content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

10 Tem

Halkın Sorgulayamadığı Sistem…

Demokrasinin esas prensibi halkın egemenliğidir. Ama milletin kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. Eğer bu sağlanamazsa demokrasi, otokrasiye geçebilir. Halk övülmeyi sever, bu nedenledir ki güzel sözlü demagoglar, kötüde olsalar, başa geçebilirler. Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceğini zanneder. Eğitimsiz kitlelere hitap ederek onları kendi düşünce anlayışında etkilemek demagogların becerebildiği bir iştir. Ama sonucunda bu anlayışın sürmesi oligarşinin doğmasına sebep olacaktır. İşte bu nokta da ortaya çıkan demagoglardan da diktatörler çıkar. Türkiye şimdi bana göre bu çarkın ortasına doğru sürüklenerek tıkanmış durumda.

TÜRKİYE BU SİTEMİ KALDIRABİLİRMİ?

Ben buna inanmıyorum, inançları siyasal getiri olarak kullanarak ortaya çıkarılan anlayış, bu sistemin zeminini çoktan hazırlamış görüldüğü kadarıyla. Türkiye'nin şimdi sürüklenmek istendiği sistem tıpkı 1947 lerin Hitler dönemi, halkın Adolf Hitler'i dinlerken yaşadığı heyecana benziyor. Hitler gibi Erdoğan da kendisini dinleyen kitlelere bağırarak heyecan yaşatan bir diktatördü, ben şimdi her iki resmi de ortaya koyup analiz etmeye çalıştığımda. Başbakan (RTE) de, Hitlerin bağırırken ortaya çıkardığı yüz hatlarına yansıyan öfkenin resmini gördüğümde korkularım daha da artıyor. Yukarıda da bahsettiğim gibi, eğitimsiz bir topluma kendi düşünce anlayışını kabul ettirebilmek için, inanç getirisiyle birlikte korku sendromunu göstereceksin, bunları ayıramayan bir toplum gerçeği, yani buna 'güdülmüş bir toplum' desek daha doğru olacak. Her şeye kolay inanan bir kitle, işte bunu yaratabilmek dolaysız, özde çağdaş bir demokrasiye karşı kendi demokrasi anlayışını hayata geçirmek adına kazanılmış bir zafer olarak görülüyor demektir. Türkiye bu gerçeği yaşamak adına şimdi tüm kanallarda tıkanmış kalmış durumda, sadece bir tek adamın konuşabildiği bir ülke, hızla sultanlık ya da diktatörlüğe doğru giden bir Türkiye. Şimdi yaşanacakların sorgulanamayacağını düşünmekse beni üzüyor aslında.

HALKTAN SAKLI KALAN GERÇEKLER...

Kendisini yönetenleri sorgulayamayan bir toplum gerçeğine sahip Türkiye, konuşan sadece Başbakan, bunun adına demokrasi demek mümkün mü? Cumhuriyetin getirdiği tüm çağdaş değerlerin yok edilmeye çalışıldığı bir ülke, Atatürkçü, laik düşünce anlayışı, çağdaşlık, edebiyat, sanat, kültür, düşünen yazan tüm bilim adamları, TUBİTAK, adeta lav edilmiş, eğitimden yoksun düşünce anlayışı güdülmüş toplum darında kalan yüzde elli bir kesimin tayin ettiği bir ülke gerçeği. İlerde bu ülkede bir mezhep kavgası başlarsa bunun sonuçlarını kim yüklenecek acaba? Dünyada bir milyar insan susuz, iki milyar insan elektriksiz, dört milyara yakın insan aç, peki Türkiye'de her keresinde kendi anlayışlarının etkileşiminde gelişen ülke modelini anlatmaya can atanlar, hala kaç milyon insanın açlık ve yoksulluk sınırında yaşadığını çıkıp neden açıklamazlar. Siyasetin çirkinliğini yaşayan bir ülke Türkiye var karşımızda. Ama Başbakan bundan çok mutlu, siyaset üretemeyen beceriksiz bir muhalefetin olduğu yerde bunu çok iyi kullanıyor, işte kurnaz siyaset anlayışı bu demek bana göre.

Türkiye'de tüm kurumlar böylesi bir siyasal tıkanmanın ortasında kalmadı bugüne kadar. Başbakan sistem arkasında görünmeyen gerçekleri saklamasını iyi biliyor. Toplumsa bunu sorgulama cesaretinden uzakta kalıyor, bu da korku sendromun bir parçası bana göre. Düşüncenin hapsedildiği bir başka ülke var mı? Şimdi Türkiye'de bilim ve bilimsel düşünceye dolaysız, özde bir bakış yok artık, TÜBA'ya atanan sosyal bilimciler tartışılmalı, cumhuriyet döneminden bu güne kadar gelen aydınlanma akımı akıl ve bilimsellik kısırlaştırıldı bu ülkede. Atatürk Cumhuriyeti sökülüp atılırken, çağdaş yapıdaki az sayıda üniversiteler bu kıyıma direnemedi. (EMBO) Avrupa Moleküller Biyolojik değişimler araştırma kurumu başkanı Prof. Gerlind Wallon ''Türkiye'de Bilimin gelişmesi adına yapılanlar yetersiz, özellikle yaşam bilimine daha fazla yatırım yapılmalı'' diyor. Bugün Türkiye (EMBO-EMBC) raporlarına göre, üye ülkelerden Çek Cumhuriyeti, Portekiz, Polonya'dan bile geride duruyor, Almanya ve Fransa'ya ulaşması ise asla mümkün değil.

Burada anlatmak istediğim asıl önemli konu, biz Batı'ya öfke siyasetini sunarken, bağırıp çağırırken, hiç bir eleştiriyi kabul etmezken, onların çağdaş değişim anlayışından korkarken, bu geri kalmışlıkta acaba neler yapabiliriz diye düşünmüyoruz. Ülkeyi değil 2023 daha sonraki yıllarda bile içinden çıkamayacağı bir tıkanmanın ortasında bıraktığımızın farkında bile değiliz. Ülkenin şu anda içinde yaşadığı görünüm bunu anlatıyor tüm açıklığıyla. Ama ben Türkiye'nin bu tıkanıklıktan ancak bilimsel düşüncenin toplumsal örgütlenmesiyle kurtulacağına inanıyorum, bilimden, cumhuriyetten korkanların aksine, bu kalkınışın bir gün sokaklara taşacağını biliyorum. İktidarlar her zaman kendilerinin sorgulanmasından rahatsız olurlar, âmâ bir gün bu ülke de halkın istediği zaman kendini yönetenleri sorgulayacağı zamanın geleceğine inanıyorum. İşte asıl demokrasinin adını o zaman koyacak olanda yine aydınlanmış halk olacaktır.

Prof. Dr. Levent Seçer

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank