content Güney Marmara Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
20 Eyl

Sevinmeli Miyiz, Üzülmeli Miyiz?

Mübarek Ramazan ayını sosyal olgularıyla birlikte ülke genelinde yaşamaya çalışıyoruz.

Her Ramazan ayında, başta İstanbul olmak üzere, yurdun hemen hemen her yerinde, eskiye olan özlem depreşir ve eski Ramazanların yaşanabilmesi için yerel yönetimler başta olmak üzere, olağanüstü bir çalışma içerisine girilir.

Osmanlı döneminde yaşanan Ramazanlar, bugün bizleri imrendirecek kadar güzellikte olduğu için, başta büyük şehir belediyeleri olmak üzere, ilçe belediyeleri de bu ramazanları kendi kentlerinde yaşamak ve yaşatmak için aylarca önceden hazırlıklara girişir ve bunun için de büyük paralar harcar.

Bilinen hikayedir; Osmanlı döneminde aşevleri, fakirlerin gururları incinmesin diye hava karardıktan sonra yemeklerini kapalı kaplar içerisinde kapılarının önüne koyarlarmış. Çevredeki insanlar görüp de, evinde yemeğinin pişmediğini düşünmesin diye…

Son derece güzel bir sosyal davranış…

Yine sadaka taşları varmış o dönemlerde. Yüksekçe bir taşın üzerinde bulunan küçük bir çukurluk. Zengin olanlar, vermek istedikleri sadakaları buraya bırakırlar, ihtiyaç sahibi olanlar da, hava karardıktan sonra, kimse görmeden, ihtiyacı kadar olan bir parayı alırmış.

Ne fazlasına tamah edermiş, ne de hepsine!.. Bir de günümüz için düşünsenize?..

Herhalde, orada bulunan ne kadar sadaka için atılmış para varsa, ilk gelen hepsini silip süpürür, kendinden sonrakine 1 kuruş dahi bırakmazdı.

Nereden nereye geldik!..

Tüm bu sosyal yardımlaşma olgularının yanında, mutlaka dikkatinizi çekiyordur, her Ramazan ayında başta yerel yönetimler olmak üzere, çeşitli kuruluşlar hayır amaçlı iftar yemekleri veriyor.

Sadece Bandırma'da, belediye de dahil olmak üzere 7 ayrı kuruluş insanlarımızın iftarda karınlarını doyurmak, midelerine sıcak bir yemek girmesi için canla başla hizmet etmeye çalışıyor.

Durumları iyi olan hayır hasenat sahibi insanlarımız, bu ihtiyaç sahibi insanların karınlarının doyması için katkıda bulunuyor, yardımcı oluyor ve bu kuruluşlara maddi destek sağlıyor.

Ramazanın, önce insanlık sonra Müslümanlık açısından yardımlaşmasını ön plana çıkaran güzel bir dayanışma örneği. Keza bunun içinde fitreyi, sadakayı, zekatı da düşünebiliriz.

Yalnız dikkatinizi çekiyor mu bilmem, ama ülke genelinde her yıl Ramazan ayında kurulan iftar çadırları hem büyüyor, hem de sayısı artıyor.

Bandırma'da, Cemal Öztaylan dönemi ile başlayan Ramazan çadırı uygulaması, aynen devam ediyor. Ancak, ilk yılında her gün yaklaşık bin kişiye iftarlık yemek verilmesi düşünülürken, bu yıl sayı 3 bine yükseldi…

Belediyenin dışında yukarıda da dediğim gibi 6 kuruluş daha Bandırma'daki ihtiyaç sahiplerinin karınlarını doyurabilmesi için iftarlık yemek veriyor. Onların da toplam 2 bin kişiye böyle bir hizmeti verdiğiniz düşünürsek, demek ki günde ortalama 5 bin kişiye hayır amaçlı yemek çıkartılıyor.

Bu rakam İstanbul'da, sadece Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın açıklamasına göre günde 1,5 milyon kişiye yönelik olarak yapılıyor. İlçe belediyelerin de yaptıkları Ramazan çadırlarındaki katkı ile birlikte sanırım bu rakam da hergün en az 3-5 milyon kişiye çıkıyordur.

Aklıma takılan şu; Biz hergün bu kadar kişinin karnını doyuruyoruz diye sevinmeli miyiz? Yoksa, her yıl bu kadar kişinin ihtiyaç sahibi (fakir) olduğu için üzülmeli miyiz?

Öyle ya, kentimizde de ülkemizde de heryıl bu sayısın artması, bir anlamda ne kadar hızla fakirleştiğimizin bir göstergesi değil mi?

Tamam, bu insanlarımıza yardım etmek, sadece Ramazan ayı da olsa karınlarının doyurulmasını sağlamak, sıcak bir yemeğin midelerine girmesine yardımcı olmak çok güzel bir durum. Amma, ya bu insanlar Ramazan ayından sonra ne yapacak?

Çadırlar birer birer ortadan kalkacak, diğer kuruluşlar da sıcak yemek vermeyi kesecek.

Eee, bu kadar ihtiyaç sahibi insanı 11 ay zorunlu olarak oruç tutmaya mı mahkum edeceğiz?

Sosyal devletin başlıca görevlerinden biri de, vatandaşına yaşam hakkı tanımak değil midir?

Bunun için de, vatandaşının karnını doyuracak bir iş olanağının yaratılmasına da ön ayak olmak zorunluluğu yok mudur?

İllaki devletin kamu kuruluşu kurup da, insanları iş güç sahibi olmasının sağlaması değil, iş güç kurmak isteyenlere destek olmasıdır.

Şimdi küçük ve basit bir hesap yapalım. Bandırma Belediyesi'nin ramazan çadırında, her gün bir hayır sahibi bin 500 YTL vererek, Ramazan çadırında o kadar insanın karnının doymasını sağlıyor.

Diğer kuruluşların da günlük olarak yaklaşık bin YTL.lik bir harcamada bulunduğunu varsaysak, hergün yaklaşık 2 bin 500 YTL.lik bir iftar harcaması yapılıyor. Ki, bu bir ay içerisinde 75 bin YTL etmektedir. Buna verilen sadaka ve fitreleri de eklersek, sanırım rahatlıkla 100 bin YTL olduğu kabul edilebilinir.

Dediğim gibi bu sadece Bandırma için sadece Ramazan ayında insanlarımızdan çıkan hayır amaçlı bir katkı bedeli.

Bu durum, sanırım İstanbul'da milyonlarca YTL ile ölçülecek bir meblağlara karşılık gelmektedir. Keza, diğer büyük şehirleri ve ülke genelini ele aldığımızda ise sadece bir aylık Ramazan boyunca milyarlarca YTL.lik bir değer oluşturmaktadır. Eski para birimi ile düşünüldüğünde katril-yonlar tutmaktadır.

Şöyle bir durum yaratılamaz mı acaba? Her yıl Ramazan ayında bu kadar para ihtiyaç sahiplerinin sadece bir ay karınlarını doyurmak için harcanırken, bu parayı bir şekilde yatırıma dönüştürüp, belki bu kadar kişi olmasa da, onda biri kadar dahi olsa, her yıl bu onda bir oranındaki kişinin 12 ay boyunca karnını doyurmaya çalışsak!..

Ülkemizdeki her yıl giderek artan suç oranının nedenini araştırdığımızda, ortaya fakirliğin ve açlığın geldiğini görürüz. Aç olan insan, çalar da, çırpar da, gasp da yapar, darp da…

Hani güzel bir sözümüz var, "Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin…" diye.

Şu Ramazan çadırlarını her yıl sadece bir ay muhtaç insanlarımızın karnını doyurmak için kurmak yeri-ne, ülkenin kalkınması ve gelişmişliğini sağlaması için yatırıma dönüştürdüğümüzde hem fakir sayımızın gözle görünür bir oranda düştüğünü, hem de suç oranının azaldığını görmek, ülke olarak daha huzurlu ve mutlu olacağımızın bir işareti olarak değerlendirilemez mi?

Çok büyük bir hayal mi kuruyorum yoksa?

Bu kadar parayı yatırıma dönüştürmek yerine, geçici de olsa bir aylık insanlarımızın karnını doyurma amaçlı kullanmak, her yıl fakir sayımızın artmasını sağlamak daha mı uygun?

Bundan böyle siyasilerimizin, "Ramazan ayında şu kadar fakirin karnının doymasını sağladık!.." diye attıkları nutukları mı dinlemek daha hoş,  yoksa "Bu yıl da şu kadar insanımızın iş-güç sahibi olmasını sağladık!..." demesi mi daha hoş olur?

Bir an için gözlerinizi kapatıp, en doğrusunun hangisi olduğuna siz karar verin.

Önemli olan, açları doyurmak mı? Yoksa...

Açları azaltmak mı? Ne dersiniz?

Adamına göre laf, lafına göre adam!

Kör cehalet çirkefleştirir insanları!

Suskunluğum  asaletimdendir...

Her lafa verecek bir cevabım var...

Lakin bir lafa bakarım laf mı diye,

Bir de söyleyene bakarım  adam  mı diye.

Şu sözün güzelliğine dikkat ettiniz mi?

Doğruyu söylemek gerekirse bayıldım. Ve sizlerle paylaşmak istedim.

Zaman zaman hepimiz, kendimize yönelik yapılan çirkefçe saldırılara muhatap oluyoruz.

Karalamada bulunanların söylediği lafın laf olduğuna, söyleyenin de adam olup olmadığına bakmadan hem de...

Hele son günlerde kendini gazeteciliğin duayenlerinden biri ilan edip de, “kargadan başka kuş tanımam” havalarına giren bir zavallı ile yarım asırdır bu mesleğin içerisinde olduğunu iddia edip de, mesleğin etiğinden bir damla meslek ruhu edinme külfetinde bulunmayan bir başka zavallıya bazen cevap verme gafletinde bulunuyordum.

Bu sözü okuduktan sonra, söylenenlerin laf olmadığını, bu lafları söyleyenlerin de adam olmadığını görünce, kendi kendime hayıflandım doğrusu; “Bunlara neden cevap verip de, adam yerine koyuyorum?” diye.

Değmeyecek insana, cevap vermişsiniz ne olur vermemişsiniz ne olur?

Artık, lafını sözünü dahi bilmeden yazıp çizenleri ve kendinden başkasını tanımayanları muhatap dahi almayacağım. Size de tavsiye ederim.

Etiketler : , , , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank