content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

19 Ara

O Alemlere Rahmet Olarak Gönderildi

Allah'ın en sevgili kulu, son ve en büyük Peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.) bir saadet güneşi olarak doğdu. Kurumuş topraklar su ile yeşerdiği gibi Peygamberimizin gelmesiyle insanlık yeniden hayat buldu.

O'nun kalplere yerleştirdiği iman ışığı sayesinde kalplerden yanlış inançlar silindi, cehaletin yerine ilim, zulmün yerine hak ve adalet, kin ve düşmanlığın yerine insan sevgisi, acımasızlığın yerine şefkat ve merhamet geldi. Gerçek anlamda İslâm kardeşliği kurularak toplum barış ve huzura kavuştu.

İnsanlara dünya ve ahrette mutlu olmanın aydınlık yolunu gösteren Peygamberimiz, öğrettiği ahlâk ilkelerini önce kendisi uygulayarak en güzel örnek oldu.

Yüce Allah Kur'an-ı Kerimde Peygamberimiz hakkında: «Ve sen elbette yüksek bir ahlâka sahipsin» buyurarak O'nun çok yüksek ahlâk sahibi bir şahsiyet olduğunu bildirmiştir.

O, ahlâkını Kur'an'dan almış, bütün iyilikleri kendisinde toplamıştır. Saygıdeğer eşi Hz. Aişe'ye Peygamberimizin ahlâkının nasıl olduğu sorulduğunda O, şu cevabı vermiştir. «O'nun ahlâkı Kur'ân idi»

O'nu Yüce Allah yetiştirdi ve insanlığa örnek olsun diye özel olarak terbiye etti. Bu konuda Peygamberimiz şöyle buyuruyor: «Beni Rabbim terbiye etti ve terbiyemi güzel yaptı.» O, davranışları ve üstün kişiliği ile insanlık için en güzel örnektir.

Peygamberimiz, doğruluk ve dürüstlüğün en güzel örneği idi. O, çocukluğundan itibaren doğruluktan ayrılmamış, hiç yalan söylememiştir. Peygamberliğinden önceki gençlik döneminde doğruluğu ve güvenilir kişiliğinden dolayı kendisine, “Muhammedü’l-Emin” yani, “Güvenilir Muhammed” denilirdi. Düşmanları bile onun doğruluğunu kabul etmiş, kendisine yalancı diyememişlerdi.

Peygamberimizin en büyük düşmanı Ebü Cehil: “Muhammed! Biz seni yalanlamıyoruz, sen bizim kanaatimize göre doğrusun. Biz ancak senin getirdiğini yalanlıyoruz.” Demiş, bu söz Peygamberimizi üzmüştü. Bunun üzerine “Onların söylediklerinin seni üzdüğünü elbette biliyoruz. Aslında onlar seni yalanlamıyorlar, fakat o zalimler, açıktan açığı Allah’ın ayetlerini inkar ediyorlar.” Ayeti inmişti..

Peygamberimiz (A.S) insanların en yumuşak huylusu ve en bilgilisi, insanların en cömerdi, fakir ve kimsesizlerin koruyucusudur. Peygamberimiz, kesinlikle dünya malı biriktirmez, Allah’ın verdiğinin bir günlüğünden fazlasını yanında durdurmaz fakirlere dağıtırdı. Bir peygamber olmasına rağmen çok mütevazı idi.

Peygamberimiz hem ahlaken hem de sima itibarıyla en güzel, en mümtaz bir şekilde yaratılmıştır. Ahlâkının güzelliği yüzüne aksediyordu. Siması, davranışları, sözleri birbirine paralellik arz ediyordu. Mübarek yüzünü görenler, tatlı sözünü işitenler, güzel davranışına maruz kalanlar, hemen peygamberimize karşı bir sevgi, bir muhabbet beslemeye başlarlardı. Hatta güzel ahlâkı yüzünde o derece aksediyordu ki, Medine Yahudilerinin ünlü âlimi Abdullah bin Selam, Medine’ye yeni gelen Peygamberimizin yüzünü gördüğünde: “Bu simada yalan olamaz. Gerçekten bu bir peygamberdir.” diyerek Müslüman olmuştur.

Tatlı sözlü, güler yüzlü, dâimâ düşünceli ve mahzûn, kâmil hayâ sahibi, bulunduğu mecliste edebe son derece dikkat eder, çok vakti sükûtla geçirir, ekserî günleri oruçlu bulunur, hak yoluna kendini vermiş, mübârek hayatı geceleri ibâdet, gündüzleri halka nasîhatle geçirirdi.

Peygamberimiz Hz. Muhammed S.A.V. edepli, vakarlı ve fasih söylerdi. Lüzûm etmeden konuşmaz, faydasız söz söylemez, söze nâzikâne başlar ve mülâyim (yumuşak) bitirir, az sözle çok şey anlatır, açık konuşur, işitenler kolay anlar, hıfzında zahmet çekmezdi.

Peygamberimiz bir hadîslerinde: “Din güzel ahlâktır”. diğer bir hadîslerinde: “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” buyurmuşlardır. Evet, din güzel ahlâktır. En güzel ahlâka sahip olan zât da, insanlara her yönüyle en mükemmel örnek, en büyük rehber olan Hz. Muhammed’dir. Salat ve Selam O’na, Ehli Beytine ve onun Ali Ashabına olsun.

  PEYGAMBER EFENDİMİZİN DOĞUMU    

Sevgili Peygamberimiz (S.A.V) ’in dünyaya teşrif buyurdukları [571, Pazartesi] Rabiülevvel ayının 12. gecesidir ki, buna Mevlidi–Nebi [Kutlu Doğum Günü) diyoruz. Kâinat ve beşeriyetin yüzyıllardır yolunu gözlediği o Nebiler Nebisinin doğum günüdür.

Doğum anı öncesi hane–i saadetleri nurla doldu, yıldızlar evin üzerine salkım salkım dökülecekmiş gibi aktı. Seher vaktiydi. Bir ara Âmine validemizin kulağına müthiş bir ses geldi. Korkudan eriyecek gibi oldu. Bir de ne görsün? Bembeyaz bir kuş peydahlandı ve yanına geldi; sonra da kanatlarıyla Âmine’nin sırtını sıvazladı. Ne korku kaldı, ne keder. Yine doğum öncesi başka bir nur gözüktü. Âmine’ye bu nur ile Şam’ın saray ve köşkleri gösterildi. Kendisine ak bir kâse içinde şerbet sunuldu. İçer içmez de muhteşem bir nur bulutu kendisini sardı. Tam o esnada mukaddes doğum gerçekleşti.

Hz. Âdem’den başlayarak devirlerden devirlere, aileden aileye intikal ede ede gelen o Biricik Nur, artık vücut sahnesinde varlık bulmuştu.  Efendimizin “Allah’ın ilk yarattığı şey, benim nûrumdur.” dediği kendi Nur’u, beden giymiş, görünür hâle gelmişti. Her çocuk doğunca yere düşerken, o ise ellerini yere dayamış, önce secde edip sonra da başını ve parmağını semaya kaldırmıştı.

Doğduğunda Sünnetli ve göbek bağı kesilmiş vaziyetteydi. Sırtında, iki kürek kemiği arasında, tam kalbinin hizasında peygamberlik mührü “Hâtem–i  Nübüvvet”mührü vardı. Dedesi Abdulmuttalip adını Muhammed koymuştu. Övülen demekti. Zira onu Allah övmüştü; melekler, insanlar ve cinler de övecekti.

Sonra o Nur topunu alarak Kâbe’ye götürdü ve Allah’a duada bulundu: “Bana bu temiz çocuğu ihsan eden Allah’a hamdolsun!” dedi. Nasıl ki insanlara ve cinlere sonsuz mutluluğun yollarını gösterecek Nebi dünyaya teşrif edince bütün varlık ayağa kalkmıştı. Teşrifinden asırlar sonra da “Doğdu ol saatte ol Sultân–ı Dîl / Nûra gark oldu semâvât ü zemîn” –(S.Çelebi–) deyince mevlidhânlar, benzeri bir heyecanla Mü’minler “Hoş geldin ey Kutlu Nebi!” manasına ayağa kalkmaya devam ediyorlar. Bir edep anlayış ve göstergesi olan bu hürmet ve tazimlerini, O’na arz etmeye çalışıyorlar.

MEVLİD KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN

Gözümüzün Nuru, Gönlümüzün Süruru Efendimiz Hazretleri’nin doğum günü münasebetiyle bizlere düşen vazifelerin ön önemlisi ise, herhalde O’nu her yönüyle daha iyi anlamaya ve O’nun, insanlığa tebliğ ettiği esasları kavramaya çalışmak olmalı.

Kandil gecelerinde yapılabilecek ve yapılması gerekenler:  Kur'ân–ı Kerim okunmalı; okuyanlar dinlenmeli;  Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e salât ü selâmlar getirilmeli; O’nun şefaatini ümit edip, ümmetinden olma şuuru tazelenmeli.

Kaza ve nafile namazlar kılınmalı; kandil gecesi, özü itibariyle ibadet ve ibadette ihsan şuuruyla ihya edilmeli Tefekkürde bulunulmalı; Günahlara samimi olarak tövbe ve istiğfar edilmeli; Küs ve dargın olanlar barıştırılmalı; gönüller alınmalı; kederli yüzler güldürülmeli.

Yoksul, kimsesiz, öksüz, yetim, hasta, sakat, yaşlı olanlar ziyaret edilip, sevgi, şefkat, hürmet, hediye ve sadakalarla mutlu edilmeli. Kandil gecesinin akşam, yatsı ve sabah namazları cemaatle ve camilerde kılınmalıdır.

Bu geceye Veladet-i Nebi gecesi diyor ve onun bütün kalbimizle, ruhumuzla her sene yeniden yâd edip kutluyoruz. Bütün kâinatla bu geceyi karşılayarak onun âleme teşrifine kıyam ediyoruz. Getirdiği ebedi nura, açtığı saadet caddesine ve sünnet-i seniyyesine yeniden sımsıkı sarılmak ve Mevlid Kandilini vesile ederek ona olan bağlılığımızı tazelemek ne yüce bir şeref ve ne büyük bir saadettir. Yüce Rabbim bizleri Sevgili Resulünün şefaatine nail eylesin!....  Mevlit Kandiliniz  Mübarek olsun.

Etiketler : , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank