content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

08 Eyl

Er Kişi Niyetine ve/veya Emsal Kişi Niyetine Her Halükarda Efendi’nin Hizmetinde

 Ben savaşa hele de “haklı olmayan” savaşlara, emperyalist çıkarlar için sürdürülen savaşlara, şovenizm adına girişilen savaşlara, enerji için yapılan/yaptırılan savaşlara karşıyım. Onun için Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile terörü mücadele aracı görenPKK’nın savaşına da karşıydım askerlik yaptığım 1984’den beri. Önceleri haklı gibi görünse de PKK söylemleri, daha 1985-86’larda sosyalist söylemden şovenist bir söyleme kayınca bu savaşa da karşı oldum. Hele de Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin yok etmek yerine, oy uğruna göz yumduğu Güneydoğu’daki feodal ilişkileri PKK’da kullanmaya başlayınca hepten karşı oldum bu kirli savaşa… Bu kirli savaşta, devletin tüm aygıtlarının kirini-pasını silmeye tenezzül etmeden (hukuk içinde kalmayı başaramayarak) kullanan hükümetlerin savaş yöntemlerine de karşı oldum. Ve biri diğerinin varlık nedeni kısır döngü maalesef…

Ha imparatorluklardan milli devletlere geçişte sınırlar öyle çizilmiştir, böyle çizilmiştir, çoğunluklada efendiler çizmiştir. Bu elimize tutuşturulan hali hazır sınırlar içinde barışa ulaşmak ve hatta gelecekte belki de yok farz edilecek sınırlar için bu barışı kalıcı kılmak mümkün değil midir acaba? Acaba bugün teknolojinin, bilginin, bilişimin geldiği noktada kanla veya diplomasi oyunları ile çizilen bu sınırların, bundan 30-40 veya 50 sene önceye göre ve de özellikle 20.yy’ın son çeyreğinde doğanlar için göreceli olarak önemi nedir ki? Sınırların önemi olmadığı gibi, bilginin, teknolojinin, sermayenin küreselleştiği, sınır tanımazlaştığı ve baş tacı edildiği aktüalitede insanların, bazen anlamını hepten yitiren (nükleer kazalar, kirlenen denizler ve ırmaklar, küresel ısınma, yok olan yağmur ormanları vs) sınırlar karşısında bu sınırlara hapsedilmesi ne kadar gerçekçidir? Yoksa küresel aktörlerden bazılarına nefer, bazılarına çağdaş köle, bazılarına çılgın tüketici mi gerekiyor?... Küresel efendilerin bizleri zapturapt altına almak için hapsettikleri sınırları ölümüne ölümüne, öle öle korumaya veya onlar adına yeniden çizmeye çalışmak…??

Bilirsiniz bize anlatılan, ortaçağda fonlu masallarda krallar, emirler, sultanlar vs. bir birleriyle, kızını kendisine veya oğlu prense, şehzadeye vermediği için savaşırmış diğer kralla, sultanla, emirle vs. Biz bu çağda inanırdık bu “haklı savaşa” ve sabırsızlıkla kolormatik mutlu sonu beklerdik. Eee o çağdaki şövalye, köle, köylü neden inanmasın ki, kutsal kralın, sultanın, emrin, prensin, şehzadenin kutsal kamışı için yapılan savaşta ölmeye…

Meğerse kazın ayağı da, kazığın ucu da öyle değilmiş o çağlarda bile… Savaşlar toprak ve toprakta çalışacak köylü için yapılırmış! Öyle kolay kolay köylüyü topraktan koparıp askere de almazlarmış, misal onun yerine paralı Norman, Peçenek vs. askerleri kiralarlarmış. Bu denge ne zaman bozulmuş? Beyazlar Amerika topraklarını sahiplenip orada çalıştıracak “köylü” bulamayınca. Çünkü Amerikan yerlileri yerleşik düzene alışık değil. Yerleşik düzenin ve yerleşiklerin taşıdığı mikroplara ve hatta evcil hayvanlarının taşıdığı mikroplara da alışık değil, hemen telef oluyorlarmış. Çareyi Avrupa’dan mezhep savaşları yüzünden efendileri ölüp başıboş kalan ve şehirlere kaçan köylüyü “yenidünya”ya gelmeye ikna etmekte ve Afrika’dan köle avlamakta bulmuşlar. Beyaz adam, bir elinde İncil bir elinde çelik başlamış eski yeni demeden tüm dünyayı dolaşmaya, tükettikçe doyuramadığı hazlarının, hırslarının, ihtiraslarının peşi sıra.  İncil ve çelikle ikna edemediklerini “vatan, millet, özgürlük” naralarıyla ikna etmiş. Ve klasik imparatorlukları bölük börçük ettikçe kendi büyümüş hem nicel hem nitel olarak. Büyüdükçe de bu defa kendi emperyal/emperyalist olmuş. Bakmış işin ucu kendine dokunacak, kontrol elden kaçacak; bir zamanların köleleri, sonralarının köylüleri, daha sonralarının işçileri, Charlie Chaplin’in Altına Hücum filmi misali, “verilen özgürlükleri” abartıyor; almış cetveli gönyeyi eline başlamış insanları özgür sınırlar içine hapsetmeye. Ha önce kendi milletinden olan köylü ve işçileri hapsetmiş bu sınırlara, sınırların dışında tehlike var diye! Tehlikeyi yaratan kim, pek tabii ki yine kendisi…

İşte biz bazen bu sınırlar için bazen bu sınırların içinde, aslında efendilerimizin “kutsal” hazları, hırsları, ihtirasları uğruna, bir birimizle didişiyor; bir birimizi öldürdükçe ve de ille de “öldükçe” kutsallaştığımızı sanıyoruz. Ha, bazıları efendilerin dünyevi isterikleri için öldürmeyi ve ölmeyi kutsallık addedebilir; lakın bırakın da efendilerin dünyevi mekânı için ölmenin ve öldürmenin kutsal olmadığına inanmayanlarda, bu kirli savaşlardan uzak kalabilsin? Yok olmaz? Neden? Emsal olur… Ehh işte, “haklı savaşın er kişisi” olur da; “kirli savaşların emsal kişisi” olmaz mı? Olur olur da, küresel efendiler için amaca hizmette gedik açılmadıkça kim neye sayarsa saysın!

Kimine göre kutsal, kimine göre kirli; savaş haklı savaş olmadıkça “efendilerden” başka kazananı olur mu allahaşkına? Ve efendilerden başka kazananı olmayan bir savaşa gençleri sürmek ne kadar vicdanidir ki, şehitlerin arkasından naralar ata ata yürürüz. Yürümek zorundayız belki de; ödeyeceğimiz çekleri-senetleri, kredi taksitlerini-kredi kartı borçlarını, işten atılmamıza karar veren ve yüzünü hiçbir zaman göremediğimiz patrona olan hıncımızı belki de bir an unutturuyordur bize “er kişi ve/veya emsal kişi” arkasına sığınmak!...  06.09.2012

             

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank