content
28 Mar

Dilim Seni Neyleyim, Dilim Dilim Eyleyim

Elinin körü; bir insanın anatomik olarak elinin ulaşamayacağı, kaşınan yerlerini kaşımak için kullandığı; genelde tahtadan yapılmış, dört çentiği olan bir alettir aslında.

‘Sana ne’ demektir, kelimelerin kifayetsiz kaldığı usandırıcı bir durum karşında. Elin yetmediği kör noktayı kaşımak için kullanılan bu alet, sözün bittiği yeri anlatmak için de kullanılır.

Bu deyimin aslı "ehlinin gûru"dur. Gûr, farsça mezar anlamına gelir; burada maksat ölünün mezarına küfür etmektir ama ölünün kelimesi zamanla elinin haline dönüşmüş, kullanım alanı olarak da maksadını şaşırmıştır.

Zıkkımın kökü ile bir arada harika bir kombinasyon oluşturan bu deyimi sarf etmek, genellikle çok soru soran veya yemeğini yememekte ısrar eden çocuklara anneleri tarafından küfür yerine sinirli bir anne yemeği olarak verilir.

Belki hatırlarsınız, 2008 yılında yaptığı bir konuşmada; Türkiye’de vaat edilen her şeyin tamamen oy toplamak maksadıyla olduğunu söyleyen Eski Maliye Bakanı Unakıtan:

"Biz politikacılar çıkarız, Onu da biz yaptık, şunu da biz yaptık... Elinin körü... Her şeyi sen mi yaptın? Değil ama ne yapacaksın? İşte öyle göstereceksin. Neden? Halk onu değil de bizi seçsin... İşte ona rozet takalım, buna rozet takalım falan... Onlar da pusulayı şaşırdı. Yahu eskiden sen böyle değildin, ne oldu? Vallahi değiştim diyor. Neden? Oy... Oy anam oy..." demiştir.

‘Canıma Yetti’ der bir de, dayanak gücü kalmayan, sabredecek takati olmayan biri.

Can nereye koşar? Sabredilemeyene doğru bir koşuş mu anlatılmak istenmiştir yoksa o an ihtiyaç duyulan şeyi yakalama arzusu mu söyletmiştir bu deyimi?

Ama daha çok bıktığında söyler insan… Katlanacak gücü kalmadığında ‘Yetti be Yetti canıma tak etti artık’ der ve canına taklayan her neyse onu bertaraf etmek ister, hatta kendince çözümler bile üretir.

Tıpkı gelen doğalgaz faturası canına doğru koşup taklayınca kendi enerjisini üretme kararı veren Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Elektrik Bölümü öğrencisinin jeneratör yardımıyla rüzgârdan elektrik üretmesi gibi.

Demek ki bazen bazı şeylerin cana yetmesi insanı şevklendiriyor ve yepyeni icatlar yapmaya sevk ediyor hatta doğalgaza bile alternatif ürettiriyor son tahlilde.  (Kaynak: yeniforumuz.biz)

Bazen de insan canına yetilince, aklını kaybetmeye görsün, her şeyi göze alabilir işte o an.

Mesela geçtiğimiz Haziran ayında İran’da yapılan seçimler sonrasında Ahmedinejad'ın zafer ilan etmesinin ardından reformcu aday Musavi'yi destekleyenler baskıcı yönetimin canlarına yetmesi gerekçesiyle sokağa dökülmüş hatta Musavi yanlısı bir kadın üzerindekileri çıkararak yarı çıplak halde protesto gösterisi düzenlemiş ve ahlak polisiyle baya bir mücadele etmek zorunda kalmıştır.

(kaynak: habercumhuriyeti.com)

Tabi sonrasında bu arkadaşın akıbeti ne olmuştur, canına yeten canından çıkmış mıdır bilemeyiz.

Anasını ağlatmak deyimi vardır. Aslında ‘ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar’ sözünden mütevellit olsa gerek; bir kimsenin çok sıkıntı çekip, aşırı üzülmesi halinde en çok annesinin ağlayacak olmasıdır burada anlatılmak istenen.

Mesela bundan seneler evvel gazetecinin biri zamanın Milli Savunma Başkanına terör dolayısıyla hem şehit analarının, aynı zamanda ölen teröristlerin de analarının ağladığını, terör konusunda ne yapacaklarını sorar.

Bakan Mehmet Gölhan’ın verdiği cevap ise hakikaten insanın anasını ağlatacak cinsten acıklıdır(!)

Benim oğlum da Amerika da, benim karım da ağlıyor… Sabretsinler!

Bir de ‘yok devenin nalı’, kibarca ‘yok devenin bale pabucu’  diye, verilen bir şaşkınlık ifadesi vardır güzel Türkçemizde.

Malumunuz deveye nal çakılmadığı için, abartıldığı düşünülen konulara bu sözle karşılık verilir bazen. Hani devede nal olsa daha inandırıcı olur mealinde… Ayrıca bu söz, Anadolu’da ‘yok devenin dekmüğü’ şeklinde de kullanılır.

2006 yılında THY yetkilileri; İngiliz uzmanlarının 1200 arıza tespit ettiği, alıcı şirketin diretmesiyle işlemleri uzayan RJ-100 tipi 11 yolcu uçağının üretici firmaya teslim edilmesini kutlamak için apronda deve kesip fazla mesaiye kalan çalışanlarına motivasyon maksadıyla dağıtmış ve bu hadise bir çok kişiye ‘yok devenin nalı’ dedirtmiştir.

Kusurlu olmasına rağmen üstünlük taslayan kişiye halk için ‘hem kel, hem fodul’ denir. Bizim insanımız merhametli olduğu kadar tahammülsüzdür ve bir insanda tahammül edemediği iki özellik yan yana bulunuyorsa bu yakıştırmayı kullanarak tepki verir.

Fakat DYP Genel Başkan Yardımcısı Hasan Ekinci hükümeti eleştirirken yaptığı bir konuşmada tahammül edilemeyen özellik sayısını üçe çıkarmış ve

"bu hükümet hem kel, hem fodul, üstelik, üstelik...(durur) hem kel hem fodul üstelik…

eee efendim, şey, (durur) hmm bunu ben daha şey bir not, terim, farklı bir terim

(5-10 saniye durur notlarına bakar uzunca), evet değerli basın mensupları,

bu hükümet hem kel hem fodul, üstelik ebleh!" diyerek olaya son noktayı koymuştur.

Son olarak bahsetmek istediğim ‘kafatasını attırmak’ deyimidir. Sinirden, öfkeden ne yaptığını bilmeden kafatasını söküp atmak isteyen tipleri anlatan bu söz öbeği, beyin kutusu olan kafatasını atarak beyinden kurtulma arzusunu anlatır.

Bu deyimin farklı bir versyonu da ‘tepesi atmak’tır ki, aynen kettle'ın da kaynadığında atıverir böyle tepesi.

Kimilerinin de beyinleri kaynamaya görsün atıverir yerinden çıkmaya hazır tepeleri yahut tasları. Her iki deyimde de anlatılmak istenen insanın kontrol mekanizmalarının, aşırı elektrik yüklenmesi halinde sigortanın atması gibi, atması ve devre dışı kalmasıdır.

Niyeyse bizim insanımız fırsat kollar, bahane arar kendinde fazlalık gördüğü, vücudunun tepesi olan kafatasını attırmak için. Dikkat ederseniz tepesi çabuk atanların çoğunun, vücudun bu parçasına ihtiyaç duymadıklarını fark edersiniz. Zihin fukara olunca, fikir ukala olur çünkü.

Mesela, Kurtlar Vadisi Pusu dizisinin 59. bölümünde İskender Büyük’ün, yanına abisinin öldürülmesinin hesabını sormaya gelen Cevdet’e verdiği cevap hangi tür durumlarda bu deyimin kullanıldığına gayet güzel bir örnektir.

‘Bana bak Cevat. İster İsrail'e güven ister Amerika'ya isterde Rusya'ya. Benim kafamın tasını attırma, senide o manyak adamlarını da zifte bular paramparça eder asfalt diye İstanbul'un sokaklarına dökerim. Herkes haddini bilecek ulan!’

Bir başka örnek ise İçişlerine bakan ve genelde esefle kınayan Eski Bakan Abdulkadir Aksu’nun, Başbakan Erdoğan’a, "kafamın tasını attırma, alırım 100 milletvekilini, kendi partimi kurar, gerekirse parlamentodan bile ayrılırız" dediği söylentisidir.

Demek ki bu olaydan çıkarmamız gereken kıssadan hisse ise, ‘dokunmayın Şaban’ıma, yoksa Başbakan olsan tanımaz’ olayıdır.

Hasılı kelam, Türkçemizde benzetme yoluyla türetilen bunun gibi onlarca deyim ve söz öbeği vardır. Bu tür deyimler Türkçenin zenginliğini ispatladığı gibi, kullanılamaya lüzum görüldüğüne göre, Türk milletinin asabi, hemen parlayan, sinirlenince gözü bir şey görmeyen ve hakaret etmeye temayülü olan yönünü de gösterir.

Bu sıra dışı makalemi şu sözlerle bitirmek istiyorum...

Saygısızlıkta Israr Edenlere Saygı Göstermek Cömertlik Değil

Saygının Şerefine İhanettir!

Mutlu pazarlar…

Etiketler : , , , , , , , , , , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

3 Kere Cevaplanmış to “Dilim Seni Neyleyim, Dilim Dilim Eyleyim”

  1. 1
    dr. ahmet fidan Says:

    Sevgili Zehra,
    Bu deyimler, terimler ve kavramlar, bir arada şimdiye kadar belki de hiç ele alınmamıştı. Bu açıdan yazın Türk Edebiyatı ve literatürü açısından önemlidir.
    İrdelemelerin için teşekkürler.

  2. 2
    Uğur ÖZALTIN Says:

    Zehra hanım
    Makaleniz gerçekten sıradışı olmuş fakat çok güzel olmuş. Sizi kutluyorum.

    Deyimlerimiz ile siyasetçilerimizi çok güzel buluşturmuşsunuz

  3. 3
    hakan tufaner Says:

    Mahmud beyin tavsiye ettiği eklediği link ten ancak bu kadar güzel yazılar çıkar... Hadi birde size ben ekleyeyim.... Ağzınıza sağlık,Elleriniz dert görmesin...



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank