content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

03 Eki

Filisin’in Kuruluşu

Filistin yönetiminin “devlet” olmak için BM’e başvurması, Türkiye vb ülkelerin heyecanla bu başvuruyu desteklemesi ile birlikte Filistin Sorunu yeniden gündemdeki yerini almış oldu. BM zaten “beş daimi üye” denilen ABD-İngiltere-Fransa-Rusya ve Çin’in vesayeti hatta işgali altınadır. Adı geçen ülkelerden birisinin dahi onayı olmadan oradan hak ve adalet üzere bir kararın alınması elbette mümkün değildir. Üstelik ABD başkanı Obama bir yıl önce BM’de yaptığı konuşmada, Filistinlilerin devlet olma hakkına sahip olduklarına ve onların devlet olarak BM üyesi olarak görmek istediğini açıklamış olmasına rağmen bir yıl sonra o konuşmasının aksine BM genel kurulunda Filistin devletini tanıyan bir karar alınması halinde bu kararı veto edeceğini açıklayarak, özsüne ne kadar güvenilmez olduğunu veya İsrail lobisinin etkisinden çıkamayacağını göstermiş oldu.

Aslında BM’in aldığı kararlar ABD ve müttefiki olan sömürgecilerin menfaatlerine uygunsa bu ülkeler tarafından katliamlar bile yapılarak uygulandığı halde, İsrail hakkında alınmış olan pek çok BM kararı bu güne kadar asla uygulanmamıştır. ABD’nin dünya üzerindeki hegemonyası sürdükçe, BM’de İsrail aleyhine yeni kararların alınması mümkün olmadığı gibi alınan kararların da uygulanması mümkün olmayacaktır. Türkiye Başbakanı Erdoğan’ın Eylül ayında BM genel kurulunda yaptığı konuşmada, “BM’in İsrail aleyhine kararlar alamayışı ve almış olduğu kararlarında uygulanamayışı sonunda BM’e güvenin olmadığını artık kimsenin BM’den hak ve adalet beklemediği” belirtmesi ise Türkiye’nin geleneksel dış politik tercihlerini bıraktığını gösteren örneklerden olmuştur. BM Konuşması öncesinde ve sonrasında Başbakan Erdoğan “1967 sınırlarını esas lan iki devletli bir çözümün, Filistin Sorunu için adaletli bir çözüm olacağını” ısrarla tekrarlamıştır.

Ne var ki günümüzde Filistin toprakları üzerinde yaşayan Filistinlilerde bu konuda hemfikir değillerdir. Çünkü Arafat liderliğindeki El-fetih iki devletli bir çözüme razı olarak 1994’te Oslo Antlaşmasını yapmıştı. O antlaşmayı yapan İsrail Başbakanı İzak Rabin öldürüldüğü gibi onun yerine gelenlerde hiçbir zaman bu antlaşmanın gereğini yapmamıştır. Filistin’de fetih grubu bu antlaşmaya sadık kalmıştır. Buna karşılık başta Hamas ve İslami Cihat olmak üzere diğer parti ve gruplar ise antlaşmayı “Filistin davasının satılması” olarak ilan etmiştir. Taraflar bu günde aşağı yukarı aynı görüş ve tutumlarını sürdürmektedir.
Genel olarak Filistin konusuna Türkiye Başbakanı Erdoğan’ın büyük bir yakınlık duyduğu ve Gazze’ye uygulanan ablukanın kaldırılması için büyük bir gayret sarf ettiği bilinmektedir. Türkiye’nin geleneksel siyasetinin aksine olan bu tutum, Türkiye’ye Hükümeti ile Gazze yönetimini elinde tutan Hamas arasında büyük bir yakınlığa neden olmuştur. Erdoğan’ın Mısır gezisi esnasında Gazze’ye gitme çabası ise Mısır (ve muhtemelen İsrail) hükümeti tarafından engellenmiştir. Bu gezi haberi bile Gazze sokaklarında Erdoğan’a duyulan büyük sevginin, ilginin belirtilerine sahne olmuştur. Bu yakınlığa rağmen iki devletli bir çözüm konusunda Hamas ile Erdoğan’ın görüş ayrılığı içinde oldukları da bilinmektedir.

Gazze’yi elinde tutan Hamas ve Batı Şeria’yı elinde tutan fetih yönetimlerinin adeta kan davalı oldukları aralarında neredeyse hiçbir iletişimin olmadığı yılların ardından Türkiye ve Devrim sonrası Mısır yönetiminin çabaları sonunda, Hamas ve fetih’in ortak hükümet oluşturması görüşmelerinde, Filistin’in bu mazlum iki yakasının birleşmesi çabalarında büyük mesafe alındı. Filistin Devletinin BM’de tanınma çabasını Filistin devlet Başkanı unvanını taşıyan Fetih lideri Abbas’ın başlatmasına Hamas “Bu işgal altındaki toprakların işgalini meşru görmek olur ve İsrail’i tanımak olur” diye karşı çıkmıştır. Böylece uzun yıllardan beri, ikili devlet modeline dayalı bir çözüm ile İsrail devletini ortadan kaldırarak onun işgalindeki Filistin topraklarının tümünü kurtarmayı amaçlayan görüş arasındaki uzlaştırılamaz fark yeniden ortaya çıkmıştır.
Oysa BM’de 1947 Aralık ayında Filistin topraklarının Yahudiler ve Araplar arasında ikiye bölünmesi kararı alınmıştı. Dönemin Filistinli ve komşu Arap ülkelerinin liderleri bu kararı kabul etmedikleri gibi İsrail’le defalarca yaptıkları savaşları da kaybettiler. Her savaşta işgallerini genişleten İsrail ise dünyanın dört bir yanından topladığı Yahudi göçmenlerini yerleştirdi. Milyonlarca Filistinliyi topraklarından zorla çıkarıp onları çeşitli ülkelerde mülteci durumuna getirdi. Şimdi iki devletli modeli çözüm olarak görenlerin istediği ise 1967 savaşı öncesi daha doğrusu bu savaşta İsrail’in işgal ettiği bölgeleri de geri vermesini öngören bir modeldir. Bu modelin 1947 BM kararına göre Filistinliler açısından çok geri ve büyük toprak kayıpları içerdiği de bilinmektedir.

Filistinliler Gazze (Hamas) ve batı Şeria (fetih) diye ikiye bölünmüşken, ikili devlet modelini reddetmeleri halinde bu halleriyle ve dört bir yandan Siyonist İsrail tarafından kuşatılmışken, İsrail’i ortadan kaldırarak bütün Filistin topraklarını işgalden kurtarabilirler mi? Dünya üzerinde ABD hegemonyası devam ederken ve ABD ile İsrail’in ise asla biri birinden ayrı düşünülemeyeceğinin yüzlerce örneği ortada iken, Hamas bu hedefi hangi imkanla gerçekleştirecektir? İsrail’e komşu olan Arap ülkelerinin ise onunla ciddi bir savaşa niyetli olmadıkları geçen yıllarda görülmüştür.Zaten İsrail için bir savaş anında sorun sayılacak doğu komşusu Suriye halen daha kendi halkını kırmakla meşguldür. Bu güne kadar girdiği savaşlarda Suriye İsrail’e karşı hiçbir ciddi başarı da elde edememiştir. Kendi halkıyla bütünleşemeyen bir Suriye’nin bundan sonra muhtemel bir savaşta İsrail’e karşı başarılı olması hiç de inandırıcı değildir. Arap aleminin en büyüğü olan Mısır ise İsrail yanlısı Mübarek rejiminden yeni kurtulmuştur. Devrimin yol açtığı sosyal çalkantılar devam etmektedir. İsrail gibi bir düşmanla yakın bir zamanda ciddi bir savaşa girme ihtimali neredeyse yoktur. Gelecekte bunu ne kadar göze alacağını ise ömrü olanlar görecektir.

Bu bağlamda Tahran’da 17-18 Eylül 2011’de “İslami Uyanış” konferansı düzelendi. Çok sayıda davetlinin katıldığı konferansta Filistin için “iki devletli çözümün bir tuzak olduğu” belirtilmiştir. Zaten Tahran yönetimi ile fetih yönetiminin ilişkileri kopuktur. Dolayısı ile onun sahiplendiği iki devletli çözümü Tahran yönetimi “Filistin’in satışı” gibi ilan etmiştir. Ancak Tahran yönetimi, Filistin’e coğrafi uzaklığı kadar, sorun için ortaya bir formül koymaktan da hayli uzaktır. Fetih ve Hamas’ın kopukluğu biri biri ile kan davaları sürdükçe, İsrail’i yok edecek bir nihai savaşı kim ve nasıl yürütecektir? Tahran yönetimi belli ki bu tür konferanslar aracılığı ile Türkiye gibi ülkelerle yürüttüğü rekabetini devam ettirmeye çalışmaktadır. Son zamanlarda Gazze / Hamas üzerinde artan Türkiye etkisini silmeye veya en azından dengelemeye çalışmaktadır. Bunu başarabilir mi? Tahran’ın her durumda kendisine inanacak bir kitle bulduğu görülmüştür. Ancak o kitleyle bu güne kadar Filistin sorununun adaletli bir çözüm yoluna giremediği de belli olmuştur. Daha çok sayıda ülkeyi ve topluluğu içine alacak “gerçekleştirilebilir” olan hedefleri öne alacak bir ortak siyaset takip edilmedikçe derde deva bir şeyin ortaya çıkmayacağı açıktır. Rakip ülke liderleri ile atışmalara sahne olan bu konferanslar ile İsrail’in yeni işgallerini, yeni yerleşim yerlerini engellemek giderek imkansız bir hale gelmiştir. Hiçbir şey bu haritalar kadar öğretici değildir.

Etiketler : ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank