemine oturttu. Hizbullah’ın kuruluş sürecinde (özellikle ileride İsrail’e karşı caydırıcı güç olarak öne süreceği düşüncesiyle) Suriye’nin verdiği lojistik ve stratejik destek İran-Suriye ilişkilerini de belirlediğini vurgulamamız gerekmektedir. Bundan dolayı İran ülkesi ve yönetimi için ileri mevzi/korunak olan Hizbullah, Suriye Devleti için de benzer güvence olarak kabul edilmelidir.

Suriye’de zalim BAAS rejiminin halk hareketinden göreceği zararın şu kadarını Hizbullah ve elbette ki İran’ın da göreceğini söylemek için televizyon izleyicisi olmak yeterlidir. Bu konuda uluslar arası ilişkileri bilmek gerekmiyor. Ancak zararın/hasarın boyutları konusunda çok net bir şey söylemek için erken olduğunu bilmemizde yarar var.

Bu sebeple Suriye’deki halk hareketinin -BAAS rejiminin yıkılmasıyla birlikte- Hizbullah ve Filistin davasına “nasıl” zarar vereceği konusu ülkemizde de belirsizliğini korumaktadır.

Bu tespiti yaptıktan sonra Suriye halkının onurlu mücadelesini yeterince desteklememek, ya da desteğinin tümünü yansıt(a)mayacak bir duruma düşmek doğru mudur?

Hayır…

Hizbullah İsrail’i durdurmada ne kadar gerekli ise Suriye’de de BAAS rejimi yerine halka dayalı bir yönetime geçiş o kadar önemli ve gereklidir. Yukarıda da ifade etmeye çalıştığım gibi Suriye’de meydana gelecek bir yönetim değişikliğinin ilk dönemlerinde Hizbullah aleyhine bir durum söz konusu olabilmektedir. Ancak orta vadede onurlu Suriye halkı İsrail’in yayılmacı anlayış ve planlarına karşı daha dik, daha hassas ve daha vakur politikalarla duracaktır.

Elbette ki Filistin davasının, Hizbullah’ın, Lübnan’ın korsan ülkeyi sevindirecek bir yara almasını asla doğru bulmuyoruz. Bunun yolu vardır ve bellidir.

Peki, yukarıda bahsettiğimiz halkta var olan kaygıları gidermek mümkün değil midir?

Bizim için bu kaygıları gidermeye İsrail’den Sayın başbakana gelen tebrik mektubunu (savaşa sebebiyet vermiyorsam!) açmadan geri göndermekle başlamak mümkün. “Bizden” özür dilemediler…

Ne alaka mı dediniz?

İşte öyle…

 

 

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank