content

04 May

Silivri: Bir Şehir Monografisi (III)

Konuya ilişkin olarak bundan önce iki yazı yazdım. Bu yazıyla sonlandırıyorum.
Belgelerden söz ediyorduk.
Belge, tarihin kendisi değil, onun temel bir unsurudur. En azından belge okumak, belgenin kendisi kadar değerlidir.

Monografide yer alan bir diğer önemli belge ise şöyle: 1919 yılında Adliye Nazırı, Dâhiliye Nazırı’na; Seferberlik sırasında Istranca Rumlarının tehciri sırasında Çatalca Jandarma Tabur Komutanı Osman Bey ile diğer görevlilerin uygunsuz davranışlarından dolayı Divan-ı Harpte yargılanmalarına izin verilmesini talep eden bir yazı yazıyor.

Bu belgeyi çok önemsedim, çünkü tarihimizin en önemli (belki de birincisi) kırılma noktalarından olan Birinci Savaş ve tekleştirme projelerinin yürürlüğe konduğu döneme ilişkindir.

Şimdi bu belgeyi verileriyle birlikte incelemeye çalışalım.
1) Seferberlik, 8 Ağustos 1914 yılında ilan edildi. 1915 Ermeni kırımından hemen sonra 1332 yılında, miladi takvime göre 1916 yılında Talat Paşa tarafından kıyı bölgelerindeki Rumların iç bölgelere sürgün emri çıkarıldı. Istranca Rumlarının tehciri de işte bu tarihte oluyor. Çatalca Jandarma Tabur Komutanı Osman Bey ve diğerleri bu tehcirde görevliler.
2) Birinci Savaş’tan yenik çıkan Osmanlı’nın başına bunca belayı açan (o belaların prangalarını hala bugün bile taşıyoruz) İttihatçı hükümetin önde gelenleri (Talat, Enver, Cemal Paşalar, Bahattin Şakir, Cemal Azmi, Küçük Said vs) yurtdışına kaçtılar. İngilizler İstanbul’u işgal etti. Yeni hükümetler kuruldu vs. 1919 yılında Divan-ı Harp mahkemesi kuruldu. İşte belge, Istranca Rumlarının tehcirinde görevi kötüye kullanan bu şahısların yargılanması talebidir. Kaldı ki, böylesi yargılamalar 1919’dan önce de yapıldı.
3) Şimdi zurnanın zırt dediği yere geldik!
Devletin görüşü ve onu savunanlar derler ki; efendim, tehcir sırasında Ermenilere, Rumlara kötü davranan görevliler hakkında yüzlerce dava açılmış ve bunlar yargılanmışlardır. İttihatçı hükümetin ne kadar adil ve dikkatli davrandığı buradan bile bellidir. Böylesine adil ve insancıl davranan bir hükümet nasıl kırım yapabilir ki?

Şimdi belgenin orijinalinden bir alıntı yapalım da, bakalım bu Osman Bey ve avenesinin yargılanma talebi neymiş, görelim. “…Seferberlik esnasında vuku bulan tehcirden bil-istifade icra edilen veya maksadı ihtilaliye ile irtikab olunan ta’addiyat ve tecavüzata a’id cera’imde…” diye devam ediyor. (Cilt 2 syf 114)

Görüldüğü gibi belgede tehcir edilen Rumlara kötü muameleden söz edilmiyor. Osman Bey ve diğer görevlilerin tehcirden istifade irtikab suçu işleyerek tecavüzkâr davrandıklarından dolayı yargılanması isteniyor. Yani bu adamlar tehcir edilenlerin mallarına el koymuşlar, onları soymuşlar.

Yanılmıyorsam tehcirle ilgili 1300 civarında açılan davadan ancak 10-15 adedi kötü muameleden, geri kalanı ise, tehcirden dolayı devletin el koyması gereken mallara tehcirde görevli şahısların el koymaları suçundan yargılanmışlardır.

Bu küçük gibi gözüken ayrıntı, belge çarpıtma yoluyla uydurulan bir tarihi yalanın iflasıdır!

Size çok basit ve açık bir durumdan söz edeceğim.
Bugün bile kamuya ait taşınır ve taşınmazları gasp etmeye eğilimli bir toplum, haydi haydi yurtlarından atılmış Ermeni ve Rum mallarını gasp etmez mi?
Hem de öyle bir eder ki!
Onun için devletin görüşünü savunan kesimin ne bilimsellikle, ne de vicdanla hiçbir ilgisi yoktur!

Bu kırılma hatları aşılmadan, travmalar tedavi edilmeden bizlerin özgür olması mümkün değil.
Bu arsız ve şirret tarih anlayışının ve zihinsel kodlarımızın değişmesi gerekir.

Şehir monografilerini bu açıdan da önemsiyorum.

Etiketler : , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank