content

16 Haz

Bir Haber Bir Film

Beşiktaş bayan voleybol takımı oyuncusu 19 yaşındaki N. İbrahimoğlu,
28 Temmuz akşamı antrenmandan çıkarak Bahçeköy- 4. Levent otobüsüne bindi.
Üzerinde basketbol sporcularının giydiği bir şort bulunan genç kız, bacaklarını
önündeki boşluğa doğru uzattı. Erkek yolculardan biri, İbrahimoğlu’nun
yanından geçerken önce uzattığı ayaklarına vurdu, ardından da otobüste birçok
boş yer varken genç kızın yanına oturdu.

Ayağına vuran adama kendisinden özür dilemesi gerektiğini söyleyen
İbrahimoğlu, aldığı cevap karşısında şok oldu.
Adam, “Bu otobüste çıplak bacaklarını uzatarak oturamazsın. Terbiyesiz”
diye bağırdı. Neye uğradığını şaşıran genç kız “Asıl terbiyesiz sizsiniz” dedi.
Bu sözler üzerine iyice sinirlenen adam, genç kıza bir yumruk salladı. Dudağı
patlayan İbrahimoğlu’nu saldırganın elinden yolcular aldı.

İbrahimoğlu olayın ertesi günü Ayazağa’daki polis merkezine gitti, ancak
karakolda kimsenin kendisiyle ilgilenmediğini iddia etti. Ardından Şişli Adliyesi
Adli Tabibliği’ne giden İbrahimoğlu, dudağındaki patlağa rağmen kendisine darp
raporu verilmediğini iddia etti, genç kız, yaşadıklarına isyan etti.

Film:

Ülkemizde“Zümrüt Ormanı” ismiyle gösterildi.(The Emerald Forest)
Beni en çok etkileyen on filimden biri de budur. Az sayıdaki entelektüel
dışında ülkemizde filme ilgi gösterilmedi. Filmde yağmur ormanlarında yaşayan
bir kabilenin hayatı anlatılıyor. Kabilenin erkeklerinin de, kadınlarının da üstünde
sadece edep yerlerini örten ufak bir bezden başka bir şey yok. Doğal, sade ve mutlu
bir yaşamları var. Kendinizi, bu tarafta ve dışarıda hissediyorsunuz.
Filmin bir sahnesinde, baraj yapımı için kesilen ağaçları ve açılan alanı yanındaki
gençle birlikte seyreden yaşlı bilgenin hüzünle söylediği sözü hala unutamıyorum.
“Dünyanın yüzü gittikçe yaklaşıyor”
Dünyanın yüzü…

Bir kentli olan ben ve benim gibilere tokat gibi çarpan bir söz. Egemen yaşam
biçimine, moderniteye, ve manevi hayat dışındaki her şeye “dünya” dendiğini
genç zihnime şimşek gibi çakan sinema dili…
O an,
“Bu tarafta ve dışarıda olan ben, demek ki dünyanın yüzünde doğmuşum içinde
yaşıyormuşum farkında değilmişim” diye düşünmüştüm.

Neyse… Bahsetmek istediğim başka bir şey.
Filmde dünyanın yüzüne yakın yaşayan ve dolayısıyla kirlenmiş olan başka
bir kabilenin erkekleri, köyü basarak, bu bizim doğal temiz ve mutlu kabilenin
kadınlarını kaçırıyorlar ve Rio (muy du? her neresiyse) bir yerde geneleve satıyorlar.

Genelev, bu çıplak kadınların üstlerine askılı renkli bluzlar, altlarına renkli etekler
giydirip, yüzlerini makyajla süsleyip(!) yani imajlarını değiştirip, müşteri salonuna
oturtturuyor. Mutsuzluk…

Kabilenin erkekleri, genelevi basıp, kadınları kurtarıyor ve ormana getiriyorlar.
işte o müthiş sahne,
O etekleri ve bluzları öfkeyle yırttıkları, ve birbirlerine sarıldıkları sahne...
Sinema dilinin görkemli anlatımı…
Şunu anlatmak istiyor,
O giysiler, ahlaksızlığı ve kötülüğü temsil ediyor ve aslında ayıp ve çirkin olan,
çıplaklığın kendisi değil, zihnimizdeki yeridir. Mesela çıplaklığın pazarlanmasına
neden olan zihniyettir. Yani kadını bir cinsel obje olarak görüp, gösterip,
pazarlamak, bizim dünyamıza ait olan bir pisliktir.
Şimdi neden bir haber ve bir filmden bahsettim?
Şundan:
Kafası, bir taraftan geleneklerin (ki tarih boyunca, egemen sınıfların çıkarları
doğrultusunda şekillenmiştir) şırınga ettiği, “ayıp günah yasak” gibi değerlerle
dolu iken, öte yandan, günlük hayattaki en masum ve en doğal çıplaklığa
bile tahammül edemeyecek kadar nefs kontrolünden yoksun olan erkekleri;
televizyondan, sahneden, gazetelerden, nesneleştirilmiş çıplak kadın
bombardımanına tutarak para kazananlar, aslında erkeklerin zaafını kullanarak
zengin oluyorlar.

Doğallığından çıkartılarak, imajı değiştirilen, kamera camıyla korunduğu için
gittikçe daha cüretkar, daha iç gıcıklayıcı hale gelen bu nesneleşmiş kadınlara
ulaşamadıkları için öfkelenen ve kendilerini sıkışmış hisseden erkekler, hınçlarını
günlük hayatın içindeki, kadınlardan çıkarıyorlar. Günlük hayatın içindeki kadınlar
öyle bir çıkmazda ki, gelenekle şekillendirilip, medyayla kışkırtılan kafası karışık
erkeğin tacizlerinden korunabilmek için “Tesettür”de yetmeyecek günün birinde.
Kadını bohçalayarak sorunu çözemezsiniz beyler…

Bazı kadınlar ve erkekler cinselliği ve çıplaklığı pazarlayarak para kazanabiliyorlarsa
eğer, çıplaklığın kendisine yoğunlaşmak yerine, algı biçimimiz ve
sistemin “neden niçin nasıl"larının üzerinde düşünerek, nefsimizi sigaya
çekmenin zamanı gelmedi mi artık?

M.Ş. 17.11.11

Etiketler : ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank