content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

23 Ara

Pembe Kanatlar

Daha 17 yaşındaydı. Tam da kanının deli aktığı, tüm hayallerinin gerçek olacağını sandığı çağındaydı. Müzik dinlemeyi herkes kadar çok severdi. Şarkı sözlerinin içindeki gizli anlamlara kulak verir, melodiye kendini kaptırıverirdi. Arkadaşları ile gittiği eğlence yerlerinde müzik eşliğinde dans etmekten zevk alırdı. Müziğin ruhun gıdası olduğuna inanırdı.

Üniversite sınavlarına hazırlandığı dönemde müzik dinlemeye fırsat bulamıyordu fakat arada sırada ailesinin hediye ettiği kulaklıklı kasetçalarından radyo dinlemeye vakit ayırmaya çalışıyordu. Belirli saatlerde yayında olan ve onun çok beğenerek dinlediği bir radyo programı vardı. Programın içeriğinden, sunucunun sesinden ve hitabından, çalınan şarkıların güzelliğinden çok etkileniyordu. Bu programda sunucu dinleyici mektuplarını okuyordu. İstek parçalarını onlar için çalıyordu. Mektuplarda dinleyiciler, mutlaka kendi hayatlarından bir kesit paylaşmış oluyorlardı.

Delikanlı da heves etti. O da mektup yazıp yollayacaktı. Yaptı da, özenle ve düşüne düşüne mektubunu yazdı, yolladı. Bir müddet programı takip etmeye başladı. Mektubunun ulaşıp ulaşmadığına emin değildi, ne zaman okunacağını da bilmiyordu. Sadece bir umutla ya tutarsa demişti. Uzunca bir süre takipten sonra mektuptan umudu kesti. Nihayetinde Türkiye’nin dört bir yanından mektup alıyorlardı. Kim bilir kaçıncı sırada kalmıştı, belki de hiç okunmayacaklar arasındaydı.

Bir gün ders çalışırken sıkıldı, radyoyu açtı. Sevdiği program yayındaydı, buğulu sesli sunucusu konuşmaktaydı. Radyo iyi çekmiyordu, dinleyebilmek için şekilden şekile giriyordu. Kulaklarına inanamadı. Onun mektubu okunmaya başladı. Heyecandan kalbi yerinden fırlayacaktı. Çok mutluydu. Hiç ummadığı bir anda tesadüfen açılmış radyodan kendi yazdığı mektubunu tüm Türkiye dinliyordu.

Bu olayın üzerinden yaklaşık bir sene geçmişti. Dershanede arkadaşıyla konuşurken, onun mektubunu dinlediğinden ve programı onun da beğendiğinden bahsetti. Delikanlı bir kez daha şaşırmıştı. O mektup hayatında güzel bir iz bıraktı.

El yazısıyla mektuplaşmayı çok severdim. Yazı karakteri o an neler hissettiğimizi ortaya çıkarır. Her insanın harfleri kendini ele verir. Hüzün dolu satırlar, aşk dolu cümleler ve bir çoğu yazılarımızdan anlaşılır. Maalesef ki el yazısı yerini bilgisayar harflerine bıraktı. PTT’yi artık neredeyse sadece internet bağlantıları için kullanıyoruz. APS gönderileri için postacı yolu gözlerdik, şimdi mail kutusunu bir açıp bir kapatıyoruz. “Bir adet yeni mesajınız var” yazısı bize yabancı değil, evin hangi köşesine mektup saklayacağız derdi de kalmadı. Gelen kutusu, gönderilmiş mektuplar, çöp kutusu bile sanal oldu. Yazdıklarınızda yanlışlar varsa klavyedeki “DELETE” düğmesiyle silin gitsin. Yazıya ara vermek zorundaysanız taslak olarak kaydedin sonra devam edersiniz. İncecik kablolar saklama görevini yapar, hiç merak etmeyin. Kağıt harcamıyoruz çok güzel de elektrik harcamamıza ne demeli?

Farenin sol tuşu ile yazının üzerine iki kez tıklayınca karşınıza benim yazım çıktı değil mi? Ben ve yazarlarımız size bir “tık” kadar yakındayız.

İnternet ağları ve baz istasyonları aracılığıyla her işimizi görüyoruz. Telefonlar eskisi gibi değil ne kablosu var, ne de doğru düzgün kartı var. Jetonlu telefonlar tarih oldu ama bana o günlerden yağdigar jeton kaldı. Zamanın koleksiyonlarına bakıp bakıp güzel anıları tazeliyorum. Önce PTT’nin T’si özelleşti sonra da özel internet şirketleri açıldı. Onlar özelleşti ama biz genelleştik. Duygularımız çok genel bir hal aldı. Anında görüntü, görüntülü sesli konuşma, hemen bilgiye ulaşma sayesinde bir tık ötedeyiz. Yakınlaşalım derken aslında teknoloji ile uzaklaştık. Bedenler arasındaki mesafe dünyanın çevresi kadar oldu. İnsanın özel bir alanı olmalı, kimsenin giremediği, her şeyden arınmış, rahatlayabileceği bir yer edinmeliyiz. CPRS sistemleri ile kimin nerede olduğunu hemen tespit edebiliyoruz. “Banyodan çıktın ama ışığı kapatmayı unuttun, lütfen kapatır mısın?” diyen kişi oradan km’lerce uzakta yaşıyor. Kuruyoruz kamera sistemini evimizden uzaklaşıyoruz. Gittiğimiz yerden interneti açıp evin içini ayna gibi görüyoruz.

Şimdi yazıyorum birazdan siz de bu yazıyı internetten görebileceksiniz, hatta isterseniz ben size msn adresimi vereyim oradan yüz yüze görüşelim. Her şey harika ama elimizde heyecanı git gide azalan değerlerimiz kalıyor.

Kimi arkadaşlarım “ben teknoloji özürlüyüm” diyor. Bu özür müdür? Bence direniş. Teknolojinin bizden almaya çalıştıklarına karşı direniyorlar. Onlar olmasa eskilere sahip çıkacak yok. Nostalji yapamayacağız.

Teknoloji hiç olmasın demiyorum, ilk insandan bu yana gelişiyoruz. Bunu benliğimizi kaybetmeden, değerlerimizi yıpratmadan üzerine yenilerini ekleyerek pek tabi yapabiliriz.

Yok oluşlara izin vermemeliyiz. Yaşanılacak güzelliklere engel olmamalıyız. Teknolojiyi de sulandırıp “dünyanın sonu geldi” diyenlere prim yaptırmamalıyız.

Dünyadan bihaber olmayarak, hayatın en güzel (yaşanılası) anlarında kaybolmanızı diliyorum.

Etiketler : ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

2 Kere Cevaplanmış to “Pembe Kanatlar”

  1. 1
    Halit SUİÇMEZ Says:

    Güzel bir yazı olmuş. Anlatım da iyi.
    Teknoloji ile ideoloji, teknoloji ile üretim biçimlerini de birlikte düşünmek gerekli.

    "...herşey özelleşti, biz genelleştik..." yaklaşımını da beğendim.
    Sanırım insanlara(toplumlara) "çokseslilik" adı altında tekbiçimlilik dayatılmakta..
    Bunun da post modernizmle ilgisi var.

  2. 2
    Aslı BABADAĞLI Says:

    Sayın SUİÇMEZ; teşekkür ederim. Ben hakikaten teknoloji ile bir çok değerimizi kaybetmeye başladığımızı düşünüyorum. Git gide kendimizden de uzaklaştığımızı hissediyorum.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank