content Güney Marmara Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
07 Nis

Sahip Olduklarımızın Değerini Bilelim

Benim için uzun bir zaman sayılabilecek bir süredir bu köşeye yer alamadım.
Hemen hemen hergün yazmaya alışık olduğumuzdan, zorunluluk nedeniyle bir hafta kadar hem sizlerden, hem de köşemizden uzak kaldık.

Annemin rahatsızlığı nedeniyle bir müddet İstanbul’da hastanelerde koşturduk.
Tabii bu arada gidip gelmelerimiz de artacak bundan böyle. Yani, ara sıra da olsa, bu köşede yazılarımızın yerine farklı haberler yer alırsa şimdiden bilginiz olsun diye söylüyorum.

Çünkü, yazılarımız çıkmayınca epey sevenimiz aradı, “ne oldu, niye yazmıyorsun?” diye sordu.
Eh, dediğim gibi bir hafta gibi yazmayınca, yazmayı da özlemişiz, şimdilik hasret bitti.
Bu arada, İstanbul’da bir takım yerlere koştururken de, içinde bulunduğumuz ama farkedemediğimiz bir takım değerlerin de, kıymetini daha iyi anladığımı söyleyeyim peşin peşin.

Malum, İstanbul kimine göre 12, kimine göre 15 milyonluk nüfusuyla dünyanın en kalabalık metropollerinden biri.
Artık enlemesine genişlemesi duran İstanbul, şimdilerde diklemesine doğru büyümeye devam ediyor. Kim bilir nereye kadar?
Her taraf gökdelen olmuş, yüzlercesi de sırada bitmeyi bekliyor. Tabii, normal 8-10 katlı blokların da yıkılıp, yerine yeni yeni gökdelenlerin dikilmesi de sırada.

Varın gerisini siz hesaplayın. Bu kadar nüfus nerede ve nasıl barınır, ne yer ne içer, nasıl yol alır?
Herhalde İstanbul’u idare etmek, Avrupa’da ya da dünya üzerindeki birçok ülkeyi idare etmekten çok daha zordur.
Doyumsuz bir şekilde, ne verilirse yutuyor ve asla da göstermiyor yediklerini... Devasa bir kırk ambar anlayacağınız.
Bandırma’da kent içinde her yere yürüyerek gidip gelmeye alışık olan ve trafik tıkanıklığının ne olduğunu bilmeyen biri için, İstanbul trafiğinde yol almak, sinir katsayısının artmasıyla eşdeğer.
Allah’tan metro, hızlı tramvay gibi ulaşım araçları var da, nisbeten de olsa gideceğiniz yere daha kolay ulaşabiliyorsunuz. Ama o da her yere değil.
Bir de her ne kadar şikayetçi de olsak, öncelikle hastanelerimizin şu anki durumundan memnun olmamız gerektiğini de düşünüyorum.

Eğer özel hastanelerde, milyarlar ödemeyi göze alırsanız sorun yok. Fakat, bir devlet hastanesine ya da üniversite hastanesine giderseniz problemden bol da bir şey yok.
Hele bir de işinizi kolaylaştıracak bir tanıdığınız yoksa, yandığınızın resmidir. Kapı kapı dolaşmak, oradan oraya koşturmak günlük rutin işiniz oluyor demektir.

Tüm bunları göz önüne aldığınızda, Bandırma’da aldığımız sağlık hizmetlerinin ne kadar değerli olduğunu görmemek, hepsinden önce çok büyük bir haksızlık olur sanırım.
Geçtiğimiz günlerde yine bir doktor arkadaşla, bu konuları konuşup, bir takım şikayetleri dile getirdiğimde, o da kendi penceresinden olaylara bakışını anlatmıştı.

Oturup düşündüğünüzde, hak vermemek elde değil. Öyle ya, biz hasta psikolojisi ile sırf kendi açımızdan bakıyoruz ve sürekli ilgi bekliyoruz.

Gerçi ülkemizin sağlık sistemi, her ne hikmetse yıllardan beri bir türlü düzene oturtulamadı. O kadar uğraşılmasına karşın, her seferinde bir şeyler sürekli eksik kaldı. Bu da, insanlarımızın yeterli sağlık hizmeti almasına engel oldu.
Bizlerin unuttuğu bir başka gerçek de, sonunda doktorların da bizler gibi etten, kemikten ve sinirden olduğunu düşünememek. Neticede onlar da insan ve onlar da bizler gibi birçok sorunla boğuşuyor.
Ha, bunları söylerken, her konuda haklı olduklarını da düşünmüyorum. Yanlış anlaşılmasını da istemem yazdıklarımın. İçlerinde, ettikleri yemine son derece sadık kalarak hizmet vermeye çalışanlar olduğu gibi, her şeyi para ile ölçenleri de tabii ki var.

En kabul edemediklerimin başında, hastanede güler yüzü esirgedikleri ve çok kısa bir süre ayırdıkları hastalarının ellerine tutuşturdukları kartvizitlerle, kendi muayenehanelerine gelmelerini isteyenler.
Ne gariptir ki, vizite ücretini ödeyen her hasta hem aşırı ilgi ile karşılanıyor hem de son derece uzun bir muayene süresiyle...
Demek ki, istenirse süre değilse bile ilgi gösterilebiliniyor. Ama tabii işin ucunda para olunca yapılması, rahatsızlık veren yan oluyor...
Neyse, bu konuya ileride daha detayıyla işleyeceğimi belirtim, biz tekrar İstanbul’a dönersek, oradaki sağlık hizmetlerinin Bandırma ile mukayese edilemeyecek kadar daha az olduğunu söylememde yarar var.
Bu nedenle bizler burada gerçekten çok şanslı bir konumda olduğumuzu bile kabul edebiliriz.

Sadece sağlık değil, güvenlik konusunda da aynı şeyleri söylemek yine mümkün.

Kentin en işlek caddelerinden biri olan İstiklal Caddesi’nde, beslenmesi dahi yasak olan pitbull cinsi köpek dolaştıranlar var da, hiç kimse engel dahi olamıyor.

Köpeğini yanından geçirdiği bir polis ile bir de belediye zabıtasına durumu şikayet etmeme rağmen, şaşkın şaşkın yüzüme bakmalarını da yadırgadım.

“Eee, ne yapalım yani?” diyorlar üstelik.
Gazetelerde pitbull vahşeti ile parçalanan insanları hatırlattığımda ise her iki güvenlik görevlisinden aldığım cevap da gerçekten dondurucuydu; “Bizim konumuz değil!..”
Tüm bunları ve benzerlerini alt alta koyduğumuzda, Bandırma’da yaşamanın nimetini bir kez daha anladım. Aslında biz, İstanbul’a göre bir cennette yaşıyoruz, ama farkında değiliz...

Etiketler : , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank