content

14 Haz

Tablet Neslinin ‘Oyunu’ Alamamak

3 Kasım 2002’de, yüzde 34,28 oy almış bir partinin, 13 yıllık iktidarından sonra hâlâ yüzde 41 oy alabiliyor olması kesinlikle bir başarıdır.

Bir partinin daha barajı aşması neticesinde, sandalye sayısının yetersiz kalması üzerinden okunan sonuç, tek başına hükümet kurma beklentilerini karşılamadığı için “başarısızmış” gibi gözüküyor veya öyle addediliyor.

Görünen tablo aslında bize bir meseleye nereden baktığınızda, nasıl bir sonuç elde edeceğinizi göstermesi bakımından oldukça ilginç bir örnek.

“Emin” olamadığımız sonuçlara göre, 12 ilde üç kişiden ikisi oyunu HDP’ye vermiş. Bölgeden gelen haberlere göre sandığa seçmen değil, silahlar hâkimmiş. Buralarda oylama da, sayım da can korkusuyla yapılmış. Aslında seçim öncesi asılan afişler, sözler ve seçimin ikinci günü işlenen cinayet bu gerçeği doğrulamak için yeterli değil mi?

Diyarbakır’ın … köyüne kayıtlı bir seçmen, oyunu kullanmak için köye gidecek otobüse binmek istediğinde, HDP’ye oy vermeyecekse binemeyeceği söylenir.

Kayıtlı olduğu sandığa vardıklarında masada bir tomar kimlik vardır. Dahası bu seçmenin oyu da kullanılmıştır. “Benim oyum kullanılmış” dediğinde, “HDP’ye vereceksen, sende biri adına kullan” derler.

Bu seçmen diyor ki: “Sandıkta sadece HDP temsilcileri vardı. Hayatımda ilk kez sandıkta bu kadar baskı ve can korkusu yaşadım.”

Bir seçmen aynı zamanda terör örgütünün elemanı ise ve orada seçim yapılıyorsa, o sandık açısından gerçek bir seçimden söz edilebilir mi? HDP silaha güvenmeseydi, tüm iç ve dış desteğe rağmen, seçime parti olarak girebilir miydi?

Oransal bir başarı söz konusu olsa da, bir yıl önce yapılan il genel meclisi seçimlerinde yüzde 43,40 oy almış Ak Parti’nin, bu seçimde yüzde 41’e düşmesi elbette tartışılmalı ve değerlendirilmelidir.

Bu düşüşün kalıcı olmayıp tersine çevrilmesi için derinlemesine bir tartışma kaçınılmazdır. Tespit ve eleştiriler yapıcı olduğu müddetçe de, Ak parti’nin yararınadır.

Düşüşe doğu açısından bakacak olursak, Ak parti’ye yönelen en önemli eleştirilerden biri, bölge adaylarına yönelik... Zira milletvekilleri önemli ölçüde “zayıftı” ve bölgeden bakan yapılan kişi tüm eleştirilere rağmen hiç değiştirilmedi. Bu “ısrar” hem doğuda, hem de batıda acı faturaya yol açtı.

Bundan çok zarar görsem de sadece “yanlış” olduğuna inandığım için iktidarın bazı uygulamalarını gerektiğinde dostça eleştirdim. “Doğru” olduğunu düşündüğüm icraatlarını da hiçbir makam, mevki, para, pul hesabı yapmadan destekledim.

Eleştirdiğim için de zarar gördüm, desteklediğim için de. Tamamından alnımın akıyla çıksam da, son bir yılda bir bakanlık tarafından çok kez suç duyurularına maruz bırakıldım. Savcılıklara gönderilerek yıldırılmak istendim.

Bunu yapanlar, düşmanlarıyla sarmaş dolaş olup, biz dostlarına 13 yıllık iktidarlarında “be arkadaş sen ne diyorsun” diye bir kez olsun sormadılar.

Dün hiçbir dostane uyarı yapmayanların, üç dört dündür yönelttikleri acımasız eleştirileri okuyup acı acı tebessüm ediyorum sadece.

Zamanında derinlikli gözlem ve güçlü analizleri yapabilen vekil sayısı yeteri kadar çok olsaydı, bugün Ak Parti’nin oyları belki de yüzde 50’den yukarı olabilirdi.

Ak Parti’nin muteberleri, çoğu kez birikimli, tecrübeli, kendini yetiştirmiş kimseler değil, batıda lisans, yüksek lisans ve doktora yapmış, prezantabl, 20’li bilemedin 30’lu yaşlarındaki gençlerdi. Yani batı virüsünü yemiş, dolayısıyla aklı batıda kalmışlar…

İstişare edilme makamındaki “müşavir”in adı, modern zamanlarda “danışman”a dönüşmüş, o da önemli ölçüde amacı dışında bir role büründürülmüştür.

Danışman, birikimi sadece kitabî olmayan, yaşı kemale ermiş, dünyevi arzu ve emelden uzak, tehditlere boyun eğmeyen, muhakeme kabiliyeti güçlü ve kartvizitle işi olmayan kimselerden yapılmalıydı.

Bazı danışmanlar gazetede köşe yazıyor, radyo ve televizyonlarda program yapıyor, konferanslara gidiyor, nargile kafelerinde akıl dağıtıyor, galiba vakit kalınca da “danışmanlık” yapıyor.

Kabul edelim ki, Ak Parti’nin “öz güveni” çok yüksekti. Duygusal nedenlerle, tabanı olmayan pek çok kişi aday yapıldı.

Muazzam şartlarda deri gibi harmanlanarak, demir gibi harlanarak yetiştirilmiş Sultan Fatih ile Google, Vikipedia ve WhatsApp çağının apolitik “tablet nesli” mukayese edilmeye kalkıldı.

Üniversite harcı kaldırılan, bursla desteklenen, konforlu yurtlarda barındırılan o tablet neslinin, Ak Parti’nin bunları yapmaya “mecbur” olduğunu düşünmesi önemsenmedi. Doğru olmadığı halde dağa taşa üniversite açılıp, herkes üniversiteli yapılmaya kalkıldı.

13 yılda yapılanları herkesin bildiği varsayımıyla yürütülen, müziğinden sloganına kadar seçim kampanyası, kararsızları veya kızgınları etkilemedi.

Mitinglerin, Ak Parti’nin Ak Partililere propagandası olduğu gerçeği görülemedi.

Konuyu ele almaya devam edeceğiz inşaallah!

Etiketler : , , , , , , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank