content
28 Şub

Zulmün ki, Zeval Aklına Gelmezdi Geberdi!

Bu sene bir 28 Şubat çakma, pardon post modern darbe girişiminin 13. sene-i devriyesini idrak edeceğiz. Milletimiz 13 sene önce Milli Güvenlik Kurulu'nun 28 Şubat 1997 tarih ve 406 Sayılı Kararına Ek-A ‘rejim aleyhtarı irticai faaliyetlere karşı alınması gereken tedbirler’ altında sıralanıp, 2 sayfa 18 maddeden oluşan muhtıra dedikleri uyarı yazısıyla silkinmiştir.

Demokratik bir yönetim biçimiyle yönetildiğini sandığımız ülkemizde, dinin haysiyetini iki paralık eden provokatör medya patronlarının ve satılık kalemlerinin emir komuta zinciriyle uydurdukları düzmece haberler sayesinde ortalık karışmış, nerden geldiği tam anlaşılamayan ‘memleket elden gidiyor’ nidalarıyla halk ayağa kalkmıştı.

25 Şubat günü Çevik Bir Paşa, ABD'nin en güçlü Siyonist Yahudi lobilerinden olan JINSA'dan "cesaret" madalyasını almaya gitmiş, hazır gitmişken muhtırada yer alması gereken kararların da talimatını alıp ülkeye geri dönmüştür. 28 Şubat günü Sincan’da tankları sokağa dökerek, madalyasını takanlardan aldığı cesaretle abasını kaldıran Bir Paşa ‘balans ayarı veriyoruz’ diyerek sopasıyla demokrasiyi dürtmüştür.

Malumunuz bizim ülkemizi huzur ortamı teper, 15-20 yılda bir askerin ayar vermesi lazım ki kendi kendini organize edemeyen halk asker tarafından hizaya sokulsun.

Amerikan Muhibbileri dediğimiz kişilerden oluşan, yıllardır siyasete perde arkasından yön veren zengin adamların oluşturduğu TÜSİAD adlı cemiyet, mahalle bakkalı mantığıyla çalışıp sürekli para döndürdüğü için en ufak menfaatlerine ters bir durumda hükümet düşürür ya da darbe ortamı hazırlarlar. Sermaye ve yatırım kredisiyle yükselmiş, önemli mevkilere gelmiş patronlar, kendi çıkarları doğrultusunda politikaya yön verir, isteklerinin dışında bir şey olacağını hissederlerse de olaya anında müdahale ederler. Her konuda söz söyleme hakkını kendinde bulan TÜSİAD’ın askerden farkı, askerin silahla bunların parayla söz sahibi olmasıdır.

Gel gelelim bu burjuva türünden iş adamlarının 28 Şubat sürecindeki rollerine.

‘Refah'ın önlenemez yükselişi' raporunu yazan TÜSİAD, tıpkı üniformalı muadilleri gibi 

Raporu kaptıkları gibi, Atina’da ABD Büyükelçiliği’nde düzenlenen Türk-Yunan İşadamları Konseyi adı altındaki toplantıya gizlice katılırlar. ABD'de The Round Table (Yuvarlak Masa) denilen ve dünya siyasetine egemen olan masanın üyelerinden olan TÜSİAD üyesi Jak Kamhi TÜSİAD'ın raporunu buraya gönderir. The Round Table'da ve CFR'de (Musevi kuruluşu) ‘Refah hükümeti en kısa zamanda sona erdirilmelidir' kararı verilir ve Pentagon'da bizim çakma darbe plan hazırlanır. Plan, Refah Partisi'ni kapatmak değil, dini alet ederek Refah Partisi nezdinde muhafazakar halkı küçük düşürmek ve yapılan usulsüz her hadiseyi onlara ihale etmektir.

Adamın biri, sokakta dalgın dalgın yürürken; farkında olmadan, yolun ortasında yatan bir köpeğin "kuyruğuna" basmış! Ve tabiî; köpek can havliyle havlamış!..
Adam şaşırmış...
"Hayret" demiş;
"Ben köpeğin kuyruğuna bastım! Ama ses, ağzından çıktı!"
Şöyle bir düşünüp, "teşhis"i koymuş:
"Kuyruğuna bastığım halde ağzından ses çıktığına göre, demek ki; kuyruk ile baş arasında bir bağlantı var!"(Bedii faik)

Başbakanlık eski Müsteşarı Yaşar Yazıcıoğlu, "30 yıldır bu ekonominin içindeyim. En güzel kararları aldığımız süreçti. Havuz sistemi, 1 lira=1 dolar, vergilerin indirilmesi, faizlerin indirilmesi. Bu ekonomik sistemin milli olması kimi rahatsız etti? Küresel sermayeyi. Küresel sermaye gördü ki; Erbakan hocanın bu sistemi geçerli olursa, ben Türkiye'yi küresel sermayenin hizmetine sokamam" diye konuşmuştu.

TÜSİAD’ın önü, kar oranlarının düşürülüp, ithal ürünlerin azaltılmasıyla kesilmiş,

Devlet TÜSİAD’tan %30 yerine yurt dışından %3 faiz ile borç almaya başlayınca haliyle TÜSİAD’daki amcaların kuyruğu acımıştı ve senaryo malum… İmam Hatip Çeteleri, Müslüm Gündüz, Ali Kalkancı ve saz ekipleri…

“Darbe” diyince hemen akla demokrat diyemeyenlerin Demirkırat’ının süvarisi “İslâmköylü Morisson Süleyman” gelirdi. Sn Demirel şimdilerde güya darbe lafı edilmesin diye, yanına Cindoruk’u alıp tepeden inme yöntemiyle sağı toparlama niyetinde görünse de, 28 Şubat sürecinde hükümete karşı platform oluşturan ve 5´li çete olarak bilinen sivil inisiyatifin fikir babasıdır kendisi.

O zamanın DİSK Başkanı Rıdvan Budak; ‘Genelkurmay Başkanı Karadayı, darbe istemiyordu. Ancak Org. Çevik Bir, daha ileri gidebilirdi. Bir, genelkurmay başkanı havasındaydı. Birtakım askerî kademelerde müdahale anlayışı vardı.’ diyor bir gazeteye yaptığı açıklama da.

Acaba Demirel ve Çevik Bir darbe ön hazırlığını yapma cesaretini kimden aldı dersiniz? Çevik Bir’in madalyasından mı? Yoksa üstatlarından mı?

Abdulhamit Han’ı tahtından indiren masonlar, darbe öncesi askeri erkânı yıkayıp yağlayıp hükümetin üstüne salmışlardır.

Haberlerden hatırlarsınız 28 Şubat sürecinden GATA’da konuşma yapan General, Sahabe’ye ve İstiklal Marşımıza ağır hakaretlerde bulunmuştu. Tuğgeneral Yalçın Işımer hakkında yapılan araştırmada bir mason locasının kurucu üyesi olduğu ortaya çıktı. Bunun üzerine yapılan araştırmalarda Türkiye’de faaliyet gösteren mason localarında çok fazla asker kökenli isimin bulunduğu ortaya çıkmıştı.(İsa Tatlıcan)

Hür ve Kabul Edilmiş Mason Locaları’nın yeni büyük üstadını seçmesinden sonra Fransız masonların büyük üstadı Quillardet Türk biraderlerinin Türkiye’de Cumhuriyet’in ve laikliğin kuruluşunda büyük rolü olduğunu söylemiş,  Türk masonlarının güçlü bir geleneği olduğunu da öne süren Fransız mason, başörtüsü sorunu konusunda da Türkiye’de yapılanlara destek verdik, ‘Biz de Fransa’da yasaklanmasına çalışıyoruz’ demişti.

Danıştay’a yapılan saldırıda da olduğu gibi 28 Şubat sürecinde de ülkede kaos çıkaranların dindarlıkla alakaları yoktur. Amaç, İslamiyet’in ve dinini yaşamaya çalışanların itibarını, radikal tiplerle sabote edip, insanları dinden soğutmak, kriz ortamı hazırlayıp halk içinde ikilik çıkarmaktır. Ama bu tezgâhı hazırlayanlar çok geçmeden kazdıkları kuyuya düşmüşlerdir.

28 Şubat paşaların bankacılıkla uğraştığı, yolsuzluğun ve hırsızlığın tavan yaptığı bir süreçtir. Genelkurmay başkanı olmak için çırpınan generaller tasfiye edilmiş, o ortamda prim yapan partiler bir anda yok olmuş, piyon olarak kullanılan bazı gazeteciler ve gazete patronları iflas etmiş, hükümet faiz gelirlerini azalttı diye bankalar intikam alırcasına faiz oranlarını yükseltmiş ama sonunda onlar da iflah olmamışlardır.

Vel hasılı ağlayanın malı gülene yar olmamış, siyasal sürece ve demokrasiye çimdik atalım derken çelme takılmıştır…

Yalnız "demokrasiye ayar verdik" diyerek darbenin mimarı olan paşaların büyük şirketlerin başına geçmelerine ve sahip oldukları batık bankalarına rağmen, demokrasi nimetinden yararlanıp yargılanmamışlardır.

28 Şubat sözde irticayı hedef alsa da, bu dönemde malasef dindar kesim üzerinde adil olmayan bir baskı süreci başlatmıştır. Toplumun fişleyen ve fişlenenler diye ikiye ayrıldığı 28 Şubat süreci birlik komutanlarının subay ailelerinin muhbirlik yapmalarının vatani bir görev olduğunu emir yoluyla hatırlattıkları dönemdi.

Dönemin Kurmay Komutanlarından biri;

"Türkiye Cumhuriyetini ve Silâhlı Kuvvetleri iç ve dış tehditlere karşı koruma ve kollama, her Türk vatandaşının olduğu kadar T.S.K. personeli ve onlarının eş ve çocuklarının en büyük millî görevidir. Bu bakımdan Kara Kuvvetleri'nin tüm personeli ve aileleri birer haber toplama vasıtasıdır. Tüm Kara Kuvvetleri personeli ve ailelerinin elde edeceği her türlü belge, bilgi ve haberi bu konunun üst komutanlık tarafından bilinip bilinmediği yorumunu yapmadan silsileler yoluyla üst komutanlığa ulaştırması ve personelin bu hususta bilgilendirilmesi ilgi ile emredilmiştir." yazılı emri dağıtıma sokmuştur.

28 Şubat 1997 Milli Güvenlik Kurulu toplantısındaki 18 maddeden biri de toplantıda alınan kararların uygulanıp uygulanmadığının denetlenmesi için MGK bünyesinde bir çalışma grubu oluşturulmasıdır. Bu gruba da batı çalışma grubu denmiştir.

Emekli tümgeneral Erol Özkasnak’a göre; bu hiçbir yasal dayanağı olmayan dâhiyane fikir, Çevik Bir’in üstün zekâsıyla gündeme gelmiş, sonraları Mesut Yılmaz’a devredilerek kılıfına uydurulmuş ve bir süre sonra da Başbakanlık Takip Kurulu’na dönüştürülmüştür.

Günümüz Türkiye’sinde laiklik, sözlük anlamından tamamen zıt bir manada kabul görmektedir. Mason ve Siyonist güdümlü provokatörler sayesinde; dinini kimseye müdahale etmeden yaşayan insanların özgürlüklerini savunmak yerine, insanların dini inanç ve yaşayışlarını baskılayan ve kabul etmeye yanaşmayan, muhafazakâr kişilere ikinci sınıf insan muamelesi yapan bir anlayışa dönüşmüştür. Türkiye’de uygulanan laiklik sandığımız şey aslında temelde laikliğin karsı çıktığı, din ve vicdan hürriyetine saygı içermeyen jakoben laisizm denilen totaliter tutumdur.

Zira Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk’un bir makalesinde dediği gibi:

‘Laisizm, "rejime göre din" ister ve dini belirler, güdümler. O yüzden çatışmalara gebedir. Oysa laiklik "dine göre rejimi" ve "rejime göre dini" reddeder.’

Sarıkla cübbeyle ortalıkta dolaşan, türban olaylarına karışan oyuncuların kimler tarafından oynatıldığı ETÖ’nün suç dosyalarında mahkemeye verildi. Danıştay saldırısının, kimilerinin türban olayı için yapıldığını iddia etmelerinin aksine, parayla yaptırıldığı da belgeleriyle ortaya çıktı. Böylece belgeler ışığında görülüyor ki; 28 Şubat sürecindeki tezgâh ile Danıştay saldırısında kurulan tezgâh aynı olduğu gibi, bu tezgâhın sahipleri de aynı…

Fadime Şahin adıyla konsomatris birine başörtüsü takıp, kadınların karşı konulmaz gözyaşlarıyla olayı dramatize ettirerek, uzun saç ve sakalıyla, asası elinde, sahtekâr bir tarikat liderinin seks tuzağına nasıl düştüğünü anlattırdılar. Bu olayın gündeme gelmesinden sonra başörtülü kızlara senelerce potansiyel Fadime Şahin muamelesi yapıldı…

Bu kızı, Müslüm Gündüz denilen bu sahtekâr adamla ilişkiye girip kötüye kullanılmış şekilde basına yansıtıp, bu düzmece senaryolar ile tüm Müslümanların töhmet altında bırakılmasına sebep olmuş ‘cibilliyeti bozuklar’, ‘Atatürk’ü sevmiyorum’ diyen başörtülü kızların arkasındaki ‘kanı bozuk provakatörler’, çekin artık o pis ellerinizi masum insanların başörtüsünün üzerinden! Gidin aşağılık oyunlarınız için kendinize başka malzeme bulun!

İki üç fikri bozuk insanın, başörtüsünü siyasi sembol olarak gösterip bunun üzerinden siyaset yapmasını bütün muhafazakâr kesime mal edemezsiniz. Başörtüsü siyasi sembol değil bir inanç meselesidir. Zira din üzerinden siyaset olmaz. Ehli iman olanlar bırakın dini siyasete malzeme etmeyi, imanın tek zerresini dünya saltanatına değişmezler çünkü.

Aklıma gelmişken, son olarak; Ergenekon Terör Örgütü’nü çökertme kapsamında neden 28 Şubat sürecinin başrol oyuncusu, senaristi, görüntü yönetmeni olan Çevik Bir gözaltına alınmıyor acaba?

Yoksa 27 Şubat 1997 tarihinde mason ağabeylerinden aldığı cesaret madalyası hala onu koruyor mu? ETÖ’nün; polisiye hadiselerini, uyuşturucu kaçakçılığı, cinayet ve kara para hareketlerini, dalga operasyonlarıyla ortaya çıkan ilişkilerin, PKK-uyuşturucu-mafya üçgenindeki Avrupa’dan Türkiye’ye uzanan kanlı mücadelesini gün ışığına çıkaran çözümleyicileri, madem bu kadar muktedirler mason bağlantılı organize bir örgütü deşifre edip çökertmeye, alsalar ya hadi Çevik Bir’i içeriye… !

Çevik Bir, 13 sene önce yaşanan ve çok masumun canını yakan o sürecin hesabını verip, cezasını çekmeden 28 Şubat’ın rövanşı alınmış olmayacaktır…!

Etiketler : , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

3 Kere Cevaplanmış to “Zulmün ki, Zeval Aklına Gelmezdi Geberdi!”

  1. 1
    Ahmet AY Says:

    Yine nefis bir yazı;
    Yakın tarihe ve onun en trajik darbesine değini harika...
    Yüreğinize ve kaleminize sağlık.
    Milyarlarca doların o süreçte hangi patronlara gittiği ve o patronlara hangi cuntacıların danışman/yönetim kurulu üyesi olduğu biliniyor. Evet Ç. BİR yargılanmalı ama "rövanş" amacı güdülmeden. Zira rövanşlar bu minvalde uygun değil diye düşünüyorum.

  2. 2
    Uğur ÖZALTIN Says:

    İşte günümüzde halkın ikileme düştüğü konu bu. Darbe yapanlar neden yargılanmıyor da darbe yapabilme planları olanlar yargılanıyor.

    Esas kafa karıştıran bu.

    Generallerin holdinglerde yönetim kurullarında yer alması malum. Hizmetlerinin ödülleri olabilir.

    28 şubat 12 eylülcülerden daha az mı zalim ki 12 eylülcüler marmariste keyif keka yaşıyor

    Mason biraderler askeride siyasileri de çok sever. Mason paşalar da az değil zaten

  3. 3
    mustafa demirci Says:

    yazınızın altına imzamı atarım..fakat sondaki rövanşist düşüncenize katılamayacağım. darbeyi yapanlar ceza almalı fakat bu intikam isteyen duyguları tatmin için değil, hukuk öyle gerektirdiği için olmalı...hukukun öyle gerektirmesi umuduyla...



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank