content

08 Ara

Seyit Rıza

“Ben sizin yalanlarınızla, hilelerinizle baş edemedim bu bana dert oldu. Ama ben de sizin önünüzde diz çökmedim, bu da size dert olsun” Bu ne müthiş bir söz! Osmanlı ve Cumhuriyet tarihinin bir özelliği bu kadar mı güzel anlatılır? Ve egemenekarşı bu kadar mı güzel bir duruş sergilenir? Bu ne müthiş bir söz! Bu sözü söyleyen adam, ne müthiş bir adam! O ki... Kürt… Kızılbaş… Ümmi… Ve dağ adamı…

Onurun, inancın ve direnmenin çınarı… Halkını yüreğinde taşıyan adam… Ve biçare… Tujik dağı, Kutu Deresi, Ali Boğazı, Düzgün Baba, Munzur; ah Dersim! Ne yana dönsem ölüm! Ne bir methiye, ne de bir mersiye yazma peşindeyim. Yazamam ki… Ben yalnızca birkaç anıdan, olaydan ve sözden bile yeterince ortaya çıkan bir portreye duyduğum saygıyı ifade etmek istiyorum, o kadar. Sanatın dallarına konu olabilecek bir portredir bu. Dersim’in trajedisi, Seyit Rıza’nın trajedisinde yoğunlaşır. Kimi yasalar, zorba devletlerin zulümlerinin giydirildiği elbiselerdir. Yasa, zulme uydurulur. Zulüm, yasallık elbisesi içinde yapacağını yapar!

1863 doğumlu Seyit Rıza, 1937’de idam edildiğinde 75 yaşındadır. Yasa gereği 70 yaşını aşmış kişiler idam edilmiyor. Ancak devlet bir kere asmaya karar vermiş ya, gerisi kolay! Hemen bir tanık bulunuyor ve tanık, mahkemede Seyit Rıza’nın 70 yaşından küçük olduğunu söylüyor. Mahkeme, tanık beyanına bir itirazının olup olmadığını sorduğunda, Seyit Rıza bu işin bir formalite olduğunu anlıyor ve şöyle diyor: “Tanık, benim büyük oğlumdan iki yıl küçüktür. Oğlumdan küçük biri yaşımı belirler ve yasa da bunu kabul ederse, benim itirazım olmaz”. Seyit Rıza’nın oğlu Hüseyin, idam edilme yaşından küçüktür. Babası yaşı küçültülerek, oğlu da yaşı büyütülerek asılır! Zalimliğin hududu yoktur! Seyit Rıza’nın şahsında muktedirler ile yasa ilişkisinin ne olduğu ayan beyan ortada! Tıpkı İttihatçı önder Enver Paşa’nın “Yasa dediğin nedir ki, ben yaptım oldu, ben bozdum oldu” dediği gibi, Cumhuriyetin ikinci dereceden İttihatçı kadroları için de, yasa böyle anlaşılmaktadır. Seyit Rıza, beni oğlumdan önce asın der. İsteğinin tersini yaparak oğul Hüseyin’i önce asarlar ve Seyit Rıza’yı, oğlunun idamını izletmek için zorlarlar. Zalimliğin hududu yoktur! . İhsan Sabri Çağlayangil’in anılarından yapılan şu alıntıyı yıllar önce okuduğumda, çok etkilendim ve Seyit Rıza portresi o zaman kafamda şekillendi. “Biz Seyit Rıza’yı aldık. Otomobilde benimle Polis Müdürü İbrahim’in arasına oturdu. Jeep jandarma karakolunun yanındaki meydanda durdu. Seyit Rıza, sehpaları görünce durumu anladı: - Asacaksınız, dedi ve bana döndü: - Sen Ankara’dan beni asmak için mi geldin? Bakıştık. İlk kez idam edilecek bir insanla yüz yüze geliyorum. Bana güldü. Savcı namaz kılıp kılmayacağını sordu. İstemedi. Son sözünü sorduk. - Kırk liram ve saatim var. Oğluma verirsiniz, dedi. Bu sırada Fındık Hafız asılıyordu. Asarken iki kez ip koptu. Ben Fındık Hafız asılırken, Seyit Rıza görmesin diye pencerenin önünde durdum. Fındık Hafız’ın idamı bitti. Seyit Rıza’yı meydana çıkardık. Hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu. Ama Seyit Rıza, meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti: - Evladı Kerbelayime, bê gunayime, ayıvo, zulimo, cinayeto, (Evladı Kerbelayıh, bi hatayıh, ayıptır, zulümdür, cinayettir.) dedi. Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap rap yürüdü. Çingeneyi itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağı ile tekme vurdu, infazını gerçekleştirdi. Oğlu yaşında bir subayı öldürecek kadar katı yürekli olan bir insanın bu mukadder akıbetine acımak zor. Ama ihtiyarın bu cesaretini takdir etmekten kendimi alamadım. Asabım çok bozuldu. Emniyet Müdürüne; - Ben üşüdüm, otele gidiyorum, dedim.” Çağlayangil, otele gidiyor. Biz nere gideceğiz?

Etiketler : , , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank