content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

27 Nis

Sudan Çıkmış Balık Gibi

Hepimiz dört kardeşin, annelerinin ölümünün ardından intihar etmeleriyle tam bir şok yaşadık. Annelerine hastalık derecesinde bağlı olan kardeşlerin, annelerinden sonra yaşamayı gerekli görmeyip kendi yaşamlarına son verişinin trajedik bir örneğiydiler.

Onlar, annelerine kavuşurlar mı bilmiyorum, ruhları artık acıdan kurtuldu mu onu da bilmiyorum. Ancak bildiğim bir şey varsa; o da biz anne-babaların, çocuklarımızı yetiştirirken onlara duyduğumuz sevgi ve şefkati yerli yerinde kullanmadığımızda sonuçlarının bu kadar acı olacağı gerçeği.

O kardeşler şimdi aramızda yoklar. Belki de hiç aramızda değillerdi. Çünkü onlara anneleri yetiyordu. Yaşları kemale ermiş olmasına rağmen hiç birisinin evlenmemiş olması da ayrıca dikkat çekici.

Bu vesileyle uzun zamandır yazmayı düşündüğüm fakat diğer gündemlerimden dolayı ötelediğim bir şeyi yazma ihtiyacı hissettim. Danışanlarımda gördüğüm; annelerine karşı bir bağımlılık geliştirmenin sonucunun hayatta dikiş tutturamama ve anne dışında hiçbir varlığa karşı yakınlık hissedememe durumunu yazmanın vakti geldi sanırım.

Ben de bir anneyim. Anneliğin ne kadar değerli olduğunun farkındayım. Sonsuz sevme ve şefkat etmenin bize rağmen, bizim üstümüzde nasılda varlığını devam ettirdiğini gözlemliyorum. Ama aynı sevgi ve şefkatin doğru kullanılmadığında sevdiklerimiz için nasıl bir zindana dönüşebileceğini de fark ediyorum.

Bütün dünyayı annesinin kollarında tanıyan masum bebeğe, şefkatiniz ve sevginizle duvarlar örmeniz hiç de zor değil. Hayatınızı sadece anne ve baba olmak olarak tanımlamış ve varlığınızı bu rollere indirgemişseniz, yatırımınızın büyüklüğü kadar beklentilerinizde büyüyor.

Bir anne olarak, sevgiyle kuşattığınız çocuklarınıza sahiplenmeyi ve onların hayatlarında tek söz sahibi olmayı kendinizde hak olarak görebiliyorsunuz. Peki, bu doğru mu? Sevgi bir sarmalama mıdır? Yoksa bir kuşatmama mı? Kuşattığınız şeyin sonrasında esiri de oluyorsunuz.

Bugün çocuklarına deli gibi bağlanan, onları çocukları gibi değil her şeyleri gibi seven anneler gördüğümde sadece çocuğa değil her ikisine de üzülüyorum.

Kurban olan sadece çocuk değil, aslında hem anne hem de çocuk kurban oluyor. Çünkü zehirli bir sevgi bu. Gerçek sevgi böyle olmamalı. Gerçek sevgi, sevginin verildiğini bilerek sahibiymiş gibi davranmadan sevebilmektir. Öldürmeden varlığını, yaşama hakkını, seçim yapabilme hakkının olduğu kabul edebilmektir.

Sevgi, yanında olmaktır. ‘İstemediğim şeyi seçersen benim hayatında olma!’ diye rest çekmek değil.

Sevgi, ‘Yanlışı seçersen üzülürüm. Doruyu seçersen sevinirim’ diyebilmektir. ‘Benim seçtiğim doğru, sende bunu seçeceksin yoksa ben de yokum’ demek değildir.

Gerçek anne-babalık, çocuk için çocukla hayat arasında bir köprü kurmak ve çocuk o köprüden güvenle geçtiğinde sessizce yanına geçebilmektir.

Hep önünde olma değildir. Hep yanında olmak belki ama asla önünde ve karşısında olmak değil.

Dört kardeşin neden bu noktaya geldiklerinin arka planını biliyor değilim. O nedenle sözüm onlara değil. Ama arka planlarını bildiğim onlarca insan, bugün annelerinin gözündeki onay işaretini alamadıkları için hayatlarında ilerleyemiyorlar. Hayatlarında tercih yapamıyorlar. Birilerini sevip onlara hayatlarında yer açamıyorlar.

‘Bugün annem öleceğine ben öleyim, annem ölürse ben yaşayamam ölürüm’ türünden ilk bakışta vefa göstergesi gibi algılanan sözlerin arkasında ne yazı ki, bir bağımlılık ilişkisi var. Anne babaları hayatlarından çıktığında sudan çıkmış balığa dönüyorlar. Yaşmaları da mümkün olmuyor sonrasında.

Annemiz hepimizin özeli. Hayatımızdaki her şeyi ilk ondan öğrendik. O bizim en değerlimiz. Ama her şey yaratılmışlık çizgisinde. Sırtımızda Kâbe’ye taşısak yine de hakkını ödeyemeyeceğimiz bir insan. Ama insan en
nihayetinde…

O da her şeyden önce yaratılmış ve Yaratıcının verdiği sevgiyle bizi seviyor. Bu sevgiyi alıp bizim hayatımızı yönlendirmeye ve gücünü sevgiden alarak bizim kalbimizde hüküm sürmeye başladığı ân, çocuklar da ölmeye başlıyorlar.

Bugün hâlâ nefes alan çocuklarımız için söylüyorum. Ne olur çocuklarımıza sevgimizi kullanarak ve sadece kendimize bağımlı büyütüp öldürmemek için söylüyorum. Yoksa iyi olmuyor, kimseye de iyi gelmiyor.
Evlenmelerini bir türlü onaylayamadığımız çocuklarımız, internetin başında ölüyorlar. Üzülmelerine kıyamayıp her işlerini kendimiz yapmaya çalıştığımız çocuklarımız, kabiliyetleri hiç gelişmeden yok oluyorlar. Biz öldürmek istedikten sonra bir yolunu buluyoruz ve öldürüyoruz bir şekilde.

Aileler değişiyor ama çocuklar hâlâ sevgiyle gözlerimiz yaşararak, cahiliye dönemindeki gibi diri diri toprağa gömülüyor ne yazı ki. Bu zamanda yaşıyoruz ama nefis adına sevmelerimizin cahiliye dönemi hiç bitmiyor.

Kim nasıl anlar bilemiyorum. Ama artık kendimize gelme vaktidir. Çocuklarımızı sevmekle onları bize bağımlı birer canlıya dönüştürmek arasındaki farkı anlamanın zamanı gelmiş de geçiyor…

 

Etiketler : ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank