content AVAREYİM ..
19 Eyl

Hırçın Akardı Harşıt Çayı!

Mustafa KÖSE

TARİH BİLİNCİ

19 Ağustos Şehitler Haftası Anısına

Giresun ve yöresinin Milli Mücadeledeki önemi ve günümüz

Giresun ilinin Tirebolu ilçesinin Görele ve Çanakçı ilçelerine giden yolunda, Kör liman denen yerde, Gümüşhane’nin yüksek dağlarından kopup gelen suların aktığı yer boyunca dağların dar ve sarp yamaçlarından koca koca taşları, sivri çakılları koparıp bir hızla akan, yemyeşil orman, fındık ve çay bahçelerinden geçen Harşıt Çayı akmaktadır. Üzerindeki köprüden yukarı doğru baktığınız zaman çok hoş, değişik görüntüdeki tepe ve dağlar görünür. Köprüye arkanızı döndüğünüzde ise Harşıt Çayı’nın hırçın suyunun, çırpınan Karadeniz’in dalgalarına karıştığını görürsünüz. Havanın berrak olduğu günlerde bir yanı Trabzon, bir yanı Giresun sınırlarında kalan koca Sis Dağı görülür.

Tarihin derinliklerinde Asya’da büyük medeniyetler ve üç kıtada devletlerkurmuş Türk Milleti’nin büyük devleti Osmanlı, 18 -19. yüzyıllarda ve sonrasında bilim ve teknikte, idari ve askeri alanda batılı devletlerden geri kalmanın bedelini ağır ödemekteydi. Çok uluslu, dinli bir yapısı olan Osmanlı Devleti, Fransız ihtilalinden sonra batıda yükselen milliyetçilik fikrinin Balkanlara ve Arap yarımadasına yayılarak, zaten bitmeyen savaşlardan yorgun düşmüş yapılanmasını batılı devletler karşısında koruyamadı. Yunan, Sırp, Bulgar ayaklanmalarının arkası kesilmiyordu.

Çarlık Rusya’sının Akdeniz’e inme hedefi zaten soluk aldırmıyor, içerde Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa isyanı gibi merkezin zaafa uğradığı ayaklanmaların arkası kesilmiyordu.Osmanlı Devleti, denge politikasıyla, Fransa ve İngiltere büyükelçilerinin yardım ve müdahaleleriyle ayakta durur olmuştu. Balkanlar için için kaynıyor, duyarlı ve ateşli aydın ve subaylar İmparotorluğun bu halinden kurtulup, yeniden yükselişi için çareler arıyorlardı. İşte genç Mustafa Kemal’in de içinde bulunduğu, Vatan ve Hürriyet, İttihat ve Terakki Cemiyetleri bu şartlarda oluştu. Balkan Savaşının yenilgili karışık ortamında Babıali baskınıyla İttihatçılar tümüyle iktidara el koydular.  Enver, Talat ve Cemal üçlüsü iktidara hakimdir. Dışarıda “yükselen” dost Almanya ve içerde Osmanlıcılık fikri yerine yükselen değer “Türkçülük” olmuştur. Türkler, birlikte ve dostça yaşadıkları onca ulus, etnik, dinsel grupların ihanetine uğradılar. Mülkün sahibi biziz diyerek kendi soylarına, milliyetçiliklerine geç de olsa sahip çıkmış oldular. Bir anda patlak veren Birinci Dünya Harbine, Türkler hazırlıksız ve yorgun olarak, ama bitmez bir umutla yedi cephede birden girdiler. Yemenden Galiçya’ ya, Kafkasya’dan Çanakkale’ye seferberlik ilanıyla toplanan 1,5 milyon askerimiz, yokluk ve silah eksiğine rağmen savaşıyordu.  Dört yıl süren savaş, Almanya’nın teslimi ve bizimde yenik sayılmamızla son buldu.   Arkasından Mondros Ateşkes ve batının hayali Hasta Adam Osmanlı’nın sonu olan Sevr dayatıldı. Türklerle Ankara ve Konya ovaları bırakılıyordu. Ana yurt Anadolu’dan Türklerin tümüyle silineceği günleri savaşın galibi emperyalistler iştahla bekliyor ve planlıyordu. İşte o günlerde ordularının dağıtılması emredilmiş, İzmir ve Ege’ye Yunan işgal orduları çıkıyor. Karadeniz’e Pontuslu Rumlar, Doğu Anadolu’da Ermeni, Güneydoğu’da Fransız, İngiltere ve Akdeniz’de İtalyan birlikleri Anadolu’ya çıkıyor ve hâkimiyet kurma çabasıyla işgale başlıyorlardı. Ancak yurdun hemen her yerinde kendiliğinden silahlı direniş başlamış, çete ve eşkıya diye dağlarda gezen vatan evlatları bile düşmanla savaşmaktan geri kalmamıştır.

Bu direnişin Türk tarihindeki adı KUVA-İ MİLLİYE destanıdır. Bunların başlıcaları, Ege’de Demirci Mehmet ve Yörük Ali Efe’lere bağlı Zeybek’ler, Kızanlar, gönüllü bölükler, taburlar ve alaylardır. Güneydoğu’da Şahin Bey, Karayılan, Karadeniz’de Osman Ağa, Hüseyin Avni ALPARSLAN, Maraş’ta Sütçü İmam, Anadolu’da ve Trakya’da nice meçhul şehit ve gazilerdir.  Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Samsun’a çıkışı, Havza, Müdafa-i Hukuk, Amasya Tamimi, Erzurum ve Sivas Kongresi, TBMM, Ankara Hükümeti oluşması birbirini izledi. Kurtuluş Savaşı başkomutanı önderi, tarihte yüz yılda, bin yılda bir gelen, Türk’e nasip olan Mustafa Kemal ATATÜRK’tür. Hedef ulus egemenliği, manda ve himaye kabul etmeyen tam bağımsız ve uygar yeni Türkiye Cumhuriyeti idi.

Emperyalizme karşı, bütün mazlum uluslara yol gösteren bu zafer nasıl kazanıldı? Birinci Dünya Savaşı’nda Doğu Cephesi; 1915 Çarlık Rus orduları, Yakup Cemil’in komutasındaki Teşkilat-ı Mahsusa alayının gerilla taktiği ile savaşında zaman zaman geri çekilseler de 16 Nisan 1916’da Trabzon’u işgal ettiler. Ruslarla savaşan Topal Osman Ağa taburu bu savaşta önemli başarılar kazandı. Ermeni ve Rumlar bu esnada Rus ordusuna casusluk yapıyor, Türk kadınına, yaşlı ve çocuklara şiddet uyguluyorlardı. Zaten Rus ordusunun önemli bir kısmı Ermenilerden oluşmuştu. 1917 yılında Tifo hastalığına yakalanan Osman Ağa, iyileşir iyileşmez, dağlarda kaçak olan ve çeşitli suçlardan aranan eşkıyalara hükümetten af çıkartarak, birliğini güçlendirmiş ve sayısı 800’ü geçmişti. Ruslar, Tirebolu Harşıt Çayı sınırına geldiğinde, direnişle karşılaştılar. Topal Osman ve birlikleri uzun süre Rusları Harşıt’ın ötesinde, Tirebolu tarafına geçirmediler ve savaşarak durdurdular. Ancak o sırada Rusya’da, çarlığın yıkılarak, Bolşeviklerin 1917 Ekim devrimini gerçekleştirmeleri, savaşın gidişatını değiştirdi. Rus ordusu geri çekildi. Gerileyen düşman takibe alındı ve Osman Ağa birlikleriyle Batum’a kadar ilerledi.. Çanakkale Savaşı’nda yüzbinlerce şehit vererek İngiliz-Fransız gemilerini boğazdan geçirmeyen Türk Ordusu, yardım alamayan Rus Çarlığı’nın yıkılmasında etkili olmuştur.

Orta Asya dahil Türk’ün düşmanı Çarlığın yıkılması, Sovyetlerin kurulması, yeni rejimin ve oralardaki Türklerin yardımları, Türkiye’nin kurulmasında olumlu bir rol oynamıştır. Bu tarihin bir takdiridir. Bilahare Topal Osman ve grubu Rum, Ermeni, çete ve ayaklanmalarını bastırdı. İşgalle birlikte, İstanbul Hükümeti, Topal Osman ve gurubu için ölü veya diri yakalanması emrini verdi. Topal Osman adamlarıyla birlikte Şebinkarahisar dağlarına çekilir. Ancak idam hükmüyle aranırken bile, Giresun’da tarihi Taşkışla’ya(bugünkü Ticaret Lisesi) Rumlar tarafından asılan Pontus bayrağı, Osman Ağa’nın emriyle, gönüllüleri tarafından bir baskınla indirilerek yerine Türk Bayrağı çekilir. Osman Ağa için, İstanbul’a baskı yapılarak af çıkarıldı. Esasında ona bir tuzak kurulduysa da o bu tuzağı atlattı.

19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal, Karadeniz’in en önemli silahlı Kuva-yı Milliye gücü olan ve düşmana göz açtırtmayan Topal Osman ve onun gücünden haberdardı. Osman Ağa’yı Havza’ya çağırıp 29 Mayıs 1919’da kendisiyle görüştü ve yapacağı çalışmalar için talimat ve destek verdi. Bu görüşmede aralarında şu konuşma geçti:

M. Kemal Paşa: “Çok buhranlı günler yaşıyoruz. Ümitsiz değiliz. Bundan sonra el ele çalışacağız. Pontusluların Karadeniz kıyılarında neler yaptıklarını bir erbabından, senin ağzından dinleyelim dedik” der. Osman Ağa, Karadeniz sahillerindeki, Rum Pontus ve Ermeni faaliyetleri hakkında ayrıntılı bir rapor sunar. Mustafa Kemal Paşa, görüyorum ki, vatansever duyguları taşımaya gençliğinde başlamışsın. Senin bu günkü yolun o günlerde açtığın çığırdan geliyor. Memleket kurtuluncaya, içinde bir tek iç ve dış düşman kalmayıncaya kadar çarpışmak zorundayız. Sen Karadeniz köy ve şehirlerini koruyacaksın. Çeteni derme çatma bir kuvvet olmaktan çıkar, bir alay teşkil et. Bu alayın kumandanı da sen olacaksın. Pontusçular hangi usulleri kullanıyorsa, siz de o usulleri çekinmeden kullanın. Vatanı kurtarmakta bu son şansımızdır. Pontus belasını temizlemeyi tamamen senin ellerine bırakıyorum. Mademki Türk halkı tamamıyla seni destekliyor, git Giresun’a belediye başkanlığı makamına otur. Şehir bilfiil senin ve adamlarının işgalinde olsun. Bunu yapabilir misin? Topal Osman Ağa güler. Ne demek paşam? Çocuk oyuncağı bu! Orasını ele geçirmek gün meselesidir. Hele sizin gibi bir kumandan arkamızda olduktan sonra, evvel Allah… Pontusçulara gelince siz merak etmeyin. Osman Ağa Giresun’a varıp, yörede gönüllü asker toplamağa hız verir. Bu dönemde Giresun ve havalisinde şu mani söylenir:  A benim aslan yarim/ Dillere destan yarim/ Dağları düşman tutmuş/ Mavzere yaslan yarim…

Osman Ağa, Erzurum Kongresi’ne Dr. Ali Naci DUYDUK ve İbrahim Hamdi Bey’i temsilci olarak göndermiş, Giresun Askerlik Şube Başkanı Hüseyin Avni Alparslan ve Jandarma komutanı Hamdi Bey’le anlaşarak Eylül 1920’de Giresun gençlerinden oluşan Giresun Gönüllüler Taburu’nu kurmuştur. Kurulan bu tabur ilk önce Ermeni saldırılarında görev almıştır. 12 Kasım 1920’de Osman Ağa, Mustafa Kemal ATATÜRK ile tekrar buluşmuş, Atatürk’ün korunması için önce yanındaki 10 kişiyi, daha sonrada Giresun’dan topladığı 100 kişilik muhafız grubunu Ankara’ya göndermiştir. Bu şekilde Atatürk’ün ilk resmi muhafız birliği Giresunlulardan kurulmuştur.  Giresun’da Gedikkaya isimli bir gazete çıkartarak, milletin milli şuurunun oluşmasına çalışmıştır. Bu çalışmaları art niyetli kişiler tarafından engellenmeye çalışılmıştır.  Giresun’da Müdafaa-i Milliye Başkanı ve Belediye Başkanı sıfatıyla Kasım 1920’de Ankara’ya gitmiş, gerekli emirleri aldıktan sonra Giresun’a dönerek, Binbaşı Hüseyin Avni Alparslan’la 12 Ocak 1921 tarihinde 42. ve 47. Gönüllü Alayların kurulması çalışmalarını başlatmıştır. Mart 1921’de Koçgiri ayaklanması Topal Osman Ağa komutasındaki 47. Gönüllü Alayı’nın büyük katkıları ile bastırılmıştır. Çorum, Merzifon, Tokat ve Samsun havalisinde Rum ve Ermeni çetelerini tamamen dağıtan Osman Ağa, komutasındaki gönüllü Alayı ile Sakarya Savaşı’na katılmıştır. Bu savaşta 42. Alay, Tirebolulu Binbaşı Hüseyin Avni Bey komutasında büyük kahramanlıklar göstermiştir. Taşlı tepe sırtlarını kanlarının son damlasına kadar savunmuşlardır.Osman Ağa ve Alayı da Mangal tepe sırtlarında büyük kahramanlıklar göstermiştir.  Tirebolulu Binbaşı Hüseyin Avni ALPARSLAN’da Alayının hemen tamamı ile burada şehit olmuştur. 42. ve 47. Alayların Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında kilit rol onadıkları açıktır. Giresun ve yöresi halkı,  Pontus ve Ermeni ayaklanmalarının tüm Karadeniz’de bastırılmasında etkili olmuştur. Timurlenk lider özellikli, Topal Osman Ağa’nın hem Atatürk’ün başarısında hem de savaşın kazanılmasında etkinliği açıktır.

Giresun ve yöresinin bu kahraman insanlarının tarihine bakarsak, 13. yüzyıl sonlarında Sinop’ta yaşayan Türk boyu Çepniler 14. yüzyılda Giresun’a hem yukardan hem sahilden gelmişler ve o tarihte Giresun’u, Trabzon Rum İmpara-torluğu’ndan almışlardır. Çepniler kökende 1200lü yıllarda Hacı Bektaşi VELİ’ nin ilk müritleri ve Karadeniz’e yayılan kollarıdır. Rumların Pontus hayali ve yoğun örgütlü çalışmalarına Karadeniz’de son veren Giresun yöresi Türk hareket ve gücüdür. Bu son derece açık bir tarihi gerçektir. Acı gerçek ise şudur: Yüzlerce yıl bir arada genelde barış, iyi komşuluk ilişkileri hatta kardeş gibi ayni yerleşim yerlerinde, mahallelerde birlikte yaşamış, Ermeni, Rum ve Türk halkları, batının kışkırtması, misyoner kilise faaliyetleri, maksatlı kurulan yabancı okullardaki tahrik ve örgütlenmeler ile birbirlerini öldürür hale gelmişler, Osmanlı Devleti yıkılıyor, buralarda devlet kuracaksınız, bizde her türlü destekle arkanızdayız diyen Rus, Fransız vd. devletlerin sözlerine inanan Hıristiyan toplulukları acı bir şekilde Anadolu coğrafyası’ndan silinerek, buraları terk etmek zorunda kalmışlardır. Sevr kararları, Ulusun varlık ve yaşamını tehdit edince, Türk Ulusu var olma savaşını Kuva-yı Milliye kahramanları ile korumuştur. Olaylar karşılıklı savaş şartlarında olmuş, hiçbir şekilde Türkler soykırım yapmamıştır, karşılıklı göçlerle yer değişimi olmuştur. Türk Ulusu’nun binlerce yıllık devlet geleneği olduğu, “vatan tehlikede” olduğunda milletin bağrından çıkan, uyuyan derin devletin harekete geçtiği ve gerekli kahramanları, önderleri içinden çıkardığı açıktır. 

Ülkenin çökme noktasına geldiği bu dibe vuruş, Mustafa Kemal ATATÜRK ve onun çevresinde toplanan Kuvvacı güçler yeni bir devlet, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla zaferle sonuçlandırılmıştır. Bugünde ayni benzer komplolar, ülkemizi bölme ve parçalama projeleri için türlü oyunlar sahnelenmekte, dış merkezlerde büyük paralar harcanmaktadır. Uluslararası gündemde tutulan Ermeni soykırımı iddiaları, Kıbrıs’tan Türk askerinin çekilmesi, KKTC’yi yok sayarak ek protokolü dayatan, Lozan’ı hedef alan gayretler hep bunun içindir. Türk Ulusu, ülke sorunları karşısında büyük ölçüde tepkisiz, suskun, duyarsız hale getirilmiştir. Ancak bu cevherin üstüne dökülüp kaplayan siyah kurum taneleri gibidir. Altın ayarında olan bu cevher, bir silkindiğinde, özü vatan toprağının altında yatan sayısız şehitlerin kanını taşıdığı ortaya çıkacaktır. Bunun böyle olmayacağını sananlar, hüsrana ve mağlubiyete uğrayacaklardır. O zaman görev yeniden KUVA-YI MİLLİYE RUHU’ nu  canlandırmaktır.

TÜRK ULUSU, binlerce yıllık ortak tarihi ve kan bağı olan, doğulusuyla, batılısıyla, Çanakkale’de, Yemen’de ve Kurtuluş Savaşı’nda birlikte savaşmış, bu millet, farklı etnik gruplardan değil ve ırka dayalı bağla da değil, ortak tarihi ve kültürüyle birbirine bağlanmıştır. Bu birlikteliğin yolu, ülkemizi ayıranlara karşı, iç ve dış düşmanlara karşı toplumsal muhalefeti yükseltmek, milli bir güç merkezi oluşturmaktır.

İşbirlikçilerin maskelerini düşürmektir, farklılıkları değil ortak yönleri esas alıp,Kuva-yı Milliye gücünü oluşturup, ay yıldızlı Türk Bayrağını düşmanlara gösterip, yükseklere daha yükseklere taşımaktır.

Etiketler : , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank