content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

06 May

Yedinci Ayın Hüznü

Hangi ölüm yazısı iyi olabilir ki benim bu yazım da iyi olabilsin. Bu gün, yani her ayın yirmisi babamın ölüm günü. Gidişiyle beni kahreden, öbür dünyayı sevindiren güzel insan, içinde barındırdığın büyük hayat, ardında bıraktıklarıyla gözlerimizin önünde duruyor. Onca zaman geçmesine rağmen içimde ki deruni hüzün susmuyor.

Hüseyin Özbay Hocamın; “Büyük sanatçıların, büyük insanların ölümü böyledir. Onlar Ölür biz kaybederiz.” sözü ne de güzel anlatmış.

O gitti. Hızlıca, çar çabuk… Biz şaşkın, çaresiz, babasız ve yetim kaldık. Şimdi yüksek bir yerde, sıranın en başında, yeni yurdunda ikamette… Birinci mevsim üstünde gazeller vardı, tıpkı kendisinin hayat ağacından gazel olduğu gibi. İkinci mevsiminde beyazlara büründü giyindiği son elbisesi gibi. Üçüncü mevsiminde üzerinde çiçekler çimenler büyüdü tıpkı bıraktığı eserleri gibi.

Eskiden, eşya da keşke sahibiyle ölse diye düşündüğüm olurdu. Meğer nasılda yanılmışım. Her bir geride kalan, gidenin gitmeyen tarafıymış aslında. İnsanın ömrü arkasında bıraktıkları kadarmış. Bazen hayırlı bir evlat, bazen hayırlı bir iş, bazen de hayırlı güzel eserler. Aylardır girmeye yüreğimin dayanamadığı odanın kapısını açtım. İçimdeki hüzünle babamın sılasına kavuştum sanki. Oturduğu koltuğa oturdum. Önümdeki masada her şey yerli yerinde duruyordu. Kara daktilonun sağında dergiler. Kalemler, not aldığı küçük kâğıtlar. Sol tarafında üst üste konulmuş birkaç kitap ve onların üzerinde cep telefonu. Kalemliğinin köşesine iliştirdiği anahtarları öylece duruyordu.

Raflara itinayla dizdiği yüzlerce kitabı, kitaplığa sığdırmadığı bir o kadarını da üst üste dizerek istif etmiş, öteki eve taşımayı planlamıştı. Duvarın diğer tarafındaki boydan boya olan dolabın cam kapakları arkasında sergilenmiş onca ödül, madalya, plaket, diploma teşekkür belgeleri ve daha nice bir çok şey. Her biri birçok hatırayı, emeği barındıran onca çaba… Son anına kadar çalışan insanın gidişi bir yıldızın kayışı değil de nedir.

Düşünüyorum da arkasında bıraktığı onca eseri de biz gibi babamı özlüyor mu? Gittiği günden beri kılıfı açılmayan sazları, kapağı açılmayan kitapları, mürekkebi bitmeyen kalemleri, şeridi bitmeyen daktilosu, hüzünle yazdığı şiirleri, anlattığı hikâyeleri, gururla taşıdığı madalyaları, onurla bahsettiği dostları ve daha birçok şeyi bizim gibi özlüyor mu? Biz onu her şey de her anda arıyoruz. Onlar da arıyor mu? Bunları yazarken aklıma geçen gün yaşadığım bir şey geldi değinmeden geçmek istemiyorum. Elimde kumanda gayri ihtiyari televizyon kanallarını dolanıyordum. Hiç beklemediğim bir anda ekranda babamı gördüm. Evdeki kitaplığının önünde oturmuş sunucunun sorularını cevaplıyordu. Ekranın alt tarafında Devlet Sanatçısı Âşık Şeref TAŞLIOVA yazıyordu. Hemen telefonumu alıp babamı aradım. Kapalıydı. Kardeşimi aradım, “Babama söyle eski bir programını yayınlıyorlar izlesin.” dedim. Kardeşim bir müddet sustu, ”Tamam abla.” dedi. Kısa bir an sonra aklım başıma geldi ve perişan oldum. Gidişini hiç kabul etmediğim gerçekle yüzleşmiştim. Yokluğunu söyleyince dilim yanıyor. Söyleyenleri de hala dinleyip, kabul edememişim. Hal böyleyken, onca şeyler de sahibini aramaz mı? Bivefa olabilirler mi?

Bazen deli derviş olup, ölümün peşine düşesim geliyor. Onu bularak yaptığının aynısını ona yapasım geliyor. Sonra bir merhamet doğuyor yüreğime. Vazgeçiyorum. Galiba yaşanan acılar, büyük kayıplar beni merhamete getiriyor.

Etiketler : , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank