content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

23 Nis

AB de Transgenik Çeşitleri Tescil Etmeye Başladı!

2010 yılı Mart ayında Almanya’da “AMFLORA” transgenik patates çeşidi tescil edildi. Söz konusu çeşit, çiftciler tarafından üretilmesinin yanı sıra, endüstriyel işlem artığı olarak da yem sanayiinde kullanılabilecektir. Onüç yıllık bir beklemeden sonra gerçekleşen bu işlem AB’nin GDO’ya yaklaşımını tümüyle değiştirdiği anlamına gelmemekteyse de, GDO olayının toplulukta artık ne derece ciddiye alınmaya başlandığının göstergesidir.

 

Söz konusu patates, aslında endüstriye yönelik bir çeşittir. Endüstrinin kullandığınişastanın yarısı patatesten köken almaktadır. Patates nişastasında 1:4 oranında iki farklı form hakimdir: amiloz ve amilopekin. Amilopektin yapıştırıcı özelliği nedeniyle amilozdan ayrılarak kağıt, tekstil ve inşaat kimyasalı olarak kullanılmaktadır. Fakat saflaştırma işlemi su, enerji veya başka kimyasallarla muameleyi gerektirmektedir. Bu da çevre kirliliği, artan su tüketimi ve dolayısıyla ekonomik bir yük nedenidir. İşte bu transgenik patates çeşidinin geliştirilme amacı bu işlemleri devreden çıkartmaktır. Amiloz oluşumunu sağlayan genin etkisini bloke eden yabancı bir genin devreye sokulması gerçekleştirilerek “AMFLORA” çeşidi ticari sisteme girmiştir. Bu çeşidin üretimi ile yukarıda sayılan ekonomik kazançlar üreticiden sanayiciye, tüccardan tüketiciye yansıyacaktır.

 

Çeşidin ticari üretimi 2010 yılı için yalnız Çek cumhuriyetinde gerçekleştirilecektir. Ama adaptasyon denemelerinin yapıldığı Almanya, Hollanda ve İsveç yarının üretici ülkeleri olacaktır. Olasılıkla o ülkelerin nişasta sanayicileri, amilozun amilopektinden ayrılması için harcanacak % 15 civarındaki harcamadan tasarruf edecek ve piyasalarda rekabet şansını artıracaktır. Diğer GDO’lu ürünlerde %30’lara varan avantajlara rağmen olayı sağlıklı bir analize tabi tutmadan YASAKLAMAYA giden Türkiye gibi ülkelerin dünya piyasalarında nasıl rekabet edebilecekleri soru işaretidir. Bilindiği gibi 18/3/2010 tarih ve  5977 nolu BİYOGÜVENLİK KANUNU’nun 4. Maddesinin c bendine göre ülkemizde “Genetiği değiştirilmiş bitki ve hayvanların üretimi” yasaklanmıştır. AB’de de yüzbinlerce hektarlık ekim alanına sahip transgenik üretim linear bir artış sergilerken böyle bir yasanın çıkartılması düşündürücüdür. Yasa, üretime yasaklama getirmekle kalmayıp moleküler genetik, ilaç ve tarımsal biyoteknolojiye yönelik araştırmalara yönelecekler için de bir engel görünümündedir.

 

 2009 yılında dünya transgenik ürün ekim alanları 134 milyon hektara ulaşmıştır. Türkiye 25 ülkedeki bu gelişmeleri adeta görmezden gelirken, en azından dünyadaki gıda dışı bitkilerdeki transgenik plantasyonlara gözünü kapamamalıdır. Çin’in erazyon kontrol  amaçlı olarak, 2012 yılında 17 milyon hektarlık transgenik kavak plantasyonu hedeflemesi nasıl dikkate alınmaz. Bir çok AB ülkesinde transgenik meyve ve orman ağacı türüne ait onlarca tarla denemesinin yapılıyor olması (www.agbiyotek.com sayı 110) Türk tarımının geleceğine yönelik karar alanların gözünden kaçmamalıdır.

 

Biyoteknolojik gelişmelerin sağlanmasında gerekli altyapı için yatırıma çok önceden başmak gerekir. İnsangücünden başlayan bu yatırıma Türkiye çoktan başlamıştır. Yurtdışında yetişmiş birçok konu uzmanı, yeni kurulmuş üniversitelerde salt akademik yükselmeye yönelik araştırmalar için yokluklar içinde çırpınıp durmaktadır.

Yörelerinin tarımsal üretim sorunlarına eğildiklerinde, uluslararası dergilerin ilgi alanları dışında kalabilecekleri, yani araştırmalarının yayınlanamayacağı kaygısı içindedirler. Halbuki yapılacak  ulusal bir megaprojenin parçası olarak Türk Tarımı için birlikte çalışabilirler. Tohumculuğumuzun baş sorunu yarıyol materyalidir. Bu konuda ne denli ulusal atılıma gereksinimimiz olduğu açıktır. Moleküler karakterizasyondan başlayan tarımsal biyoteknoloji çalışmalarının ulusal boyutta ele alınması 5977 noluBİYOGÜVENLİK KANUNU’na bir madde olarak eklenmesi gerekmez miydi? Bir çok ülke bu konuda ulusal “TARIMSAL BİYOTEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ” oluşturarak konuya sahip çıkmışlardır. İran ve Mısır bile oluşturdukları Tarımsal Biyoteknoloji Enstitüleri ile ülkeleri için gereksinim duyulan çeşitleri üreticilerine sunma çabasındadırlar. Yeni yasa bu konuları adeta görmezden gelirken ve bütün dünya tarımsal biyoteknoloji konusunda yarışırken, Türk çiftcisinin dünya piyasalarında nasıl rekabet edebileceği sorusu cevap arıyor.

 

Etiketler : , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank