content

07 Kas

Tarım Politikası Artık Kentlileştirilmeli mi?

Radikal’in Ekonomi Yazarı Sayın Güven Sak ‘’ Tarım Politikasını Artık Kentlileştirelim ‘’ başlıklı yazısında ‘’ Bizde tarım politikası yapılan işin verimliliğini değil, hala kırsal kalkınmayı hedef alıyor. Hâlbuki seçmenin çoğu kentlerde. ‘’ diyor. ‘’Türkiye, tarım sektörü hariç olmak üzere, ekonomisi serbestleştirildi. Tarım ve hayvancılıkta politika tasarımı hala kırsal kesimi kalkındırma programı gibi düşünülüyor. İyi mi oluyor? Bana hiç de iyi gelmiyor.’’diye ilave ederek yazısı devam ediyor.

1980 yılında ‘’24 Ocak Ekonomik Kararları ‘’ Süleyman Demirel Başbakan, Turgut Özal ise Devlet Planlama Müsteşarıydı. Bu kararları ne baştaki AP iktidarı ne de alternatifi olabilecek Sayın Ecevit’in liderliğindeki CHP’nin uygulayamazlığı var ve bu kararların olacak etkileri henüz görülmemiş iken  bu kararları ancak bir askeri yönetim uygulayabilirdi. Ki nitekim öyle oldu sayılır..

12 Eylül Askeri Yönetimi DPT müsteşarı Turgut Özal’ı Bülent Ulusu yönetimindeki Hükümetin Başbakanlık müsteşarlığına getirildi.   

Askeri yönetimdeki hükümetin bir bakıma ekonomiden tek sorumlu başbakanlık müsteşarı Sayın Turgut Özal hiçbir özelleştirme uygulamasa da monetarist para politikasını uyguladı. Askeri hükümet özelleştirmeyi başlatmış olsa idi kendisinin ortaya koyduğu Anayasa referandumunda öyle yüksek bir oyla değil düşük oyla geçer veya geçemezdi, bu riskten dolayı libarealleşmede kamu iktisadi teşebbüslerinin özelleştirilerek satılma süreci başlatılmayıp sadece monetarist para politikası uygulandı. Bu uygulamanın başlangıcında faizler serbest bırakılınca ‘’ banker Kastelli ‘’, ‘’Yalçın Nereye Koşuyor –kitaplaşan isim‘’ olayları yaşandı ise de ekonomik, toplumsal bir deprem olmadı.

1983 yılı seçimlerine geçilir iken Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, diğer siyasilerin siyaset yapmaları yasaklanarak pandoranın kutusundakileri açıp uygulayacak Sayın Turgut Özal’ın önü açılması, sağın tek oy verebileceği, solunda Necdet Calp’e oy verebileceği düzen sağlandı ve seçimlerde ANAP birinci parti olarak iktidara getirilir iken Necdet Calp’in sol partisi ikinci oldu.

Liberal politikaları uygulayacak ‘’iktidar’’ sağlandı.

Pandoranın kutusu Boğaz Köprüsü tahvillenerek Turgut Özal’ın ‘’ satarım ‘’ Sayın Necdet Calp’in sattırmam’’ ile başladı. Sanırım özellikle köprüden başlanmasının nedeni işçi sendikalarının direkt tepkisini çekmemekti.!!! Sonra ve daha sonraki gelen hükümetler sürecinde de özelleştirmeler devam etti.

Sıra gıda, tarım ve hayvancılık ile ilgili kamu iktisadi teşebbüslerine geldi.

Devletin gübre fabrikaları gübre hammaddesi girdilerini ithal edip gübreyi çiftçilere ucuz bir fiyattan satıyor ve zararını devlet karşılıyordu.

TİGEM (Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü-Devlet çiftlikleri)buğday, tahıl tohumu (bir nevi sertifika deyimi olmasa da kaliteli tohum) üreterek çiftçiye buğday fiyatından satarak ettiği ‘’zararı’’ devlet karşılıyordu.

Et ve Balık Kurumu ülke çapındaki kombinalarında kesim yapacağı hayvanları olması gereken fiyatlardan satın alarak yine ettiği ‘’zararı’’ devlet karşılıyordu.

Süt Endüstrisi Kurumu çiğ sütü olması gereken değerlerden satın alarak sanayici karşısında gerçekçi piyasa düzeni sağlayarak hayvancılığı kazançlı halde tutuyor ettiği ‘’zararı ‘’ devlet karşılıyordu.

Tarım Kredi Kooperatifleri her türlü tarımsal ekipman üretip çiftçilere satarak tarımsal ekipmanlarda piyasa düzeni sağlayıp çiftçinin pahalı ekipman ediniminin önüne geçiyor  ettiği ‘’ zararı ‘’ devlet karşılıyordu.

IMF reçeteleri, Dünya Bankası raporları tüm dünya çiftçilerinin yukarıdaki gibi değil doğrudan desteklenmesini öngörüyor ve eldeki tüm gıda, tarım, hayvancılıkta girdi, piyasa düzeni sağlayıcı devlet, kooperatif teşekküllerini  ‘’sat , her şeyi özel sektör yapsın’’ diyordu.   Her şey satılmış iken Et Balık Kurumu’nun kombinalarının şehir içindeki arsa kıymetindeki yerleri hemen satın alındı. Arsa kıymetinde olmayan kombinaların satış hazırlıkları bu iktidar tarafından tam başlatılır iken 2010 Yılında et ithal etmeye muhtaç olan Türkiye ile karşı karşıya kalınca ette piyasa düzenleyiciliğinde gerek olduğu düşünülerek EBK satılmasından vaz geçilip daha da güçlendirilmesi çalışmaları başlatıldı.

Gübre fabrikaları,SEK (Süt Endüstrisi Kurumu ), Tarım Kredi kooperatiflerinin tarımsal makine üretim fabrikaları zarar ediyor, özelleştirilmeli, çiftçiye DGD (Doğrudan Gelir Desteği ) verilmeli diyenler Tarım, gıda hayvancılığa verilen  2012 yılında verilen 5, gelecek yılda 7 milyar TL olacak desteğe ne demeli?

2002 yılında hayvancılığa 83 milyon destek kafi gelir iken şimdi hayvan başına, çiğ süt litre başına verilen destekler 2008 yılında yıkılan hayvancılığımızı ayağa kaldıramıyor..    

Sayın Güven Sak ‘’Halbuki seçmenin çoğu kentlerde’’ der iken iktidara demek istiyor ki;

Seçmen şehirlerde, gıda, tarım ve hayvancılığı desteklemeyin, köylüyü batırabildiğiniz kadar batırın, satsınlar ellerindeki tarlaları, hayvanları, şehirlere sürülsünler, tarlaların, hayvancılık işletmelerinin ölçeği büyüsün demek istiyor.

‘’Tarım ve hayvancılıkta politika tasarımı hala kırsal kesimi kalkındırma programı gibi düşünülüyor. ‘’ değerlendirmesini yaparken aslında iktidarın kırsal kesimi kalkındırma değil gerçek niteliği sürdürülebilirlik olan ‘’süründürme programını ‘’ uyguladığını görmüyor.

Oy deposu kentlilerin pahalı et yemesini engellemek için 2010 yılı nisan ayında et, canlı hayvan pahalandığında et ve canlı hayvan ithalatında gümrükleri sıfırlandırması ile iktidarın ‘’ tarımı, hayvancılığı kentlileştirdiğini, IMF ‘leştirdiğini kamuoyu göremiyor ve Radikal yazarı Sayın Güven Sak yazısında iktidara haksızlık ediyor.

Kentleşen oy depolarından korkan iktidarın et, canlı hayvan ithalatındaki gümrük vergilerini eski (2010) seviyesine getiremediği görülemiyor.

Beyler 1980’lerde hayvan varlığımız ve hayvanlara yem için üretilen yem bitkileri yeterliydi.

1980’lerde küçük baş-büyük baş hayvan varlığımız 80 milyon iken şimdilerde 40 milyon oda tartışmalı rakamlardadır. Hayvan sayımız düştü ise niçin yem bitkileri düşen hayvan sayısına yetmiyor.

AB ve ABD’nin hayvan başına elde ettiği karkas etin Türkiye’dekinden fazla olduğu doğrudur: Türkiye 217 kg, ABD 341, kg,  Almanya 317, Fransa 302 kg dır.

İsmi sayılan ülkelerde yem, kesif yem ucuzdur. Türkiye’de ise yem, kesif yem pahalı olduğundan canlı hayvanların buzağı, dana ,kuzu dönemlerinde meralarda diğer son altı ay ise kesif yem ile beslenmektedir. ABD, Almanya, Fransa’nın karkas etleri bizimkinden daha yağlı ve obozite nedenidir. ABD, Almanya, Fransa’nın ahırlarına giren buzağı ve kuzular hiç kıpırdatılmadan beslenip buzağılar erkek boğa, kuzular erkek koyun olup ancak kesim için dışarı çıktıklarında güneş yüzü görmektedirler. Güneşten alamadıkları D vitaminini kapsülden alabilmektedirler.

Canlı hayvan beslenmesi insan beslenmesi içindir. Hayvan sağlığı kadar hayvanların refahını, doğru beslenmesini de gerektirir.

Türkiye’de hayvancılığın çöküş nedeni verimlilik değil özelleştirmeler nedeni ile çiğ süt satın alımlarındaki düzenin özelleştirilmiş olmasıdır.

Avrupa ve ABD de özelleştirme yaşandı ise de kendi emperyal gelirleri ile tarımı, hayvancılığı desteklemeye devam ediyorlar. Bizde de hem destekleme hem köstekleme (ithalat) başlatıldı.

1980 yılında buğdayı, tahılı, pamuğu, yem bitkileri üretim ve tüketimi yeterli olan ülke yem bitkilerinde, pamukta, tahılda net ithalatçı durumuna geldi.

1980-2012 sürecinde zaman zaman kısa süreli canlı hayvan ithal edilmiş ise de Türkiye 2010 yılı Nisan ayından bu yana canlı hayvan ve ette net ithalatçıdır.

Türkiye sadece sebze ve meyvede net ihracatçıdır. İhraç ettiği en büyük alıcı olan Rusya ve AB’dir. Rusya sebze ve meyvede kendinin net ithalatçı olduğunu görüp bu yıldan itibaren tedbir alacağı konusunda imareleri görüyoruz.

2011 yılı rakamlarına göre Türkiye 900 milyon liralık sebze ve meyve ihraç ederken aynı oranda canlı hayvan v et ithalatı yaptığını görüyoruz.

Sebze ve meyve üretimi yoğun emek üretimine dayalı, katma değeri az, canlı hayvan üretimi ise yoğun emek az katma değeri yüksektir. Canlı hayvan da fazlalık oluştuğunda veya dış ticaretinde sapmalar meydana geldiğinde et haline çevirip dondurup yıllarca stoklayıp piyasa düzeni sağlayabilirsiniz, ama meyve ve sebze hemen tüketilmesi gerekir.

İnsan beslenmesinin kaynağı gıdadır. Gıda, tarım ve hayvancılık uluslar arası dayatmalara, neoliberal çözümlere terk edilemez.

Köylülük, çiftçilik sürdürülebilir (süründürürek)değil gerçekte kalkındırılarak yaşatılmalıdır.

Şehirlere göç eden göç ettirilen köylüler, çiftçiler, çiftçi çocukları şehirlerimizdeki ‘’ ücretli’’lerimizin ücretlerinin düşmesinde bir tehdittir.

Köylünün köyünde, kentlinin kentinde kalması daha sağlıklı toplum, yerel üretim ve yerel tüketimi sağlayacaktır.

Tarım Politikalarını kentlileştirmek demek kentli tüketicileri uluslar arası gıda tekellerinin eline teslim etmek, yerli tarım üretimini bitirmek demektir. 

Özelleştirilen KİT’lerin (kamu iktisadi teşebüsleri) nin ettiğ zararın adı şimdi çiftçilere verilen ‘’ Doğrudan Gelir Desteği Oldu’’

Özelleşen Kitler kendi kazançlarını da eklemeleri ile gübre pahalandı. Sek’in özelleşmesi ile çiğ sütün satın alım fiyatı endüstriyel süt sektörüne teslim edilmiş olduğundan çiğ süt fiyatları düşük tutulur iken tüketim fiyatları alabildiğine pahalandı. Canlı hayvan üretiminin dinamosu olan çiğ süt fiyatının düşük tutulması ile hayvancılık çöktü, çökertildi.

Gıda Tarım Hayvancılık Bakanı Sayın Mehdi Eker beyefendinin bir teşekkürünü Radikal Yazarı Sayın Güven sak o yazısı ile hak etmiş olmalı!

https://groups.google.com/group/cigsutureticileri

Etiketler : , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank