content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

28 Tem

Seçme Özgürlüğü (mü)?

İnsanoğlu yeryüzünde kendi iradesine hâkim tek canlıdır. Kendi kendini kontrol edebilen tek varlıktır. Aklı olması hasebiyle kendi davranışlarını seçebilen bir varlık. Acaba insanoğlu bu davranışlarını seçerken belli faktörlerin etkisinde kalır mı? Ya da insanoğlu özgür müdür? Aklı olan ve kendi aklıyla hareket eden bir insanın başkalarının faktörlerin etkisinde kalması sanki imkânsız gibi görünüyor. İnsan davranışlarını etkileyen temel faktörleri incelemeye kalksak sanırım apayrı bir kitap konusu olur.

İnsan yaşadığı zaman diliminin, çevrenin, kültürün ya da kendi “ben”inin etkisinde kalabiliyor. Zamanın etkisinde kalıyor. Çünkü yaşadığı asır onun bütün seçimlerini etkiliyor. Dünyaya gelen hiç kimse kendisinin istediği bir asırda gelmiyor. Bu olay tamamen bizim seçimimizin dışında gelişiyor. Dolayısıyla her insan yaşadığı asrın sunduklarından kendi seçimlerini belirliyor. Bundan beş yüz yıl önce yaşayan insanlar; bizlerden daha değişik araçlar kullanıyorlardı, daha değişik düşüncelerle muhataptılar, daha değişik meslekler ile hayatlarını kazanıyorlardı. İnsan unsuru aynı olmakla beraber dış dünya tamamen günümüzden farklıydı. Dolayısıyla o dönemde yaşayan insanlara çağlarının sunduğu seçenekler –imkânlar- günümüz insanınınkinden çok farklıydı. O dönem yaşayan insanlar bir nevi günümüz imkânlarından mahrumdular. Örneğin: Cep telefonu bilgisayar, motorlu taşıtlar vs. Aynı şekilde günümüz insanı beş yüz sene sonraki imkânlardan mahrum olacak. Bu noktada aklımıza şöyle bir soru takılabilir: Acaba daha sonraki asırlarda gelen insanlar daha mı şanslı daha mı mutlular? Bu sorunun cevabı kişiden kişiye değişebilir. Bu durum apayrı bir tartışma konusu.

İnsanlar yaşadığı çevrenin etkisindedirler. İnsan yaşadığı bölgedeki olayları, düşünceleri veya içinde yaşadığı kültürü yok sayamaz ve hatta onlara karşı bir tepki geliştirmek zorundadır. İnsanın geliştirdiği bu tavır onun siyasi ve kültürel kimliğini belirler. Her bölgenin kendine ait bir kültürel yapısı vardır. Bu kültürel yapı şehir planlamasından ahlaka, kıyafetlerden eğitime kadar birçok alanda farklılıklar gösterebilir. Belli kültür içinde yaşayan insanlar bu farklılıklara olumlu veya olumsuz bir tavır geliştirebilirler. Örnek vermek gerekirse, Ekvatorda yaşayan insanlar ile Sibirya’da yaşayan insanlar yiyecek, giyecek ve davranış kalıpları açısından birçok noktada farklılıklar vardır. Aynı şekilde bizler de yiyecek, giyecek ve birçok kültürel özelliğimizi çevreden alıyoruz. Örneğin: Taylandlı ya da Çinli biri Türkiye’de kaldırım kenarına oturup böcek vs. yiyebilir mi? Ya da bizler Hindistan’da rahatlıkla Kurban Bayramı’nda bir tosun kesebilir miyiz? Hatta bu kültürel farklılık aynı ülkenin içinde bile olabilir. Yani bu kültürel farklılık bir şehirden diğer bir şehre de değişebilir. Şehirde yaşayan insanlar ile kırsal bölgede yaşayan insanların tavırları bile değişebilir. Aslında biz birçok şeyi çevremizden öğreniyoruz. Birçok doğru yanlış anlayışımızı kendi kültürümüzden öğreniyoruz. Diğer kültürleri de yargılarken kendi kültürümüzün doğru ve yanlışları ile yargılıyoruz. Bizler kendi kültürel bakış açımıza göre diğer kültürleri değerlendiriyoruz. Bütün dünya insanları olarak kendi kültürümüzü sorgulama ve irdeleme geleneğimiz yok. Bunu yapabilmek için birkaç ülke gezip oranın kültürel özelliklerini tanımak daha sonra kendi kültürümüzle kıyaslama yapmamız gerekir.

İnsanın etkisinde kaldığı faktörlerden biri de insanın kendi “ben”idir. Bu faktör çok kişiye garip gelebilir. Dünyaya gelirken nasıl ki yaşadığımız bölgeyi zaman dilimini seçemediğimiz gibi anne babamızı, cinsiyetimizi, boyumuzu, ten rengimizi hatta karakterimizi de seçemiyoruz. Bunlar biz doğduktan sonra farkına vardığımız özelliklerimiz. Bizler bir hayat tarzımız, mesleğimiz ya da geleceğimizle ilgili bir seçim yapmak istediğimizde bu “ben”imizle ilgili özellikleri yok sayamayız. Diyelim kandan korkuyorsak doktor olamayız, el becerimiz zayıf ise sanatla ilgili bir meslek seçemeyiz. Ayrıca, insanlar kendi karakterlerini de seçemiyor. Çevremizdeki insanlar da karakterimize kişiliğimize göre davrandığını hepimiz biliyoruz. Bizler kendi gerçeğimizi kabul ederek kendi “ben”imizi tanıyarak bir hayat tarzı seçmeliyiz. Her ne kadar bedenimizi, karakterimizi biz seçmemiş dahi olsak planlarımızı bu gerçeklere göre yapmalıyız. Ayrıca, insan kendi varlığını anlamlandırmak, kendisini evrende bir yere yerleştirmek ve evrendeki konumuna göre kendisi dışındaki dünyayı okumak için kendini tanımak zorundadır. Hz Peygamber “Kendini bilen Rabbini bilir” demiştir. Bu konuda Yunus Emre de :

İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır

İnsanın kendisini etkileyen faktörlerin (Kültürel çevre, mekân, zaman ve kendi “ben”) boş bıraktığı alanda özgürdür. Yani bu faktörlerin belki bir ikisini değiştirse bile pek çok şey değişmeyecektir. Diyelim mekânı değiştirse bile yine kendi “ben”inden kaçamayacaktır. Kendi ölüm tarihini bile seçemeyecektir. Dolayısıyla Dünya’ya kendisinin seçmediği bir asırda mekânda ve “benlik”te gelen bir insanın yüzde yüz özgür olduğunu iddia etmek biraz safdillik olur. Tabii bunları söylerken insanın iradesini de yok sayamayız. İnsanoğlu yeryüzündeki varlıklar arasında en özgür varlıktır. Seçme, muhakeme etme ve yönlendirme Özgürlüğüne sahiptir. Bu yüzden yeryüzüne şekil verebilmektedir. Bu yüzden yeryüzünün tek varisidir. Sonuç itibariyle insan belli sınırlar içerisinde ya da belli duvarar içerisinde özgürdür diyebiliriz…

Mesut Kaymakçı
Eğitimci -Yazar

Etiketler : ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank