content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

19 Mar

Her 18 Mart’ta Aynı Ses…

Yılın 364 günü, elden geldiğince tespitleri, eksikleri, yanlışları aktarıyoruz.

Bugün başka. Geçmişi yazmayı sevdiğim belki tek gün. Aslında bugünün kaygılarına, en güzel yanıtların sırlandığı eşsiz bir tarih öyküsü. 18 Mart Çanakkale Zaferi bir ulusun kahramanlık öyküleriyle güç bulmanın ötesinde ulus olabilmenin izini taşıyor. Hani kendi halkımıza, doğuya, güneye yayamadığımız, kendi çocuklarımıza anlatamadığımız, cedlerimizin ortak öyküsü... 77 bin askerin öldüğü, 100 binin üzerinde yaralı ile yalnızca geçmişi değil, bugünün kopuşlarını anlamaya yarayacak birlikte verilen varolma mücadelesi.

Yokluğun dibe vurduğu yıllarda, Çerkezinden, Lazına, Arnavudundan Pomağına, Yörüğünden Kürdüne birlikte ulus olduğunun sağlam kanıtı, kanlı belgesi.

Her öyküsünü ayrı severim Çanakkale savaşlarının. Kınali Ali, Oduncu Seyit, Edincikli Mehmet, Doktor Ömer, Kürt Celal. Kim nereye çekmek isterse istesin, Çanakkale’nin bütün cepheleri, halkların birlik duygularını, ortak ruhunu güzel yansıtır.

CENNETİ ALA’DALAR

Bu kez kısa öyküyü, Mehmet Niyazi’nin Çanakkale Mahşeri’nden alalım: “Bu anda dışarda koşuşma başladı; eski askerler, “Saya geldi! Saya geldi!” diye birbirlerine bağırıyorlardı. (...) Binbaşı Abdülkadir, meraklı bakışlarını Binbaşı Lütfi’ye çevirince, o da bilgi vermek mecburiyetini hissetti.

-Sai (saya) gelmiş. İzmir’in köylerinde dolaşır; askerlere gönderilecek mektupları, küçük emanetleri toplar, getirir; sahiplerine verir. Sırdaş olduğu için de sevgililer selamlarını ona emanet ederler. Bu da onun gelişini çok değerli yapar.
Askerler etrafına toplanınca, Sai, sağ elini heybenin bir gözüne soktu; bir mektup çıkardı ve bağırdı:

Mehmet oğlu Kara Ali!?..
Değişik yerlerden sesler yükseldi:

-Cennet-i A’lâ’da!..

-Mertebesine erdi!..

Mektubu heybenin diğer gözüne attı. Tekrar bir mektup çıkardı:

-Alsancak’tan Hayati oğlu Salim!
Kalabalığın arasından birisi elini uzatarak bağırdı:

-Ver! Buradayım!..
Yanındaki asker, Salim’in sırtına hafif bir yumruk vurdu:

-Kimden geliyor?!..

-Dur, hele zarfın arkasını okuyayım.
Eline yeni bir mektup alan Sai, yüksek sesle bağırdı:

- Kadir oğlu Hüseyin!..
Değişik yerlerden cevap geldi:

-Şehit!..
-Şehit!..
Onu da diğer göze attı; bu kere işlenmiş bir mendil çıkardı:

-Hasan oğlu Rafet!..
Hiç ses çıkmayınca Sai tekrarladı:

-Hasan oğlu Rafet!?..
Tanıyanı kalmamıştı. Sai’nin yüz hatları değişti. Gözleri dalan Binbaşı Abdülkadir karargaha girdi; onu takip eden Binbaşı Lütfi kapıyı örttü; ama az da olsa Sai’nin sesini hâlâ duyuyorlardı:
-Musa oğlu Muharrem!..”(1)

Ünlü yazar ve tarihçi İskender Pala “Tarihini bilmeyen milletler efsanelere sığınmaya başlar. Yukarıdaki satırlar henüz hatıra ve tarih iken derlendiği için bahtiyarız. Ya kaybolup gitselerdi!..” diyor. Bugünün kopuşlarında ne kadar iç kararıyorsa, tarihin derinliklerinde o kadar biz olma, birlikte varolmanın sırları uzanıyor.

Karamsarlığın dibe vurduğu zamanlarda neyse ki 18 Mart geliyor ve içimizden bir ses “Korkma yine başarılır” diye fısıldıyor.

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank