content

02 Eki

Hainlik ve kahramanlık

Vahdettin’i hain yapan ya da yapmayan kriter dini vahit kılmaya olan yakınlığının derecesidir

Hainlerin ihaneti, kahramanların kahramanlığı ile irtibatlıdır. Kahramanların ne kadar kahraman olduğunu sorgulamadan hainlerin ne kadar hain olduğunu anlamak imkansızlaşır.

Kahramanlar kahramanlıklarını çoğu kere bir hain veya hainler grubuna dayandırmak yolunu seçerler. Kahramanlıklarının varlığını hainlerin mevcudiyetine dayandırırlar.

İşte tam burada kahramanın kahraman olmadığı anlaşılır. Çünkü gerçek kahraman bizatihi kahramandır. Birileri hain ilan edilince kahraman olanlara dense dense, ‘kahır aman’ denilebilir. 

Hain olmayı ve ihaneti sadece ‘vatan’ düzleminde ele alıp olur olmaz konuşmak bizim eli kalem tutan zevatın adetlerindendir. Onlara göre ihanet vatana ihanettir. Olursa vatan haini olur. Vatan deyince sadece misak-ı milli ile sınırlı toprak parçasını anlayan bu güruhun düşündüğünde de yazdığında da ufku çoğu kere Kars-Edirne hattında seğirtir durur. Kafaları tamamen ‘yatay düşünme’ye ayarlı olduğu için düz çağrışımlarla yazmak onların şiarıdır. (‘Hakikate ihanet’ ne yana düşer usta?) Yazdıklarına biraz yakın tarih sosu, biraz malumat baharatı, biraz çok bilmişlik tuzu, bol bol da klişe limonu sıkan bu herifler kendini nimetten sayarlar.

Halbuki vatanı vatan kılan şey üzerinde yaşayanların imanıdır. Bir toprak parçasının tek başına karnımızı doyuruyor olması o toprak parçasını vatan kılmaya yetmez. Vatan, imanla ve iman için alınıp iman içinde yaşanan yer demektir. Çanakkale’de şehit olanlar böyle düşünüyor, böyle itikat ediyorlardı en azından. Vatanı imanın hizasına oturtmak pek alışık olduğumuz bir anlayış değildir. Çünkü, o malum ders kitaplarında bize malum şekliyle belletilmiştir. Zihinsel paradigmaları ders kitapları seviyesinde seyredenler vatanı bir kara parçası derekesine indirmişler ve bunu da toplumun geneline maletmeyi bilmişlerdir.

Tanımlarımızı yenibaştan gözden geçirme zamanıdır. Hain kimdir, kahraman kime denir, vatan nedir? Benim Çanakkale’deki Rıza Amca’m (ki savaşta aldığı ölümcül yaralar sebebiyle gencecik öldüğü bilinir) bu topraklarda yüzyıllardır dalgalanan iman bayrağını sabit kılmak için savaşa gitmişti, onun toprak için savaştığını düşünmüyorum. Ona göre dini vahid kılmak, imanı tahkim etmek esas amaçtı.

Dini vahid kılmak için mücadele ve mücahede edenlerdir ki kahraman olarak anılmayı hak ederler. Fakat buradaki vahim yanlış, yakın tarihteki kurtuluş mücadelesinde dini vahid kılmak için mücadele eden padişahından rençperine kadar memleket evladının kahramanlıklarının tek bir şahsa ya da şahıslara verilmesindedir. Büyük bir grubun başarısının bir tek kişiye mal edilmesi ve bu kişi(ler) üzerinden bir sistemin yürütülmesi ancak ve ancak bir menfaat grubunun, bir çıkarcı elitin hüneri olabilir. Öyledir de. Ki Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne varlığını sürdüren bir Cumhuriyetçi elitin kendinden menkul öncelikleri her zaman için dini vahit kılmaya çalışan kahraman çoğunluğun değerlerine tercih edilmiş ve bütün tarih algısı da bu öncelikler üzerine dizayn edilmiştir.

‘Her devrim önce kendi çocuklarını yer’ fehvasınca yakın tarihte yapılan devrimler, Cumhuriyetçi elitin lehine, dini vahit kılmaya çalışanların aleyhine kurgulanmıştır. Bugün bu elitin içinden birinin çıkıp da ‘Vahdettin hain değildi’ diyerek bu elite ihanet ediyor gözükmesi bizim bağrımıza su serpecek cinsten çıkış olarak algılanıyorsa bu bizim adımıza tanımlarımızı yatay ve düz kurduğumuzun bir göstergesidir. Karşısında olduğumuzu iddia ettiğimiz zümrenin ‘sistemi şahıslar üzerinden yürütmek’ prensibine bir başka açıdan boyun eğdiğimizin bir işaretidir.

Yani Vahdettin’in hain olmadığının ispatı ve ilanı üzerinden dini vahit kılmaya çalışmak (tevhit ve adaletin hayatta ihyası) bizzat, topluluğun çabalarını şahıslara mal etmek ve tanımları şahıslar üzerine bina etmekle aynı kapıya çıkabilir.

Tefekkürünü ve davranışlarını ana sütunlar, temel tarifler üzerine bina etmek yerine tarihteki kişiler üzerine temellendirmek bir zafiyettir. Vahdettin’i hain yapan ya da yapmayan kriter dini vahit kılmaya olan yakınlığının derecesidir. İtikadi düşünme usulünün karşısında yer alan sosyolojik (toplum eksenli) düşünme, bakışımızın odağını daima kaydırmaktadır. Tanımlarımızı itikadi esaslara göre değil de sosyolojik esaslara göre kurduğumuzda tarihe de bir holigan mantığıyla yaklaşabilmekteyiz. Mesele, ‘Vahdettin hain değildi’ diyenlerin de bazen hain olabileceğini düşünebilmektedir.

Fazlasıyla sekülerleşmiş, ılışık bir zihne sözlerim fazlasıyla radikal gelebilir. Bu zihinlere iki çift sözüm daha var: “Paşa! Paşa! İmandan sonra en büyük hakikat namazdır, namaz kılmayan HAİNDİR, hainin hükmü ise merduttur.” diyen maneviyat kahramanı ‘hain’ olmanın ölçüsünü ortaya koymuştur. Hakikate adanan bir ömrün meyvesi olarak ‘Ben Hakikatim’ diyebilme kahramanlığını gösterebilmeyi işaret etmiştir. Bu bir.

Sanıldığı gibi tarih, geçmiş zaman demek değildir. Hatta tarih geçmiş bile değildir. Bu iki…

Hainlerin son sığınağı olan kahramanlık ve vatanseverlik bayrağını mızrakların ucuna takarak dalgalandıranların, bunu başkalarına bir yıldırma unsuru olarak kullananların, hayatın fani yüzünü aslı zannederek hoyratça saldıranların hakikate ihanetini tescil edebilirsiniz. Bu da üç…

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank