content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

22 May

Tahribatın Öteki Yüzü

Şu hale nazaran “insan hakları, adalet, hukuk ve demokrasi adına yapıldığı iddia edilen anayasa değişiklikleri”; Hayret ve dehşet verici “antidemokratik” bir gerçektir ki; Demokrasi, birey ve halk (kamu) yararına değişiklik ve düzenlemeler değil; Tam aksine adeta bir tahrifat ve tahribattır!..

Yine, ilk haliyle siyasi partiler yasasının “aday tespitinden” sonra gelen maddesine “her ilden çıkacak milletvekili sayısının yüzde beşini aşmamak üzere merkez adayı” gösterilebileceği hükmü eklendi. ‘Yüzde beş’ oranının 10’dan çok vekil çıkaran iller için anlamı vardı. 1987 seçiminde merkez kontenjanı konulabilecek iller Adana, Ankara, Bursa, İstanbul, İzmir ve Konya’dan ibaretti. Bunun dışında kontenjan kullanılamazdı…

Geçici hükümle adayları belirlenen 1983’den sonra: ‘her ilde önseçim yapılması’ kuralı; Yüzde beş kontenjan olayı; Parti değiştiren vekiller hakkındaki kısıtlar;, Seçilecek milletvekili sayıları dâhil olmak üzere, pek çok “demokratik hüküm” antidemokratik hüküm ve keyfi maddelerle Turgut Özal tarafından 1986 ve 1987 yıllarında, 3270, 3370, 3377 sayılı kanunlarla “millet iradesi, parti içi demokrasi ve seçim mevzuatına” en ters ve aykırı biçimde değiştirildi. Partilerin lider nam despot ve diktatöre bağlı örgütlenmesinin yolu açıldı; Böylece Türkiye de demokrasi ve hukukun üstünlüğü; Gelecek nesillerce “lânetle anılacak” bir parti sahibince “transformasyon” kisvesi altında deforme edildi. Artık partiler kurumsal olarak lider oligarşisine geçebilirdi.

 

MÜTHİŞ BİR ÇİFTE STANDART

YAHUT MÜRAİLİK VE İKİYÜZLÜLÜK!..

Nitekim öyle de oldu!..

 

Parti sahipliği altında gelişen ve yerleşen oligarşi 1989’lardan sonra çok sevildi. Çok takdir edildi ve beğenildi. Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk, hırsızlık ve suiistimalleri, Gümrük Birliği katılım faciası, AB entegrasyon sürecine “millet iradesine aykırı olarak” start verilmesi, Milli Dava Kıbrıs’tan feragat, üst üste kriz, kaos ve özelleştirme furyası ile tarihin en büyük peşkeş, vurgun, soygun ve hortum olayları “bu süreçte” cereyan etti…  

Çünkü artık, devlet idaresinde millet iradesi yoktu!...

Zira “yeni demokrasi”, “ileri demokrasi”, “insan hakları ve hukukun üstünlüğü” gibi parlak söz ve söylemlerle; Tıpkı ABD’nin Sudan’dan, Afganistan’a, Irak’tan Libya’ya kadar olan hinterland’da uyguladığı gibi Türkiye’de de : “demokrasi, insan hakları ve barış getirme” adına böyle garip bir süreç yaşandı.

 

ÇOK ÖZGÜN VE ÖNEMLİ BİR ÖRNEK

 

Çanakkale Zaferi’nin yıldönümüne rastlayan 18 Mart 2011 günü, Milli Gazete’nin baş sayfasında yer alan bir haberde; Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı, eski Adalet Bakanı Şevket Kazan, 28 Şubat post modern darbesinin sorumlularından hâlâ hesap sorulmadığını belirterek, "Bugün darbe planları yapanlara Ergenekon, Balyoz ve Kafes davaları ile hesap soruluyor. Ama 28 Şubat'ta resmen teşebbüste bulundular. Bunlardan niye hesap sorulmuyor? Sorumluları var. Örneğin Çevik Bir... Ama Sayın Başbakan Çevik Bir'i Türkiye ile İsrail arasında ilişkileri geliştirsin diye danışman olarak değerlendirmiş" tepkisinde bulundu.

 

EVET!.. ELBETTE!..

 

Gerçekten de, olağan ve doğal şartlarda yapılması gereken ilk iş: Kamu düzeni ve milli vicdanı en çok sarsan, Cumhuriyet tarihinin en büyük kırılması ve Atatürk karşıtı bir kalkışma olan 27 Mayıs’ı sorgulamak ve yargılamaktı… Sonra 12 Mart 1971 ve 12 Eylül, 28 Şubat vd.,

Zira bir millet, milleti ihlâsla temsil eden siyasi hareket veya demokrasi adına ifa ve icra olunan inkılâp; Önce rejimle yüzleşmeli, milletle hesaplaşmalı ve “tam dürüst, bağımsız ve tarafsız” bir hesaplaşma ve yüzleşmeden sonra; Demokrasi, adalet ve hukukta ileri adımlar atmalı idi!.. Değil mi..?... 

Elbette ve mutlaka: Türk Milleti adına ve Türk Milleti namına…

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank