content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

01 Kas

Yaren’i Kaldı Yadigar

EN zor zamanlarında en yakın arkadaştı onlar. Gece gündüz. Onun canı acıdıysa diğerinin de acıdı.

Ellerinden düşürmediler birbirlerini. Hatta ameliyatın kapısına kadar birlikte gittiler.

Zaten yarendi o, yarasına eren.

Hemşire, doktor ablaları, ağabeyleri Halil’in koluna iğne yaptıklarında Halil “Yaren” e iğne yapıyordu, “Sakın ağlama acımayacak” diyerek...

Bir süre kolunda sıkı bağlı plastik bir ince boru ile dolaştı Yaren Bebek. Halil’le birlikte günlerce serum aldılar.

Kanser, şeker hastalığı ,böbrek yetmezliği gibi kronik hastalığı olan çocukların tedavi sürecinde kullanılıyor “Yaren Bebek” ve çocuklar onları istedikleri gibi boyayabiliyorlar.

Kimisi “Yaren” ine iğne yapıyor, kimi başını sarıyor... 

Doktor ve hemşireler uygulayacakları tedavileri önce Yaren bebek üzerinde anlatıyor sonra onlar yaren bebeklerine anlatıyorlar.  Kendilerine ne yapılıyorsa aynısını bebeklerine yapıyorlar; damar yolu açıyorlar, iğne yapıyor,  kan alıyorlar, tedavi süreci Yaren Bebek’le birlikte geçiriliyor.

“Yaren Bebekler” özel kumaştan yapılıyor.  Ağır hastalık geçiren çocuklar her oyuncakla oynayamıyorlar, bebeklerin hijyen olması üzerinde mikrop barındırmaması gerekiyor. Halil Can’ın da vardı Yaren Bebeği...  

Hastalıklarının ne kadar ağır olduğunu bilen,  yaşananları derinden izleyen  bizlerin içi kan ağlarken, onlar birbirleriyle mutluydular. 

Olmadı, Halil Can kurtulamadı... 

* * *

Behçet Uz Çocuk Hastanesi Vakfı (BUVAK), yaren bebekleri özel olarak yaptırıyor. BUVAK Vakıf Başkanı Dr.Ülkü Karlı, Müdür İlknur Varhanlı, isteyen hayırseverler adına bu bebekleri ürettirerek Ege’deki tüm hastanelerdeki hasta çocuklara hediye ediyorlar.

Müthiş güzel bir işe imza atıyorlar.

Halil gitti ama geride bu kentte, bu bölgede onbinlerce ağır hastalıkla boğuşan çocuk var. 

Çok küçük rakamlara onlara bir “Yaren” göndermek mümkün.

Bayramlarda, özel kutlamalarda, yılbaşlarında ne zaman isterseniz, kaç adet isterseniz.

Hiçdeğilse, yaşlarına göre çok ama çok ağır acılarını paylaşacakları bir yarenleri olsun...

Sakıpağa’nın kuru madde isyanı

BİR aile şirketinin; yerelden kabuğunu kırmaya çalışarak ulusal marka olmasının tipik mücadelesini veriyor Sakıpağa Ailesi... 

Kurumsallaşmaya çalışıyorlar, özkaynakla büyümeye dikkat ediyorlar, bazen dev markalara dönüşmüş rakiplerinden ürküyorlar, bir ara şirketlerini satmaya çalışıyor, sonra da elleriyle yarattıkları bu markaya kıyamıyorlar.

Balkan göçmeni Sebahattin Sakıpağa geçmişin ağır emeğe dayalı zor günlerinin tanığı, oğlu ve diğer iyi eğitim alan dördüncü kuşak temsilciler ise sanayileşmenin, seri üretimin peşinde koşturuyorlar. Sebahattin Sakıpağa ve iki kardeşi; babaanneyle, dedenin önce evde ardından küçük mandırada geceli gündüzlü mücadele verdikleri ortamda büyümüşler.  

1923’te başlayan yoğurtçuluk

1923’te mübadil olarak geldiklerinde Sakıp Ağa en iyi bildiği işe yoğurtçuluğa başlamış. 

Yaşı eskiler iyi bilir, ben hayal meyal dedemin mahallesinden hatırlıyorum. Yoğurt satıcıları, omuzlarındaki çubuğun iki kefesinde, mahalle aralarında bağırarak yoğurt satarlardı.

Böyle başlamış Sakıpağa da ve 1939’da Karşıyaka çarşısındaki dükkanı açmışlar. 

Bugün altmışbeş yaşını geçen üçüncü kuşak Sebahattin Sakıpağa özellikle babaannesinin saatlerce kazanı karıştırmasını, ağır işlerin çoğunu sırtlanmasını unutamıyor.

Şimdi Menemen’de kahvaltı salonu ve satış mağazasının arkasındaki fabrikayla ülkenin önde gelen perakende mağazalarına mal veriyorlar. Kendileri bile inanmakta güçlük çekiyor ama bugün Ülker, Danone, Pınar gibi devlerle rekabet edebilir seviyeye geldiler.

Sakıpağa firmasını Türkiye’de ekonomi gazeteciliğinin duayeni, ağabeyimiz Güngör Uras’la ziyaret ettik. Üretim yerlerini ziyaretlerimde; yanımdaki arkadaşlar bana hep  ‘Şimdi yine herşeyi soracaksınız değil mi’ diye takılırlar... Güngör Hoca’yı görmeliler asıl.

O yaşta işine karşı titizliği, detayları sorgulaması, matematikçi gibi rakamlarla çalışması bana, “Boşuna Güngör Uras olunmuyor” dedirtti bir kez daha... 

Sebahattin Sakıpağa sorularımızı içtenlikle yanıtladı...

Sütleri nereden temin ediyor sunuz?

Tire- Ödemiş ağırlıklı olmak üzere 150 kilometrelik bir alanda Ege’nin sütlerini topluyoruz. Üretimi 200 litreyi geçen üreticilere soğutma kazanlarını biz veriyoruz.

Belli merkezlerde küçük laboratuarlarımız var. Burada antibiyotik ve yağ testlerini yapıtırıyoruz.

Neden özellikle  antibiyotik ve yağ değerlerine  baktırıyor sunuz?

Antibiyotik çok tehliklidir bizim için. Antibiyotik verilen hayvanlardan aldığımız sütlerden ürün yapamayız. Köylerde ‘Akşam sütünün kaymağı hanıma aittir’ denir. Bu nedenle yağ oranına da bakarız.

Ne kadarlık sütten ne kadar yoğurt üretiliyor ?

Kimin ürettiğine bağlı...

Yani genellikle ne kadar üretiliyor?

Bu sorunun yanıtı bazı üreticilere göre değişiyor çünkü. Normal şartlarda 100 lt.sütten 65 lt. yoğurt çıkarmalısın. Ama yoğurdun içindeki su miktarını artıran aklı evveller türedi.

16 şubat 2009 yönetmeliği ile yoğurtta yüzde 12 kuru madde mecburiyeti kalktı. 100 litre  90 kilo yoğurt almaya çalışanlar arttı.  Yoğurda su tutucu katkı maddeleri ekliyorlar.

Üstelik  yaptıkları yasal oluyor...

Yasal hile. Ne yazık ki ülkenin önde gelen bazı üreticileri de dahil buna. Tüketici kandırılıyor. Bir gün bir uzmanı fabrikaya çağırarak ‘Bu katkı maddeleri ne diye bize anlat’ dedik, “Bari siz bilmeyin” dedi.

Ege’de tüketici sizi tanıyor, ulusal pazarda nerede siniz?

Toplam markalı yoğurt pazarında yüzde 3 payımız var. İstanbul’da çok yakında Migros ve Tansaş’larda olacağız. Şimdi Ankara ve Antalya’ya yayılmaya başlıyoruz.

Yoğurdun yanında kaşar ve krem peyniri ile ayran da üretiyoruz. Dondurmaya başladık.

Butik üretim yaparken yoğurtta bazı değerleri korumak daha kolay, şimdi volüm hızla arttacak. Ya genç kuşak rekabette başarı için kuru madde oranlarıyla oynarsa, nasılsa yasal bir engel de yok.... 

Dedemin babaannemin emeği  var bu yoğurtta. Çocuklarımıza  vasiyet verdik. ‘Bu katkı  maddelerini kullanacağınıza kepenk kapatın’ dedik.

Genç Sabancı’lar satın almak istedi

Sabancı Holding bünyesinden ayrılan Sabancı ailesi fertlerinin kurduğu Esas Holding, geçtiğimiz yaz Sakıpağa Süt Ürünleri’ni satın almak istemişti. Uzun süre görüşme yaptıklarını söyleyen Sebahattin Sakıpağa şirketin önce yüzde 50’sini istemelerine sıcak baktıklarını ancak daha sonra Ali Sabancı’nın oranı yüzde 80’lere çıkarmak istediğini söylüyor. Satış rakamı 28 -30 milyon TL arasında geçerken, Sakıpağa Ailesi kendi kurdukları  firmada küçük ortak olarak kalmak istemediği için satıştan vazgeçilmiş. Ülkenin potansiyeli iyi sezen, güçlü gruplarından birinin ısrarcı bir alıcı olması ise onlara doğru yolda olduklarına dair hırs vermiş.  Tabi Ali Sabancı’yı firmanın adı da oldukça cezbetmiş olmalı.

Dikkat! Protein rakamına bakın

Tüketici kuru madde oranının korunduğunu nasıl anlayacak?

Kuru madde azalınca protein de azalıyor. Ambalajdaki etiketi dikkatli okumak gerekiyor. Protein oranı kesinlikle yüzde 3’ün üzerinde olmalı. 

Bu konu sizi çok üzmüş anlaşılan...

Bizim sektörümüz minimal karlar üzerine kurulu. Sudan para kazanmanın bir şekline dönüştürdüler yoğurdu. .

Sütaş’la birlikte veriyoruz bu kavgayı ve vermeyi de sürdüreceğiz. 

İki yıl önce süt fiyatlarında oynamalar olmuş hatta bu durum et fiyatlarını fırlatmıştı. Şimdi durum nasıl ?

Fiyatlar oturdu sayılır ama verim düştü. Eskiden bizim kara inekler günde 7-8 litre süt verirdi ama sütün kuru maddesi de yağ oranı da yüksekti.

Şimdi inekler 30 litre süt verse de içindeki değerler düştü.

Etiketler : , , , , , , , , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank