content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

19 Şub

Tabela Oluşumlar ve Gerçekleri !

Hırsızı biz bıraktık,o bizi bırakmıyor!

Ülkemde son günlerde öyle olaylar ile karşı karşıya kaldım ki inanın insan olmaktan ve yaşamaktan bizzat utanır ve yaşama isteğimi tamamen kaybettim desem yeridir. Şimdi diyebilirsiniz ki ne oldu da içinde yaşamak sevinci ve isteği bittiği gibi yaşamaktan ve insan olmaktan utanır hale geldin;bunu deyişinizi ve soruşunuzu duyar gibiyim.

Bu olayları sırası ile sizinle paylaşayım bu konuda haklı olup olmadığımın yorum ve görüşü de size kalsın. Bundan birkaç gün önce uzun yıllardır kendisi ile çok yakın dost olduğum ve bir kafeyi işleten bir dostumu ziyarete gitmiştim. Dostum içerde yoktu kendisini sordum yanında çalıştırdığı personeli bana oturmamı ve bir yere gidip kısa süre içinde döneceğini söyledi. Bende oturdum ve personeli bana ne ikram edeceğini sordu bende çok tiryakisi olduğum ve asla yok diyemeyeceğim bir çay istedim kendinden.

Bana çayımı ikram etti,kendisine teşekkür ettim. Personel rica ederek diğer işlerine bakmak ve ilgilenmek için izin istedi benden,kendisine rica edip işlerinin başına dönmesi gerektiğini söyledim. Kısa süre içinde ziyaretine gittiğim dostum da geldi. Önce birkaç girişteki masaya uğradı onlarla konuşup tezgahın başına döndüğünde personeli benim kendisini ziyarete geldiğimi söyleyince yanıma geldi çok özlemiş ve hasret çekmiş bir haleti ruhiye ile kendisi ile çok candan ve samimi bir şekilde kucaklaştık ve personelinden kendisine de bir çay getirmesini söyledi,oturduk geçmişten ve neler yaptığımızdan konuştuk.

Hal hatır ve biraz geçmişi yad ettikten sonra bana gün içinde yaşadığı bir olayı anlattı ve aslında ben inanmak istemedim. Dostumun asla yalan söylemediğini bildiğim ve kendisini çok iyi bilip tanımama rağmen yaşadığı olay ile ilgili bir sürü soru sordum. Çünkü anlattığı olayı kafamda yer edindiremiyordum.

Dostumun yaşadığı olay şuydu; herkesin kısır ticaret ve istediği geliri elde edemediği bu günlerde iş yeri kapattığı bir zamanda insanlara ettiği hizmet ve hak yolunda kendisine gelen aç, açık gariban ve yoksul birçok kişiye yedirip, içirdikten sonra onların gurur ve onurunu kırmadan hatta elinden gelirse birde evine, ailesine götürmek üzere orta ölçekte yardım paketi de veren çok mütevazi bir iş yeri olduğu halde bu hizmetleri devam ettirirken yaptığı işle ilgili çok kısa sürede kazancının artması ile iki şube daha açarak aynı iş ile ilgili üç şube ile hizmetini devam ettiren bir resturanttın sahibi ile anlaşması olduğunu ve gün içinde okey oynayan birçok müşterisinin yemek yemek için masadan kalkmadığı ve yemeği dışarıdan sipariş usulü ile dostumdan istemeleri ile dostumda bu müşterileri için sipariş verdiği bir resturantın hesabını bugün gün içinde birinin gelip istediğini ve bu resturant sahibinin başına daha önce de böyle bir şey geldiği ve bunu dostum ile paylaştığı için dostum birde yanında daha masa hesaplarını almadığı için geç saatte hesabı alması için gelmesini söyleyip göndermiş bunu benle paylaştı ve bu resturant sahibinin daha önce de başına anlattığı gibi olayların geldiğini ve bunu dostum ile paylaştığını bana anlatırken o sıra içerdeki bir iki müşterisi daha yemek istedi.

Dostum da bu müşterileri için de bir dürüm,bir de açık porsiyon istedi. Kısa süre içinde siparişler gelmişti, hatta dostum bana da açlığım var ise bir şey ikram etme teklifinde bulundu bende kendisine teşekkür ederek açlığım olmadığını söyledim. Her neyse siparişleri verdiği resturant işletmesinin personeline de aynı durumu anlatınca bu sefer artık kafamda bir yere oturtamadığım olaya artık inancım daha fazla bir arttı. İşte tamda dananın koyruğunun koptuğu yerde burası oldu. Dostum resturant personeline olayı anlattığı sırada yine öğlen dostumdan resturant hesabını almak için gelen kişi yine geldi ve dostuma abi ben geldim hesabı almak için demez mi! Dostum da neresi için hesap almaya geldin diye sorunca pişkin kişi şurası için deyip, dsotumun siparişlerini istediği ve çalışan personellerinin de aynı anda hazır olduğu resturant  personeline dönüp bu arkadaş hesap almaya gelmiş sizin çalışanınız ve hesapları toplamakla sorumlu kişi midir, diye sorunca aldığı cevap hayır abi bu şahsın bizimle alakası yok demesi üzerine pişkin şahıs hala diretmesi üzerine dostum bunu aldı kenara çekti ve bak arkadaşım senin bunlarla bir alakan yok neden bunlar adına hesap istiyorsun demesi üzerine çocuk lise öğrencisi olduğunu ve hem ailesine bakmak hem de okuldaki arkadaşlarının lüks takılması ve birçok lüks şeye sahip olması ve arkadaşlarının sahip olduğu şeylere sahip olamadığı içinde hep kendini ezik ve yenik hissederek yalnız yaşadığını ve arkadaşı olmadığını dile getirmesi ile dostumda bak arkadaşım bunun yolu başkasının kazancını ve hakkını çalmak değil, okul dışında boş olan zamanında bir yerde çalış ve kendi kazancın ile hem ailene bak onları mutlu et helel kazancın ile hem de fazla kaldı ise kazancından arkadaşlarının sahip olup da senin sahip olamadığın bilgisayar ve telefon vs. her ne ise kendine onları alırsın, yada gidip işyeri sahiplerinden durumunu anlat ve emin ol sana yardım ederler ve bu yaptığın hiç doğru değil demesi üzerine resturant çalışanları patronlarına haber vermeleri ile patron bey geldi ve çocuğu polisi vereceğini söyledi. Polisi aradı ve yaşadığı durumu anlattı belki inanmazsınız polis kayle alıp bildirilen vakaya gelmedi bile.

Niye gelmedi diye sorduğumda abi dedi bana yasada hırsızlığın bir suçu yok ve yaptırım gücü yok onun için versem polis alsa bile savcı çocuğun ifadesini alıp salıverecek,poliste de sadece sabıkası mevcut olacak başka bir çaresi yok. Artık polis bile bu boş vakalarla uğraşmayı zaman kaybı bilip ilgilenmiyor bile demesi beni çok üzdü. Ve aklıma babamın çocukken hep ben ve kardeşlerime anlattığı ve zamanın birinde adamın birinin oğlu ile yaşadığı ve maruz kaldığı adaletin işleyemediği zor zamanların birinden verdiği örnek aklıma geldi. Demek zamanla geçer dediğimiz her şey aslında geçmiyor sadece zaman bunları unutturuyor bizim balık hafızalarımıza.

Yoksa aslında bir şeyin geçtiği falan yoktur gerçekte. Hikaye neydi bunu bizimle paylaş dediğinizi duyar gibiyim. Evet hikayeye geçelim; zamanın birinde gecenin geç vakti evin birinde yaşayan bir baba ve oğlu varmış. Oğul geç vakitte evin içinde bir tıkırtı ile uyanmış, kalkıp da bir bakayım demiş.

Kalkmış ve evin içine temkinli bir şekilde bakınırken bir de ne görsün evdeki eşyaları kıymet derecesine göre sırası ile alıp paketleyen bir hırsız. Oğul hırsızı yakalamış bir şekilde. Ama hırsız çocuğa yaptığının gerekçesini öyle bir izah etmiş ki çocuk bile nerede ise adamın yaptığı hırsızlıktan kendine suçluluk payı çıkaracak olmuş derken. Oğul ve hırsız arasındaki bu ikili diyalog ve gürültüden baba da uyanmış ve oğluna seslenmiş ne oldu oğlum demiş, oğul; baba bir hırsız yakaladım demiş.

Baba aman oğlum bırak gitsin demiş. Oğulda oradan babasına seslenmiş; baba ben hırsızı bıraktım bırakmasına da hırsız beni bırakmıyor demiş. Ey ülkem halkı biz Avrupa birliği uyum süreci derken, o derken, bu derken öyle bir dönüştürüldük ki artık yasalarımız kevgire döndü ve eskiden bir baklava diliminden 18 yıl yatan suçun şimdi karşılığı yok ve karşılığı ve yaptırımı olmayan bir şeyde kim kime hesabı bir durumun yaşanması da gayet normal değil mi sizce de? Ayrıca biz hırsızı bıraktık artık hırsız bizi bırakmıyor hikayesi eskiden sadece hikaye idiyse de şimdi tam olarak bizim toplum olarak mecbur olduğumuz var olan gerçeğimiz. Bakalım sonumuz hayr olsun bu gidişle gerçi hayr olacak bir şey yok ama her ne olursa olsun yine de umut var olmak adına biz iyi ve hayr olacağı temennisi içinde olalım bakalım sonumuz ne olacak hep beraber göreceğiz nasıl olsa.

Beni yaşamaktan ve insan olmaktan bezdiren ve utandıran olayların ikincisi ise;birkaç gün önce tüm toplumun gündemine düşen ve bindiği otobüste üç kişi tarafından tecavüz edildikten sonra yakılarak dere kenarında bırakılan genç üniversiteli kızımızın durumu. Gerçi bir filozofunda dediği gibi basit insanlar isimlerle uğraşır ve onlardan konuşur orta insanlar olaylardan konuşur, gelişmiş ve yetişmiş insanlar ise fikir ve düşünceleri tartışır. Şimdi hafızalarımızın bir balık hafızası ile eş değer duruma getirildiği şu zamanda bizi toplum olarak basit bir hale düşüren ve dönüştüren güçler maalesef bunu başardılar. Yıllarca topla tüfekle başaramadıklarını meydanın bizi yanlış bilgilendirmesi ve algılatması, manevi değerlerimize ters düşmemiz ve bizi televole  kültürü ile dizi kültürsüzlüğü ile değiştirip dönüştürdüler şimdi de öyle bir hale geldik ki artık kendimizi tanıyamayacak kadar başkalaştık maalesef.

Önce yukarıda değindiğimiz gibi Avrupa birliği uyum müzakereleri ile önce zinanın suç olduğu yasalardan çıkarıldı. Artık zinan suç değildi. Bu kimilerince alkışlandı ve çok yerinde bir olay ve neredeyse başarılması imkansız adeta büyük bir keşif gibiymiş gibi puh puhlandı. Oysa ki şunu göz ardı etmemek gerekir ki biz doğu toplumları dinimize bağlıyız ve bazı şeylerde yasada olup olmamasına bağlı değildir.

Bazı gerçekler toplumun temayüllerine ve var olan gerçeklerine,yaşam tarzına hitap etmediği için manevi kurallar,gelenek ve görenekler bakımından kusurlu ve hoş karşılanmadığı için yapılmaz. Gerçeği ile de bazı olgular karşısında toplumların var olan bu mevcut gerçekleri üstesinden gelir. Oysa ki bizim Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim ve büyük dinimiz İslam zinayı en büyük haram ve günahlardan sayar.

Bu bakımdan bile bizim yapmamız çok büyük günah olduğundan dolayı yapmamak ve yapılmasına göz yummamak lazım gelir. Eğer zina artık sempati ile karşılanacak bir durum ise,o halde yaşayan ve var olan tüm hayvanlar içinde sadece domuz kendi pisliği içinde rahat eder ve eşini kıskanmayan hayvan olması bakımından biz Müslümanlarca yenmesi ve tüketilmesi hatta beslenmesi bile dinen ve dinin manevi hayat üzerindeki yarattığı etki bakımından haramdır.

Ve buna hoş bakılmaz iken şimdi öyle bir hal aldı ki bizim cennet mekan vatanımız da lüks diye tabir edilen birçok resturant bu hayvanın etini yemek yapmakta ve müşterilerine zevkle ikram etmekte ve müşterilerde bu haram hayvanın etini bir güzel kendilerince afiyetle yemektedirler. Şunu biliyoruz ki kişi beslendiklerinin ürünüdür. Şimdi eşinden kıskanmayan domuzu tüketen toplumlar eşlerini de bir noktadan sonra kıskanmamaya başlar ve namus olgusu ortadan kalkar.

Namus sadece kadına isnat edildiği gibi değildir. Asıl erkek namuslu olacak ki Yüce Yaradanın kendisine korumakla emanet ettiği güçsüz kadın da korunmuş olabilsin. İşte bu gerçek doğrultusunda Allah’ın son peygamberi ve kainatın yüzü suyu hürmetine var edildiği Hz. Muhammed’in nefes ve sesinden Veda hutbesinden bir ses yükseldi;’’kadınlar size emanettir.’’Peygamberden yüzyıllar sonra insan hakları evrensel bildirgesini ilan eden Avrupa ve Amerika zihniyet ve insanlıktan nasipsiz anlayışına karşı bugün bizim sahip çıkamadığımız karşısında batının terör diye ilan ettiği oysa güzellik,barış ve kardeşlik dini olan İslam bu gerçeği bu şekilde dile getirmiş ve erkeği de uyarmış ve kadına karşı nasıl davranması ve muamele etmesini de şekillendirmiş oluyordu.

Demek sorun bizim İslam dinine uzak kalışımız ve onu tam anlamı ile anlamayıp hayatımıza idame edememizden kaynaklanıyor. Ve yine Peygamberimizin bir hadisi şeriflerinde;’’bir erkek,hanımını döverse,kıyamette onun davacısı ben olurum’’ diyor.

Yani bırakın kendisine helal olunmayan şimdi karşı karşıya kaldığımız gibi bir olay karşısında değil, bizzat kendi helali olan kocası dahi olsa, hanımını döven için bu realiteyi koyan İslam dini ve bu dinin son peygamberinin bu konuya olan hassasiyetine bakılırsa iş çok mühim olmakla beraber bizim ne kadar eksik ve yanlış yaşadığımız da bir kez daha ortaya çıkmış bulunuyor. Eğitim sistemi ve anne eğiticiliği ile çevrenin bu bilince ermesi ve bireyleri bu bilinç doğrultusunda yetişmesi adına ne gerekiyorsa biran önce yapılması ve bir daha bu durumların yaşanmaması için yapılması gerekir. Bu gerçeklere rağmen biz bu namus olgusunu hep kadına mal edip erkek egemen toplum olarak kendimizi temize çektik.

Oysaki en büyük suç bizde ve en büyük suçlu maalesef ki biz erkeklerin. Çünkü kadın erkeği tamamlamak için yaratılmış ve erkeğin korumasına bırakılmıştır. Biz bu görev ve sorumluluğumuzu kendisine karşı tam olarak yerine getiremediğimiz güçsüz kadına karşı görev ve sorumlulukları yerine getiremediğimiz gibi aynı zamanda onun kaldırması bakımından çok zor olan bu namus olgusunu da onun güçsüz omuzlarına yük olarak bindirdik.

Yıllarca bunun için kadın dövüldü, sövüldü, istismar edildi,dayak yedi,haksızlığa maruz kaldı ve hep ikinci sınıf insanı bırakın insan sıfatına bile layık görülmeden yaşamak zorunda bırakıldı. Hem de maruz bırakıldığı tüm bu olumsuzluklara ve kendisine yaşam hakkı tanınmayan mevcut durumlara karşı.

İşte tüm bu gerçekler ışığında genç kızımızın tecavüz  edilmesi karşısında nice var olan kadın haklarından gem vuran derneklere, sivil toplum örgütlerine, hukuk ülkesinde herkesin eşit hak ve özgürlüklere sahip olmasına ve bu işlerden sorumlu devlet bakanı olmasına rağmen hala hukuk eğer eli kolu bağlı kalıyor ise ve bunca var olan ama gerçekte sadece adının olması dışında toplumun bozulmaya yüz tutan gerçeklerine karşı eğer zerre kadar bir faydaları yok ise bu tabela sivil toplum örgütleri ve dernekler neden var bunu anlamakta güçlük çekiyorum.

Ve tüm bu görev ve sorumluluklar bilincinde var olan asıl kurulma gayeleri bu gibi durumlar olan bu insiyatifler,hukuk ve devlet bakanı ve hukuk ülkesi gerçeği bir şey yapamıyor ve sosyal paylaşım sitelerinde tüm 76 milyon nerede ise tek yürek olmuşçasına tek umut olarak bu görev ve sorumluluğunu yerine getiremediği toplum gerçeği karşısında aciz kalmasını bırakın bir yana bu görev ve sorumluluğu hapislere mahkum ettiği ve suçlu bulduğu gerekçesi ile cezaevlerinde tuttuğu insanlardan bekliyor ve yapılan çağrılarda hemen herkes ‘’ hapishane de kader mahkumu olan Kız Babalarına sesleniyoruz!

Özgecan kızımızın bu katiline gereken dersi en ağır şekilde verin! Öyle bir hale getirin ki,Beni yakıp öldürün diye yalvarsın! Tüm bu yukarda fiyaka olsun diye var olan tabela gerçeklerine rağmen ve kuruluş gayelerinde bu hakların korunması adına var olduklarını deklere etmelerine rağmen onların bu görev ve sorumluluklarını bile mahkum ettikleri insanlardan beklemeleri sizce de manidar değil mi? Ben kendi adıma söyliyim anlamadım ve anlamakta baya bir güçlük çektim nerede ise tüm toplumun ve özellikle de bu tabela var oluşların adeta tek yürek olmuşçasına bu görev ve sorumluluğu mahkumdur dedikleri ve topluma zararlıdır diye gerekçe göstererek mahkum ettikleri kişiler mi mahkum,yoksa toplumun bizzat kendisi mi mahkum ben anlayamadım,çözemedim ve işin içinden çıkamadım.

Bazıları bu mevcut olayın yaşanmasının sebebinin kızımızın merhumenin giydiği mini etek yüzünden olduğunu dile getirmiş hem de bu dile getirenler öyle normal okumamış ve cahil diye nitelendireceğimiz insanlarda değil. Etiket ve ünvanlarına bakınca ülke de kendi alanında nerede ise en büyük mevkide bulunuyorlar. Oysa bana göre oturduğu yerin hakkını veremiyor ise bulunduğu mevki ve makamı sadece ve sadece işgal ediyordur.

Çünkü yaptıkları bu düşünceden ve akılcı olmaktan oldukça uzak olan görüşleri sadece kendilerini bağlar. Onlar dışında onlarla hem fikir olan hiç kimsenin olabildiğine inanmıyorum.

Çünkü çok cahilce yorumlar. Peki daha önce de medyaya düşen yaşları 7 ile 12 arasında değişen erkek çocukları da İskoçlar gibi acaba etekli mi yada onlar da mı giydikleri mini etekler yüzünden mi bu duruma maruz kaldılar. İşte bu gerçekler bağlamında olayı ele alıp değerlendirirsek aslında olay bir mini etek giyip giymeme mevzusu olmaktan çıkıp gerçeğin sadece sapıklık ile ifade edilebilecek bir gerçek olduğu ortaya çıkar. Yine bu mesnetsiz ve düşünce,akılcı olmaktan uzak görüş bildiren ve yorum yapanlar acaba erkelere yapılan tacizi neyle yorumlayacaklar,yada onu hangi etek yada giyilen giysi ile suçlayacaklar çok merak ediyorum.

Peygamberimizin dediği gibi nefis bir şeytandır ve ona boyun eğmemek lazım gelir. Hatta peygamberimiz nefis hakkında;’’en büyük pehlivan güreş meydanında rakibinin sırtını yere bırakan değil, nefisi yenebilendir.’’diyor. demek nefsine yenik düşen ve sapık olan bu insanları en iyi hak ettikleri şekilde cezalandırmak ve bunlar gibi olan kendileri gibi sapık olan diğerleri için de örnek teşkil edecek halde emsallerinin de gözlerinin korkup topluma bu denli bela olmasını önlemek lazım. Ancak bulundukları mevki ve makamca böyle yorum yapanlar oldukça bu tür olayların önünü almak zor gibi görünüyor.

Bu insanlar sadece bulundukları makam ile var olan insanlardır. Makamdan gidince ne adları ne sanları kalmaz. Çünkü makam ile var olan makam olmayınca da makam gibi kendileri de gider. Bu güzelim cennet vatanı yıkıp virane haline çeviren ve ne olduğu, kim olduğu belli olmayan ancak bize ve vatana, millete, memlekete hizmet etmedikleri ile bizden olmadıkları kesin belli olanlardan oldukları kesindir.

Televizyon programı adı altında toplumu kimliksiz, haysiyetsiz ve maneviyattan yoksun hale getirmek için adeta yemin etmiş içimizdeki gizli tapınak şövalyelerinin değişim, dönüşüm ve başkalaşmamız için ellerinden geleni yaptıkları evlilik programlar.

Televole kültürü, diziler ile de aile içi bile ahlaksızlıkların diz boyu olduğu dizi kültürsüzlük çöplüğü ve daha nice oyun, film, fırıldak, proje ve üzerimizde toplum mühendisliklerinden oluşan bir dizi yoğun çalışmalar karşısında günden güne bizi biz olmaktan alıkoyan ve git gide bizi başkalaştıran gidişata her şekli ile dur demek ve bunların durması için herkesin hasbel kadar elini taşın altına koyması ve kendinden beklenenden daha fazlasını yapması gerektiği zor ve çetin kara günler ile karşı karşıya olduğumuz bu halimize karşı çalışmak ve tamamen kale zapt edilmeden, değişim, dönüşüp ve başkalaşmadan yine yeniden kendimize gelmeli ve titreyip öze dönüşü ne şekilde olacak ise olsun bunu başarmamız gerekir. Ve bunun için de başlangıç olarak şu vereceğim örneklere karşı uyanık olmak gerektiği inancını taşıyorum; televizyonlarda evlilik programları adı altında yapılan ahlaksız davranış ve tutumların diz boyu olduğu ve 7 defa evlenmiş boşanmış Seda Sayan gibi insanların yaptığı programları izlemekten vazgeçmek gerekir. 3 defa din değiştiren ve bundan sonrakiler içinde hangi dine geçeceği konusunda henüz karar kılmamış olan.

Tuğçe Kazaz gibi mesnetsiz insanların yaptığı din analizlerinden vazgeçmek gerekir. Ve bunlara yetkili mercilerin karşı çıkması ve gereken cevabı vermesi gerekir. Yoksa bunların o geçiş yaptıkları dinler adına reklamın iyisi kötüsü olmaz adına toplumun henüz kişiliği tam olarak oturmamış gençleri tarafından bir imaj ve kendini kanıtlama ve bir takım eksikliklerin verdiği arayıştan ötürü bir geçiş yeri olabilir ve maazallah bu da gelecek adına ve kuşaklar adına büyük bir tehlikeyi de beraberinde getirmektedir. İşte bu gibi yanlışlıkların ve yanlış uygulama ve örneklerle karşı karşıya kaldığımız kara günleri iyi analiz etmek ve gerektiği şekilde de karşısında önlem almak gerekir.

Hz. Mevlana’nın dediği gibi kişi kim olduğunu bilmek isterse,kimleri sevdiğine baksın. Bu saydığımız ve örnek verdiğimiz kişiler ne yazık ki her birinin toplumda bir sürü taraftarı ve izleyicisi olduğu dikkat edilirse tehlikenin boyutu da ortaya çıkmış olur. Ve genç kızımızın karşı karşıya kaldığı bu elim ve vahim olay karşısında nerede ise bunu yapan vahşi ve canileri savunan ve destekleyen bir açıklama yapan

Nihat Doğan’ın adeta genç kızımızı suçlar gibi yaptığı yorum da pek yabana atılır cinsten değildir. Doğan açıklamasında;kısa etek giyerse bas bas bağrıma hakları yoktur gibi bir açıklama yaparak kendinden olmayan bir tutum ve davranış sergilediği gibi,şuurdan yoksun birinin ancak yapacağı bu türden yersiz ve dengesiz açıklamalarda belli kitleri kendisi gibi düşünmeye sebep olmakta ve bireysel olan bu düşünce toplum içinde kendine taraftar da bularak toplumda yer edinir. İşte bizim dikkat çekmek istediğimiz bu türden tutam davranış ve açıklama yapması da tehlikenin boyutu daha da netleştirir.

Bende yukarda değindiğim gibi bu türden bozuk ve şuursuz açıklama yapan kişilere sanatçı olmadıklarını, sanatçı olmak için toplum yararına olan bir icraatın meşgalesini veriyor olmak gerektiğini ve bu münasebet ile de değerlendirme yapılacak olursa bunların bu vasfa pek de uygun olmadıkları gerçeği ortaya çıkıyor,peki ne adına hala bu insanlar bir takım televizyon kanallarında tutuluyor ve insanların gözü önünde iyi bir şey yapıyorlarmış gibi bir algı ve izlenim yaratılmak isteniyor!

İşte bu sorumuzun cevabı da yine sorunun içindedir. Çünkü üzerimizde toplum mühendisliği yapanların istedikleri gibi başkalaşmamız adına varmak istedikleri amaçlarına hizmet etmeleri münasebeti ile bu insanlar hala prim yapıyor. Ancak işleri bitince bunlar gereksizlikleri ile üzerine sifon çekilir. Sadece şimdi hizmetkarlıkları ile iyi hizmet ettikleri için hala primleri var. Bu konuda herkesi sağduyulu ve aklı başında olup bunlara gereken şekilde dikkatli olmaları gerektiğini hatırlatmak istiyorum.

Genç kızımızın babasının yaşadığı bu içler acısı elim ve vahim olay karşısında bile çok az insanların ve ender kişilerin göstereceği türden ehli iman sahibi,imanca bir makama eren insanların göstereceği şekilde bir davranış ve tutum dergilemesi de bize unuttuğumuz insanlığı hatırlatması bakımından çok önemli.

Bakın acılı babanın acısına rağmen dile getirdiklerini okuyunca insan olmanızdan benim gibi utanacak ve kendinize gelmek için daha çok düşüneceksiniz. İşte size insanlık dersi; Beni alçakça tecavüz edilip, vahşice katledilen Özgecan'ın başına gelenlerden çok babası Mehmet Aslan'ın mütevekkil tavrı sarstı. "Ben günahkarların günahkarı, fakirlerin fakiri, acizlerin acizi bir garibim. Rabbim özel yaratmış, güzel yaratmış, çok sevdi yanına aldı. Bu memlekette artık ikilik olmasın. Bu vahim olayı yapan insanlara da zulmedilmesin, adaletin karşısına çıkıp cezalarını çeksinler. Allah onların analarına, babalarına da yardımcı olsun" diyen sahabe ahlaklı bu güzel babanın ellerinden öperim. Sen ne mübarek bir insansın ki; yaptıkları vahşetin kanıtı kalmasın diye katlettikleri kızının önce ellerini kesip sonra

bununla da yetinmeyip bedenini hunharca yakan bu insan kılıklı vahşiler için dahi adalet istiyor, zulmedilmesin diyorsun.

Hepimize büyük bir ahlak ve adalet dersi verdin. Ama seni dinledikçe içimde büyüyüp gözyaşlarımızda derinleştirdiğin acımızı çoğalttın.

Allah seni cennetiyle mükafatlandırsın ve mazlum bir şekilde namusu için kendini feda eden kızınla buluştursun. insanlığı unutan biz insanlara vahşete rağmen illede insanlık,adalet ve birlik,beraberlik çağrısı yapan bu derviş ve sahabe ahlaklı babayı ellerinden öpmek ve çağrısına can kulağı ile kulak vermek lazım ve zamanı geldi geçiyor bile geç olacak ama güç olmadan bu çağrıya kulak kesil ey uyuyan uyutulan insanoğlu,insanlığından utan,titre özüne dön. Bu olayın ve acının,ahlaksız davranış ve tutumlarının sonuncusu olmasını diliyorum.

YORUM’SİZ

 

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank