content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

01 Eyl

Sirene’nin Tutsağı

Tek başına kaldığı zamanlarda köyün kenarından akan büyük çaya giderdi. Balık tutmaya çalışırken aklına amcasının anlattığı, gemicileri türküleriyle tutsak eden sireneler gelirdi. Belki bir gün bir yerde rastlarım onlara, diye düşünürdü.

Geçip giden yıllar içinde çocukluğunu çayın kenarında bırakıp hayatın akışına kapıldı. Kış mevsiminin en cilveli zamanlarında okula devam ederken, köyünde de her türlü işin üstesinden gelirdi. Dere içinde birkaç haneden ibaret olan saklı cennet köşesinde, nice masum aşklar yaşasa da sirenelerin hayalini kurardı.

Delikanlı çağına geldiğinde koyunlarının çobanlığını da yapardı. Bir gün gölün daha önce gitmediği çayırlık kenarına gitti. Sürü otlarken o da kendini yeşil çayırların koynuna bıraktı. Elvan kır çiçeklerinin kokusu arasında ellerini başının altına yastık etti. Mavi gökyüzünde süzülen beyaz bulutları seyrederken, meltemin yüzünü okşamasına dayanamayıp uykuya daldı.

Bir müddet sonra gönlüne işleyen bir sesle gözlerini açıp, hızlıca yerinden kalktı. Etrafına bakındı. Uzakta çiçekler arasına oturup, hayalini kurduğu Sirene'yi kaz otarırken gördü. İçinden “Rüyamı? Gerçek mi bu? Büyük denizlerin güzel perisi uykuya daldığımda gelmiş olmalı, demek ki çok uyudum.” diye düşünerek sürünün olduğu tarafa göz gezdirdi. “Neyse ki koyunlar dağılmamış.” dedi. Ürkek adımlarla ona doğru yürüdü.

Kırmızı güllü yazması güneş yanığı yanaklarına bir başka güzellik katmıştı. Kısa süre yüzüne baktı. “Sirene” dediğinde içi titredi, ağustosun sıcağında elleri buz gibi olurken, bedeni ateşler içinde kavruldu. Aşkın vurgununu suya girmeden yemişti.

Aylarca onu uzaktan uzağa seyretti.

Her gördüğünde kalbi rüzgârdaki mum ışığı gibi titrese de bir türlü cesaret bulup duygularını ona söyleyemedi.

Sonbaharın yeşili sarıya boyadığı günlerden birinde gölün kıyısındaki otlak yerinde onu göremedi. Kayanın başına oturup akşama kadar yoluna baktı.

O günden sonra bir daha gelmedi.

Günlerce dalından kopup düşen yaprak gibi içindeki fırtınada sürüklendi durdu. Ailesini tanıyordu. Sordu soruşturdu başka şehre göç etmişlerdi hem de sessiz vedasız.

Türküler yakıyordu ardından. Köyü beyaz karlarla kaplanınca, onun ruhunda kara fırtınalar esmeye başladı. Bir daha görebilecek miydi Sirenesini. Ve bir gün o da gitti oralardan. Tipinin nazlı kar tanelerini savurduğu gibi savruldular her biri bir tarafa.

***

Davetli olduğu düğüne onunda geleceğini birkaç gün önce tesadüfen öğrendiğinde mutluluktan ayakları yerden kesilmişti. Hiç düşünmeden yola koyulmuştu.

“Aradan geçen bunca zamandan sonra! Ah… Sirenem seni yeniden görmek nasip olacakmış demek bana. Biçare oldum alamadım yüreğimi senin gurbetinden. Kıblesiz mabedim oldun, en çaresiz anımda sana sığındım. Güldüm gülüşümde sen oldun, ağladım gözlerimden sen süzüldün. Senin hiç haberin olmadı benim halimden. Nice çiçekler açtı, ilkbaharlarda sümbülü saçın ettim, kırmızı gelinciği dudakların, mahzun menekşeyi bakışın, beyaz laleyi duruşun ettim, seyrine daldım.

Bil ki yıllar boyunca ben seni sensizken de yaşadım. Bu dünyada senden umudumu kesip, vuslatımız mahşere kaldı dediğim anda bile seni bekledim. Tutsağı olmuşum sana olan aşkımın. Yüreğimdeki okyanusun en derininde yatan inci tanesi sensin. Nice güzeller sevdim Sirenem, nice güzeller… Ama hiç biri sana olan aşkıma erişemedi. Otuz beş yıl sirenem, otuz beş yıl sonra seni göreceğim.

Evlendiğini duyduğumda kavrulmuştu can evim. Bir yangın ki aylarca sönmedi kalbimde. Sonra hasretinin ateşini gömdüm içime, lakin közün kül olmadı hiçbir zaman. Sana bakan her gözde seni aradım, seni bilen her sözde seni duymak istedim. Oralarda bir yerde hoyratça harcanıyordun. Ben ise çaresizce senden aldığım haberlerle avundum. Kimi zaman kıskandım kimi zaman ağladım. Gelmeyeceğini bildiğim yollarda seni bekledim. Ahdettim bir gün sana kavuşacağım diye Sirenem. İşte o vakit ilkbaharım seninle başlayıp, ayım güneşim seninle yeniden doğacak. Saadetim buğulu gözlerinde saklı. Meğer ölmek ne kolaymış sirenem şairin dediği gibi “Ölmeden evvel de ölür kişi.” Sen gidince ben ölmeden öldüm sirenem.

Ey… Düşlerimin denizkızı, seni okyanuslarda bulmayı düşlerken, davetli olduğumuz düğünde görmek gerçeğini hiç hayal etmemiştim. Şimdi sana geliyorum, seni göreceğim. Biraz ileride benden habersiz kalabalık ortasında kendi dünyandasın. Bir de beni bilsen ne haldeyim. Zaten beni hiç bilmedin ki. Ah bir bilseydin. Bana bir baksaydın, görürdün beni sirenem, görseydin eğer beni böyle öldürür müydün?”

“Sayın yolcularımız inişe geçiyoruz lütfen kemerlerinizi bağlayınız.” Sözüyle uçağın penceresine dayadığı alnını kaldırıp kolundaki saate baktı. İçini buruk ve endişeli bir heyecan sarmıştı.

***

Mutfakta yemek pişirme, çay ikramı telaşı ikindi üzeri iyice hızlanmıştı. Yetişmeliydi hazırlıklar. Bütün bu telaş arasında “Neco’ yu almaya havaalanına kim gitti. Ne zaman gitti. ” gibi konuşmalar da dolanıp duruyordu evin ve kalabalık arka bahçenin içinde.

Birkaç saat sonra heyecanla beklenen yolcu geldiğinde telaş bitmişti.

Tepsiye hazırladığı çayı sunmak için yanlarına gitti. “ Neco’ yu hatırladın mı kızım?” diyen abisinin yüzüne baktı, sonra ona dönerek ; ”Hoş geldiniz” dedi. Heyecanı sesinden taşarak “ Hoş bulduk Narin nasılsın?” dedi. Elleri titriyor içi içine sığmıyordu. Gözlerini ondan alamadı bir müddet.

Narin onun bakışlarından utanmış hemen mutfağa dönmüştü.

Kına gecesi hazırlıklarıysa tüm güzelliğiyle devam ediyordu.

***

Kına gecesinde davetliler davulun ritmiyle halaya durulmuştu. O ise bir kuytuda oturmuş onu seyrediyordu. Yıllar geçmesine rağmen güzelliği hala bıraktığı gibiydi gözlerini bir an olsun ondan alamıyordu. “Ah Sirenem seni yeniden görmek, senin seyrinde kendimi kaybetmek ne güzeldir. Ey yüreğimin dinmeyen sancısı nasıl da hasretim sana. Yıllardır sakladığım sevdamı sunacağım ellerine ne olur geri çevirme beni. Yeniden uçurumların en derinine atma beni.” diye içinden geçirerek bir anlık cesaretle oturduğu yerden kalkıp, elinde kırmızı mendille halayın başını çeken Narin’ e doğru yürüdü.

“Sana geliyorum sirenem tut elimden. Bir daha hiç bırakma beni. Saçlarımın akı, gözlerimin tenhalarda akan yaşı, alnımın her çizgisi sensin. Sensiz ben hiç yaşamadım sirenem. Hadi bak yüzüme gül gözlerime gül ki yüzüm gülsün. ” diye içinden geçiriyordu.

“ Mendili bana verir misin?” diyerek Narin’ in elinden tutarak halayın başına geçti. Küçük parmağına dokunmak bile onu kendinden geçirip aşk diyarına sürüklemişti. Narin’ in kulağına yaklaşarak ;” Nazlı sirenem sana kavuşmak ne güzeldir biliyor musun?” deyince Narin’ de onun kulağına; “Biliyorum balıkçı. Hoş geldin denizime.” diye fısıldadı.

Halayın başını bırakıp çalgıcılara biri kadın biri erkek olarak iki kişinin oynadığı müziği çalmasını söyledi. Ortada ayakta durdu bir müddet, sonra müziğin ritmiyle Sirenesine doğru ilerleyip elinden tuttu. Yukarıya kalkan eller kırmızı mendille birleşti. Müziği unutup bir birinin gözlerinde kayboldular. Ezginin ritminde döndüler döndüler.

Etiketler : , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank