content
12 Ara

Kıyı Alanlarında Bedelsiz Kamulaştırmanın İptali (I)

Kıyı alanlarının yönetimine ilişkin hukuk tüzesinin oluşumunda iç hukukta Anayasa Yargısı, İdari Yargı kararları kadar Adli Yargı sisteminin de önemli bir katkısı bulunmaktadır. Bunun yanında uluslararası yargı süreci olarak taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarının iç hukukta ne kadar etkili olduğu örnek kararlarla irdelenecektir.

Yargılama Sürecinin Kıyı Hukuku Sistemine Etkisi

Genel anlamda yargılama süreci kıyı anlarının korunması ve yönetiminde mevcut kanun, yönetmelik ve uygulamaya ilişkin idari kararlar kadar etkili olmaktadır. Adli yargı süreci daha çok özel hukuka konu olan durumlar için geçerli olan kıyının tanımlanması, sınırlandırılması, kullanımı ve korunması ile ilgili kararlar da odaklaşmaktadır. Adli sistem kıyının tanımlanmasını yaparken daha çok jeomorfolojik tanımla örtüşen kıyı tanımlanmasında bulunmaktadır. 1970’li yıllarda adli yargı sistemi kıyı tanımına giren alanı Anayasa Yargısı ve İdari Yargı sisteminden daha dar anlamda yorumlamış olmakla birlikte 1990 yıllardan itibaren Anayasa Mahkemesinin iki defa Kıyı Kanununu iptal etmesinden sonra bu görüş farklılığı giderilerek yargı sistemleri arasında ortak bir uzlaşı noktasına kısmen de olsa gelinmiştir. Yargıtay bir çok kararında kıyının sosyo-ekonomik açıdan bireylerin deniz, güneş ve kumsaldan yararlanmasına olanak tanıyacak genişlikte ele alınması gerekliliği üzerinde durmakta, kıyı alanının alt sınırını suya göre, üst sınırını ise karasal özelliklere göre belirlenmesi gereken alan olarak ele almaktadır. Yargıtay bu görüşü ile kıyının Anayasada öngörülen şekli ile “... Kullanım amaçlarına göre belirlenmesi ...” ilkesiyle uyumludur.

Kıyı kullanımında adli yargı sürecinde dava konusu olan durum daha çok kıyı kullanımında eşitlik ilkesine uyulmadığı noktasında yoğunlaşmaktadır. Kıyı kullanımında eşitlik ilkesini Yargıtay vatandaşlık açısından değil yabancı uyruklu kişilerin de bu alanlardan güvenlik gerekçelerine uymak şartı ile kullanabilmeleri yönünde yorumlamaktadır. Yargıtay bir çok kararında kıyı alanını daha geniş olarak kamunun kullanımına sunma hareket ve düşüncesinde olup ilgili dava konusu kararları da bu yöndedir. Uygulamada zamanla kıyının amaç dışı kullanılması dava konusu olmakta, gerek özel hukuk kişileri gerekse kıyı kullanımı konusunda gözetim ve denetim yetkisine sahip kişi ve kurum amirleri hakkında ceza davası açılması söz konusu olmaktadır. Adli yargı süreci içersinde kıyı kullanımı ve hukuki sorumluluk ayrı bir önem taşımaktadır (Akkaya, 2004).

Yargılama Sürecine İlişkin Hukuki Sorunlar

Kıyı alanlarının hukuk araçları tarafından korunmasında önemli bir araç yargılama hukuku olmakla birlikte zaman içersinde bir takım sorunların bulunduğu görülmüştür. Bu sorunlar genelde her zaman konu edilen Türk Hukuk sistemindeki yargılama masraflarının fazlalığı, adil yargılanma hakkı ve zamanaşımı konularıdır (Doğan ve diğerleri, 2005)

Yargılama Masraflarının Fazlalığı: Yargılama sürecindeki masrafların fazla olması adil yargılama sürecince önemli bir engel olmaktadır. Avukatlık ücreti de dahil, dava harçları, teminat, bilirkişi ücreti ve davanın kaybedilmesi halinde karşı tarafa ödenmesi gereken yargılama masrafları gibi değişik türdeki yargılama giderleri oldukça yüksek miktarları bulabilmektedir. Geleneksel yargılama hukukun çevre ve kıyı sorunlarının çözümünde elverişli olmayan kurallarının bu davalarda işletilmemesi gerekmektedir. Aslında kamuya ait bir kıyı alanının hukuk sitemi tarafından korunmasında bireyin çıkarı olduğu kadar kamunun çıkarı da bulunmaktadır. Dolayısıyla A kişisinin bu konuda kamu yada özel bir teşebbüsün kıyıya vermiş olduğu zarardan dolayı dava edebilmesi için yukarıda belirtilen endişeleri taşıyarak dava konusu yapmaktan vazgeçmemesi gerekmektedir (Akın, 1998).

Yargılama Süreci ve Acil Yargılanma Hakkı; Deniz, kıyı ve diğer çevresel değerlerin korunması konusunda yargılamanın uzun sürmemesi ve bir an önce birtakım gerekli önlemlerin alınması istemiyle açılan davalarda bu önlemlerin biran önce alınması ilgili davadan beklenen kamusal yararın gerçekleşmesine katkıda bulunacaktır. Yargılamanın uzun sürmesi davadan beklenen kamu yararı amacının gerçekleşmesini engelleyebilecektir. Bu yüzden böyle acil durumlar için normal yargılama usulünün dışında seri ve çabuk yargılamaya yer veren düzenlemelerin yapılması zorunludur (Akkaya, 1997).

Zamanaşımı; Deniz ve kıyı alanlarına amaç dışı kullanım sonucu verilen çevresel zararın kümülatif etkileri nedeniyle uzun yıllar sonra etkileri ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla geleneksel haksız fiil hukukundaki zamanaşımı kuralları, diğer kurallarda olduğu gibi, kıyı alanlarına ilişkin sorumluluk için elverişli değildir. Bu yüzden amaç dışı kıyı kullanımına karşı sorumluluğa ilişkin sürelerin genel sorumluluk ilkesinde kullanılan sürelerle eşit tutulmuş olması mahkemelerin önlerine gelen deniz ve kıyı kullanımına ilişkin birçok davada, davacının esasen haklı olmasına karşın, klasik zamanaşımı kurallarının uygulanması haksız sonuçlara neden olmaktadır. Bu nedenle çeşitli ülkelerin geleneksel uygulamalarında l, 2 ya da 3 yıl ile 10 ve 15 yıl şeklinde saptanmış olan genel zamanaşımı sürelerinin çevre sorumluluğu alanında 3 veya 5 ile 30 yıla çıkarıldığı görülmektedir. Deniz, kıyı ve çevre konularına ilişkin zamanaşımı konusunda özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu konuda iç hukuktaki hukuki düzenleme uluslararası hukuk çevrelerince kabul edilmiş olan zamanaşımı süreleriyle uyumlu olacak şekilde 20-30 yıllık zamanaşımı süreleri öngörülmelidir.

Etiketler : , , , , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank