content
30 Ara

Ve Geldik Yılın Sonuna..

Başlayan her şey bir gün biter. Ve doğan her canlı bir gün ölür.. İşte güneş; gözümüzün önünde hergün ölüp ölüp diriliyor. İşte bizzat kendimiz; her gece yeniden ölüp her sabah yeniden dünyaya gözümüzü açmıyor muyuz!. Şu var ki, bu dirilip ölmelerin bir seferinde, bir daha "marş basmayacak". Zaman duracak.. Bizim için de öyle, güneş için de, her varlık için de..

Şair buyurmuş ki;
"O mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler - (Hayâlî Bey)"

Yani; o balıklar ki denizde yaşarlar ama denizin ne olduğundan haberleri yoktur. Bu mısraı duyunca hemen bir balıkla 'empati' kurma derdine düşer, empati ağımıza takılan o balığın gerçekten de denizin mahiyeti hakkında hiçbir fikri olmadığını çarçabuk hükme bağlar ve yeniden şaire döner tasdik ederiz: "Evet, balık içinde yaşadığı denizin cahilidir". Hımmm!..

Ben duydum; balık taifesinden arada sırada şair balıklar da çıkarmış. Onlardan muhayyilesi geniş biri de şu beyti yazmış;
"O fânîler zamân içindedir zamânı bilmezler".

Bir daha hımmm!.. Hadi buyurun bakalım! Aruz kusuruna takılmadan, empati yapıp kendini 'fânî' yerine koyan şair 'mâhî' ile de biz empati kuralım. Haksız mı?. İçinde yaşadığı, kendisini her şeyiyle ama her şeyiyle içinden (zihninden, gönlünden) ve dışından kuşatan 'zamân'ın gerçek mahiyetini idrak düzeyinde bilen, künhüne vakıf olan bir 'fânî' mi var!?

Yoksa Hayâlî Bey, tam da şairlerin sıkça başvurduğu bir üslupla 'balığım sana söylüyorum, adamım sen anla!' tarzında bir gönderme mi yapmıştır.. Kimbilir!.

Yoksa A. Hamdi Tanpınar, "Ne içindeyim zamânın / Ne de büsbütün dışında" derken; kafasını suyun üstüne uzatıp meraklı gözlerle, içinde olduğu ve olmadığı ortamı mukayese yoluyla anlamaya çalışan 'kafası karışık' mâhîye gönderme mi yapmaktadır. Kimbilir!..

Ne zaman bu 'zamân' konusunu kafama taksam, zamânı unutuyorum.. Bir an ara verince de kendimi; gözlerinde takılı duran ve camlarından baktığı gözlüğü unutup, mâiyetindekilere "tiz bana gözlüğümü bulun!" diye kükreyen paşa gibi hissediyorum.

Sonra somon balığının hikâyesi geliyor gözümün önüne. Deryâyı deryâ yapan ırmaklardan birinde başıyukarı yüzerek, şayet fizik kurallarının altını üstüne getirip altından üstüne zıplamaya çalıştığı küçük çağlayanların başında alesta bekleyen ayılara yem olmaktan kurtulabilirse, ırmağın gözüne ulaşıp yumurtalarını bırakmasından hemen sonra kırklara karışıp fenâ bulmasını düşünüyorum. İlim adamları, o mâhîlerin yılın belli döneminde tekrar eden bu esrârengiz davranışını neslin devamı çerçevesinde açıklıyorlar. Acaba diyorum, o mâhîler bu fânîlere zamânın sırrı hakkında bir şeyler işaret ediyor da biz alık alık bakmakla mı yetiniyoruz!?. Öyle ya; "bir sudur akar zaman.." dememiş mi şair! Tekrardan bir daha hımmm!..

Kainattaki varlıkların 'zamân'la bir alıp veremediği yok. Hepsi de kendilerine biçilen rolü kusursuz oynamakla meşgul. Mesela; bir hayvan için güneşin görünüp kaybolmasının, herhalde bir nesnenin duvarın önünde (görülür) veya arkasında (görülmez) olmasından daha derin anlamı olmasa gerek. Bu kaygısızlığın bir tek istisnası insanoğludur; uzadı-kısaldı, geçti-geçmedi, hızlandı-yavaşladı, yetti-yetmedi, boşdu-doluydu gibi kaygıları çeken yegane varlık bizleriz. Bunun için ne kadar şükretsek azdır; zira bu kaygıları çekmemizin bir sebebi de insanın zamânsızlık iklimine nâzır bir pencereye sahip olmasıdır. Buraya da bir hımmm!..

Şimdi gözünüzü yukarıya kadar yormamak için yeniden yazalım: "Yoksa A. Hamdi Tanpınar, "Ne içindeyim zamânın / Ne de büsbütün dışında" derken kafasını suyun üstüne uzatıp meraklı gözlerle, içinde olduğu ve olmadığı ortamı mukayese yoluyla anlamaya çalışan 'kafası karışık' mâhîye gönderme mi yapmaktadır. Kimbilir!.."

Yine Hayâlî Bey'e dönelim;
"Harâbât ehline dûzah azâbın anma ey zâhid / Ki bunlar ibn-i vakt olmuş gam-ı ferdâyı bilmezler"

Yani; ey zâhid sen harâbât ehline cehennem azâbından bahsedip boşuna yorulma / Onlar zamânın çocuğu olmuşlar, bugün-yarın (dünya, ahiret) kaygısını çekmezler.

Tam ısınmıştık ki yazının, yılın, yolun sonuna geldik. Neylersin, her başlayan biter, her bitiş yeni bir başlangıcı doğurur; tıpkı somonların mâcerasının işaret ettiği gibi..

Ey fânî! Yaklaşan yeni yılda güneş, daha önce hiç olmadığı yerlerde olacak. Dünya da güneşin etrafındaki seyr ü seferini yepyeni 'koordinatlarda' başlayıp bitirecek. Hasıl-ı kelam, senin 'gül hatırın' için taptaze bir zaman dilimi yaratılıyor. Buna "hımmm!" yetmez; idrak etmek, kıymetini bilmek gerek..

"Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen / Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen. (Şeyh Gâlib)".

Âdemiyet yolculuğunda vakt-i şerifleriniz hayrolsun efendim!.. Aman, 'rûzigâr'a dikkat buyurulsun, o esnada "a"nın şapkası düşmesin!..

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank