content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

05 Şub

Özel Lokman Hekim Van Hastanesinden Tıbbi ve Cerrahi Müdahale Dışında Manevi

Neden Evlilik Okulu?

Özel Lokman Hekim Van Hastanesinden Tıbbi ve Cerrahi Müdahale Dışında Manevi

Toplum Tedavisi

Geçtiğimiz günlerde Özel Lokman Hekim Van hastanesinin çalışanlarına düzenlediği evlilik okulu programı ve kursu hastane bünyesindeki yeni açılacak olan yoğun bakım salonunda çok sayıda çalışanın katılımı ile gerçekleşti.

Evlilik okulu kursunu düzenleyen ve hazırlayan kurs yetkilileri bu kursu yakın zamanda Van geneline yayacaklarını da ifade ettiler. Kurs sonunda kursa katılan çok sayıdaki çalışan kursiyere katılım belgelerini hastane yönetimi ve ortaklarından Muhlis bey ve diğer eğitim için gelen çeşitli güzide üniversitelerden gelen akademisyenler verdiler.

Kurs sonunda aynı zamanda her bir kursiyere evlilik okulunda evlilik ile ilgili anlatılan konuların daha farklı ve geniş boyutlarının dile getirildiği kitaplardan oluşan bir kitap seti de takdim edildi. Kurs sonunda söz alan hastane yönetiminden ve gelen eğitimcilerden akademisyenler; dünya ile kıyaslandığında ülkemizin kitap okuma konusunda vasat ve kötü bir durumda olduğunu dile getirdiler.

Böylece düzenlenen kurs ile hem kişilere son zamanlarda gerçekten olması gereken önemini yitiren evlilik müessesesi ve aile kuramının anlatılması yanı sıra birde kitap okuma alışkanlığının kazandırılmasının da önemine vurgu yapılarak bu örnek çalışmalar uygulamaya konuldu.

Özel Lokman Hekim Van hastanesi kurulduğu günden bu yana sadece tıbbı ve cerrahi olan müdahaleler dışında toplumun ihtiyaç duyduğu hemen hemen tüm konu ve alanlarda toplumun taleplerine cevap vermeye çalışmakta olan güzide bir sağlık ve topluma katma değer ve fayda sağlayıcı bir kurumdur.

Peki Yüce dinimiz İslam’ın emirleri arasında olan üremek ve çoğalmağa yönelik olan evlilik kuramı aynı zamanda kültürümüzün ve varlığımızın temelini oluşturan bir olgu iken acaba ne oldu da toplumuzda bu temel zedelendi de bunun bir daha tesis edilmesi ile ilgili eğitim verilmesi gerekliliği doğdu?

İşte tamda bu nokta gerçekten batılılaşmanın tesiri ve etkisinde kalınarak ve kültür emperyalizminin güdümünde olarak gelişen bilim ve tekniğin karşısında ilim ve ilmi konuların birey tarafından kavrayışında sorunların meydana gelmesi ile bu evlilik müessesi ciddi yaralar aldığı gibi aile kuramı da ciddi zararlar aldı. Bu anlamda verilen bu eğitimin yaygınlaştırılması ve tüm topluma yayılması gerekliliğinin olduğu kanaatindeyim.

Şimdi nelerin olması ile bu değerlerin zarar gördüğünü yerinde tespit etmeye çalışalım, dilimizin döndüğünce: hepimizin bildiği ve kavradığı üzere aile toplumun meydana geldiği en küçük birim ve kurumdur.

Toplumu oluşturması ve meydana getirmesi münasebetiyle menfi yada müspet her şeyin başladığı yerdir aile. Bu öneminden yola çıkarak toplumun kalkınmışlık yada geri kalmışlık düzeyini belirleyen olguda yine aile olmaktadır. Bir bakıma aile; çocukların ve anne ve babanın eğitimciliğinde hayatı her yönü ile öğrendikleri tek ve ilk okul olma özelliğinde taşır. Zaten aileyi önemli ve anlamlı kılan en önemli etken de budur.

Bu münasebetle iyi,donanımlı,eğitimli ve sosyo-kültürel açıdan yetişmiş anne ve babalarında yetiştirecekleri çocuklarda her bakımdan iyi olmakla beraber böyle bireylerden de oluşan bireylerin kendilerine faydası ve katkısı olduğu gibi içinde bulunarak yaşadıkları topluma ve çevrelerine de yüksek düzeyde fayda ve katkıları olacaktır.

Bunun da ailede oluşabilmesi için aile içi bireylerin birbirlerine gösterdikleri saygı ve sevgi çok büyük önem arz etmektedir. Yine bunun tam olarak olabilmesi için aile içinde her bireyin fikrine saygının olduğu ve söz hakkının tanınması gerekir.

Şüphesiz ki böyle ailelerde yetişen çocuklar birey olma süreçlerini diğerlerine göre daha kısa sürede tamamladıkları gibi bunun yanı sıra sorunsuz bir kişilik üzerine de yetişeceklerdir. Bu durumunun yaşandığı ailelerde yetişen çocuklar yine diğerlerine göre daha mutlu olmakla beraber bu mutluluğun meyvesini birey bazında hem kendilerine sağladıkları fayda hem de içinde fert oldukları topluma karşı da katkı sağlayıcı olurlar.

Sorunsuz bir eğitim ve yetişme ile sağlam temelleri aile de atılan bu bireyler toplum içine çıktıkları zaman uğraş verdikleri işler ve icraatlarda elbette ki herkesin memnun olacağı ve herkese katkı sağlayıcı uğraşlar olacaktır.

Böyle bireyler ve ebeveynler ile hem aile bağları sıkı ve kuvvetli olur hem de bu bireylerden oluşan toplum birbirine daha bağlı ve güçlü olur. Demek balık baştan kokar misali her şeyde aile denilen toplumun en küçük yapı taşında başlayıp bitiyor. Demek sanıldığı yada düşünüldüğü kadar küçük değildir aile dediğimiz kurum. Yerine göre tüm toplumun temsil edildiği bir ayna ve gözgü olma özelliği de taşır.

Bu türden iyi bireylerin oluşturduğu toplumda yaşamak daha huzurlu ve güvenlidir. Tabi ki tüm bunların olabilmesi için ilk başta bu temellerin aile içinde atılmış olması lazım gelir. Aile içinde bu temellerin de atılması günümüzde bilim ve tekniğin an be an geliştiği ve değiştiği insanın artık mekanik birer alet olma yolunda hızla koşar adımlar attığı bir dönemde başarmak sanıldığı gibi kolay olmamakla beraber oldukça zor ve güç olmanın yanı sıra büyük meşakat,emek ve özveri gerektirir ebeveynler açısından.

Özellikle evin inşa edicisi ve düzen sağlayıcılığı ile anneye çok iş düşmektedir. Anne fedakar, cefakar olma gibi meziyetlerini ailede bu temelin atılması ve oluşması adına kullanmalıdır. Anne bunun oluşabilmesi için yerine göre kendi hayatından bile birçok şeyde kendi adına ödün vermenin yanında kendi adına sahip olması gerekenlerden ve kendi kariyerinden aile adına fedakarlık ve feragatta bulunmalıdır. Ancak son zamanlarda annelerin aile içi düzen ve bireyler arası diyalogu tesis etmesi eskiye nazaran daha zordur.

Çünkü; bilim ve teknolojinin gelişmesi ile an be an gelişen teknik ile değişen teknolojik aletlerin insan hayatında daha fazla yer kaplamasıyla aile içinde bireyler arası diyalog yerini bu aletler ile zaman harcamaya bırakmıştır.

Bu aletlerin insan hayatına eskiden daha fazla müdahil olması ve bunların bilinçsiz kullanılması ile birlikte çocukluktan itibaren bunların bireylerin hayatına dahil olması ile artık çocukların eğitim ve yetişmek adına anne ve babadan alması gereken birçok hayata hazırlayıcı nasihat, öğüt ve derslerin yerini bu teknik makinalardan çağın gereklerine göre aldığını sanmaktadır. Ve bu konuda anne ve babayı yerine göre kendisi ile kıyas ettiği zaman onları bilgisiz ve eski kafa diye nitelendirmekte ve onlarda çağlar öncesi ileri olduğunu düşünmektedir.

İşte bilim çağı teknik aletlerin insan üzerindeki oluşturduğu olumsuz etkilerden biri ve belki de en önemlisi budur.

Böyle yanlış bir bilgi ve bilinçlenme ile de bireyde oluşan yanlış algı ve öğretiyi anne ve babanın gidermesi günden güne daha da zorlaşmaktadır. Zorlaşan bu koşullar karşısında artık aile içinde oluşan diyalog yerini akıldan yoksun olan ve kimin kendi fikrini ve zikrini aşılatmak istediği kullandırıcıya yerini bırakıyor.

Bunun sonucunda çocuk dizi kültüründe öğrendiği ve edindiği birçok yanlış hal, hareket, tutum ve davranış ile dinen kendilerine öf bile denilmesine icazet verilmeyen anne ve babaya karşı çok yanlış eylem ve söylemlerde bulunabiliyor.

Bunu da edindiği ne idüğü belirsiz dizi ve magazin kültürü gereğince kendini haklı bulmakla beraber, asıl varlık sebebi olan anne ve babayı da haksız görmekte ve kendi iktidarınca kendinden habersizce yanlış bir hayatın figüranı olmaktadır.

Aile içi iletişim bu noktadan sonra yerini erkek çocuğun son teknoloji bilgisayarlarla farklı alemlerde yanlış oyalanmasına,kız çocuğu son teknoloji telefonlarla arkadaşları ve tanıdık hatta tanımadık kim olursa olsun zaman harcamakta ve insanın bir anını bile boş geçirmemesi gereken anlar yerine bazen saatler ve günlerini heba etmektedir.

Vakit nakittir sözünden yola çıkarak bireyler nakit olan bu altın kıymetinde olan zamanı batılının içime tembellik düşürmek adına güya dinimiz bizi geri bırakıyor yalanı tutsun diye bizi hem kendimiz hem de toplumumuz adına fayda sağlayıcı icraatlar ile uğraşmaktan alıkoyuyor.

Ve daha sonra da karşımıza geçip hep bu din sizi bu duruma düşürüyor yalanını söylemekte ve asıl lokomotif güç olan ve bizi hedef ve ideallere kavuşturan azimli kılan din olgusundan bizi soyutlamakta ve hayvan gibi başı boş bir hayatı ve altın kıymetinde zamanı boşa geçirmemize sebep olmaktadır.

Böylece kız çocuğu da gerek okulda gerekse de evde aile içinde yaşadıklarını tüm çıplaklıkları ile önüne gelene açmakta ve iyi yada kötü niyetli diye ayırt etmeksizin birçok zor durum ve yanlış ile de zaman zaman karşı karşıya kalabilmektedir ki işte bu olan olumsuzlukların sebebi hep bu bilinçsiz tüketici ve kullanıcı olmamızdandır.

İşte gün boyunca çalışan ve eve yorgun argın dönen baba zamanını çocukları ile paylaşım içinde bulunmak yerine televizyon başında evlilik programları yada ipsiz sapsız etik ve ahlaki olmayan yada magazin gibi her biri kendi alanında ünlenmiş ünlülerin mahremlerinin açık büfe servis edildiği ve zaman içinde bu durumun kendi haleti ruhiyesinde de algılar ve izler bıraktığı programlar izlemektedir. Bu tür programlar aslında gösterime girdikleri ülke ve toplumlarda beklenen fayda gösterici adına mahremiyetlerine ve aile içi tüm hayatının detaylarının anlatıldığı sözüm ona ünlüler dedikleri sirk maymunlarından farksız kişilerin hayatına tacizde bulunulması ile oluşturulan bu programlarla toplum yönlendirilmek ve iyi ile kötüyü birbirinden ayırt etmeyecek şekilde yatıştırılmakta ve sinirleri alınmaktadır.

Oysa ki iyi ve kötüyü, faydalı ile zararlıyı birbirinden ayırt etmesi ile anlam kazanan insan bu tür programlar ile algıdan yoksun ve sinir uçları alınmış bir ucubeye ve başkalaşım ile evrim geçirmiş bir mahluka dönüştürülmektedir.

Gerçekte inşa edici ve düzenleyici rolleri olan anne ise işe giden kocanın ve okula giden kız ve erkek çocuğunun çamaşır, yemek, ütü ve bunlar gibi temel ihtiyaçlarının üstesinden geldikten sonra bu kafeterya senin o park benim demeden gündüz gece olana kadar kendi gibi takım kurduğu birkaç kadın ile günlerini heba etmekten geri durmuyor.

Ve kendisine bir şey denildiği yada eleştirildiği zamanda mangalda kül bırakmayan cinsten yapıp ettiklerinden ve evi için saçını süpürge edişinden dert yanmakta da üstüne kimseyi bulamazsınız. Ve kendini başkalarının kadını ile kıyas ederek kendini eleştiren koca yada çocuğuna karşı dert yanmanın yanı sıra hayatı hem kendine hem de diğer aile bireylerine zehir etmektedir.

Anne ve babaların laşkalaşan; maddi, eğitim, sosyo-kültürel şartların etkisi ve gelenek,göreneklerin etkisinin yerini popülizm,magazin ve eğlence kültürsüzlüğü ile dizi denilen yozlaşma kültür çöplüğünün olumsuz etkisi ile ebeveynler görev ve sorumluluklarını tam anlamı ile yerine getiremedikleri gibi değişen dünya ve egemen güçlerin dünya üzerinde hakimiyet kurma ideallerinin güdümünde geliştirilen teknolojik alet ve cihazlar ile insanların adeta mekanik bir hal alması ile bireyler kültür emperyalizminin kötü tesirinde kalarak gerçek anlamı ile kim olduklarını ve yaratılış gayelerini unutarak akıldan yoksun, komut verilen robot vari bir yaşam sürdürmektedirler.

Filozofun dediği gibi ‘’bazı insanlar sadece vardır, ama bazı insanlar ise yaşarlar’’. Vardır diye nitelendirdiği insanlar;kendi öz benliğinin bilincini yitiren ve yönlendirilerek sadece hareket eden, yiyen, içen ve varlık namına sadece canlılığı ile ön planda olan ve bitki ile hayvandan hiçbir farkları kıyas bakımından kalmayan bir haleti ruhiyeye sahip olan insanlardır.

Ama yaşıyor dediği insanlar kendini bilen, yaratılış gayesini idrak eden ve yaratılış fıtratının farkında olan ve bu farkında olduğu bilinç doğrultusunda bir amaç ve hedef, gayesi olan ve bunları gerçekleştirmek adına hayat ile bir mücadele içinde olan insandır. Birincisi olarak sadece vardır denilen insan sadece sayısal değer bakımından vardır.

O da canlılık belirtisi göstermesi bakımındandır. Bilinç ve şuurdan, amaç, hedef ve gayeden yoksundur. Oysa yaşıyor denilen insan yeri geldiği zaman var olan, çizilmiş kaderini dahi değiştirmek adına bile bazen bir gayret içindedir. Amaçları ve hedefleri vardır. Her şeyden önce bunları gerçekleştirecek bir bilinç ve şuura sahiptir. Bu amaç ve hedeflere varmak için içine girdiği mücadele de hem bireysel bazda kendine katkı sunmaktadır.

Hem de içinde yaşayarak bireyi olduğu çevre ve topluma çoğulcu bir katkı sunmaktadır. İşte bizden olmamız istenen ideal birey var olan değil, yaşayan birey olmanın yanı sıra hem kendine hem de çevresine katkı sunan birer birey olmamızdır. Yaratıcımız, anne ve babayı kendinden ve peygamberlerinden sonra en fazla saygı duyulması gereken kişiler olarak önemli bir yerde değerlendirmektedir.

Hatta bunun bile çok ötesine giderek bireyin var oluşunda ve yetişmesinde eğitilmesinde ve geleceğe hazırlanmasında yemeden yediren, içmeden içiren, giymeden giydiren, evladı için uykusuz gecelerin muhatabı olan ve her şeyde evladı için kendinden ödün veren merhamet ve cefakar aynı zamanda evladının iyi yetişmesi için adeta saçını süpürge etmesi bakımından anneyi cennetin ayakları altında olan yüce bir varlık statüsüne çıkarmaktadır.

Dinimiz annenin vefa, cefa ve merhamet bakımından çocuğu için yapıp ettiklerinden dolayı böyle bir mevki ve makam ile şereflendirirken, popülizm, magazin ve eğlence kültürü ile dizilerin kültürsüzlük çöplüklerini çocukları, annelerine karşı sitem eden, argo sözcük kullanan, kalbini kıran(üff anne, gıcık anne, saçmalama anne)gibi anneyi aşağılayan ve değersiz kılan bir yapıya ve statüye doğru kötü bir gidişatın içine hızlı adımlarla gitmenin söz konusu olduğu bu gidişe dur demek ve tekrar hem dini hem de örfi ve gelenek, görenek bakımından annenin sahip olduğu değere kavuşacağı konuma kavuşturacak eğitim ve yetiştirmeyi gerçekleştirmek zorundayız.

Ve aşağılayan değersiz bir varlık seviyesizliğine indirgemektedir bu kültürsüzlük çöplüğünün etki ve tesirinde yetişen çocuk ,cennetinin ayakları altında olduğu annesine of ,anne üff  anne gıcıksın anne, saçmalama anne gibi aşağılayan kitaplar ile değersiz kılmakta ve aile bireyleri arasında olması gereken bağları koparıp atmakla kalmıyor, biriyleri birbirinden uzaklaştırıyor ve bir olmalarını engelliyor.

Böylece ailenin sadece yapı olarak adı kalıyor ve mana bakımından mana ve anlamını tamamen yitirmiş oluyor hitap bakımından sözün çok büyük önem ve değerini olduğu noktasında sözün sahip olduğu önem aklımıza geliyor ve yüzyıllar önce yapmış tasarruf şarkılarından Yunus Emre’nin bu konu ile ilgili dile getirdiği beyit altına geliyor ve söz yerinde ise söze girmeksizin tam yeridir diye düşünerek sizlerle paylaşmanın ne kadar önemli olduğu söylemek isterim.

Söz ola kese savaşı ,söz ola kestire başı,söz ola oğlu ayı yağ ile bal ede bir söz.Söz vardır hiç sebep yokken insanların birbirlerini anlamak istememeleri ve birbirlerine tahammül edemeyişlerinden dolayı birbirlerine ettikleri sözlerden dolayı araları bozulur ve savaş çıkar Söz vardır ,bilip bilmeden ölçüp biçmeden kanuna ya da düzene karşı çıkmalarından dolayı hüküm giyerler. Sözde vardır ,insan hiç tanımadığı, bilmediği bir yere dahi

gitse o kadar ılımlı ve sevgi dolu konuşur ki hitap ettiği karşısındaki tüm muhataplarını adeta cezb eder ve bu bilinmeyen,tanınmayan yer kendisine aş,iş ve bark ve barınak olur .Söz de vardır hem söyleyeni hem de söyleneni muhatabı arasında öyle bir bağ oluşturur ikisi arasında deyim yerinde ise yağ ve balın ekmeğin üzerine sürülmesi ile birbirleri içinde nasıl eriyorlarsa. İkisi arasında böyle bir bağ oluşturur.

İşte insanın yüzyıllar öncesi dile getirdiği ve aralarında akrabalık bile olmazsa insanların birbirlerine karşı olan hitabet ve iletişimin temel kriterini oluştururken,bugün sözde bilim ve teknik,bilişim ve uzay çağında olduğu vurgulanan insan nasıl oluyor da yabancıların iletişimini bir yana bırakın da anne ve çocuklarının hitabetleri nasıl oluyor da kriterlere göre hiç ilerlemediği gibi adeta ibrenin en uç ve dip noktasında eksiye inmiştir.

Acaba bilim ve teknik ilerledikçe insanların birbirleri ile olan iletişim,paylaşım ve insani duyguları yerini mekanikleşmeye mi bırakıyor ve yaşanılanlar da bunu destekliyor ve kanıtlıyor niteliktedir. Bu konu ile birebir alakalı olduğunu düşündüğüm bir konu da halk ozanlarımızdan Aşık Veysel Şatıroğlu’nun bir dörtlüğüdür.

Ve bunu da konu ile alakalı olması münasebetiyle sizinle paylaşmanın yerinde olacağını düşünüyorum.

Tohum güzel,toprak güzel

Bana güzel,sana güzel,

Yavrusunu kucaklamış

Ana güzel,ana güzel.

Çoğalan ve devamiyet arz eden tüm varlıkların birer üreme metodu ile çoğaldıkları bir gerçektir. Ve her üremenin olmasının da temel şartı bir tohumun olmasıdır. Tohumlar her ne kadar farklılık gösterse de hepsi toprağa ekilme ile ve aynı su ile sulama ile büyümekte,yeşermekte ve olgunlaşmaktadır. Peki farklı olan bu tohumlar nasıl oluyor da aynı su ile varlıklarını sürdürüyorlar.

İşte tüm bitkilerde ve diğer canlılarda bu durum ve gerçeklik nasıl ise insanoğlu için de aynı gerçekliğini koruyor. Babanın tohumu ne kadar kaliteli olursa olsun tarla olan ve toprak mesabesinde olan annedir.

Ve anne hangi değerlere sahip ise yetiştireceği evlatları da sahip olduğu değerler ölçü ve çerçevesinde yetiştirip topluma ya olumlu yada olumsuz anlamda birer birey olmalarını sağlayacaktır.

Anne güzel ve anlamlı ise,insan için diğer tüm varlıklardan daha anlamlı,önemli ve güzel olmalıdır. Bunu da bellettirecek olan annenin verdiği temel öğreti ve eğitim olacaktır.

Ve tohum cihetinde evladın babaya vefa ve babalık hakkı gibi haklardan sevmesi ve saygı duymasını öğretmelidir. Aynı zamanda bu bilinci aşılattığı bireye bireyin cennetinin de kendi ayakları altında olduğu gerçeğini de öğretmeli ve böylece bireyi ilmi manada tam olarak pişmiş bir konumda yetiştirerek bu bireyin hem kendine hem de içinde olacağı topluma katkı sunması sağlamalıdır. Bu annenin en önemli vazife ve sorumluklarının başında gelir.

Aşık Veysel maddi anlamda ama olmasına rağmen bu gerçeği gördü, idrak etti ve dil ile de tasdik etti de; bilim uzay çağı olan bilim neden hala kör ve kendi gerçeğine bu kadar yabancıdır. İşte tam da bu noktada şunu belirtmekte fayda var. Bilim bunu görmeyecek kadar kör değil, ancak dinimiz, milletimiz ve vatanımız üzerinde geçmişten bugüne değin oyunları, plan ve projeleri olan toplum mühendisleri çıkarları, amaç ve hedefleri doğrultusunda emellerine ulaşmaya geçmişte birçok şekilde denediler, ancak aile bağları kavi, güçlü ve kuvvetli olan milletimizin gelecek ve istikbaline boyun eğdiremediler, gölge düşüremediler ve başarılı olamadılar.

Tüm bu uğraşlarına rağmen en son Çanakkale’de başarısız olan bu egemen güçler ve bunların Çanakkale’deki en üst düzey sorumlusu Churchill memleketi İngiltere’ye mağlup döndüğünde dünyanın en güçlü donanmasını kendisine tesis eden ağa babaları kendisini yerip;sen nasıl oluyor da üzerinde giyecek giysisi,menüsünde yiyecek yemeği ve düşmanı püskürtmek için ne silahı nede mühimmatı ve ordusu olmayan bir avuç Türk’e yenilirsin,diye sitem ederler.

Bunun üzerine Churchill; ben orda sizin dediğiniz gibi olan bir millet ile değil, Tanrı’nın kendisi ile savaştım der. Ve ekleme yapar. Siz ne derseniz deyin,ne yaparsanız yapın ancak bu milleti yenmeyi istiyor ve düşünüyor iseniz o zaman Türk kadınından haya(utanma)duygusunu almadığınız sürece onları asla ve katta yenemezsiniz der.

Evet biri bizi gözetliyor,izdivaç programları,dizi kültürsüzlük furyası ve çöplüğü ile magazin programlarının ünlü hayatlarının mahrem noktalarının gösterilmesi ve sürekli bunların ekranlarda olması ile manevi eğitimin yok edildiği,teknolojik aletlerin yerini aldığı aile içi sıcak sohbetlerin yok olduğu aile içinde her bireyin bir alete mahkum olduğu ve güya kendisi alete komut veriyor sandığı aletin kendisini an be an yönettiği günümüz şart ve olumsuz

etki ve tesirinde bir nebze de olsa bilinçlenmek, uyutulduğumuz kör kuyudaki uykudan uyandırılmak, idrak etmek, şorgulamak, ayırt etmek ve silkelenip özümüze dönmek adına tüm değerlerimizin adeta yerle bir edildiği, yok edildiği, yerle yeksan edildiği, evlenmelerin azaldığı, boşanmaların arttığı, evlilik dışı ilişkilerin özendirildiği ve dinimizin bizim üzerimizde kesin emri olan evleniniz ve çoğalınız emrine karşı gelmek, evlilik dışı ilişki olan dinimizin yasaklarının içinde en şiddetle red edilenleri arasında olan zinaya rağbetin arttırıldığı son zamanlardaki mevcut durum ve düzene bir nebzede olsa dur demek adına özel Lokman Hekim Van Hastanesi yetkililerinin birincisini kendi personellerine verdikleri ve değişik birçok konuda bir evliliğin din, diyanet, toplum, sosyo-kültürel, hitabet, hukuk ve kişi hak ve özgürlüklerine varıncaya dek çok geniş bir yelpaze ve perspektiften ele alınan ve her konunun uzmanlarınca örnek ve Özel Lokman Hekim Van Hastanesinden Tıbbı Ve Cerrahi Müdahale Dışında Topluma Manevi Tedavi Neden Evlilik Okulu?

Özel Lokman Hekim Van hastanesinin düzenlediği evlilik okulu eğitimi sonunda eğitim konuları ile ilgili soru cevap şeklinde ve adeta sohbet havasında tamamlanan eğitimin sonunda kursa katılan kursiyerlere katılım sertifikası verildi. Sertifikasyon programında kursiyerler belgelerinin yanı sıra birde evlilik okulunda anlatılan konuların içinde yer aldığı birer kitap seti de verildi. Evlilik okulu ile toplumun sosyal olarak kanayan bir yarasına çözüm arayan eğitim de aynı zamanda kitap setinin dağıtılması ile de toplumumuzda çok az sayıda olan kitap okuma alışkanlığını kazandırmak gibi temel bir amaca daha da eğitimde yer verilmesi eğitime daha da büyük bir önem kattı.

Böylece toplumun eksik olduğu ve kanayan iki yarasına birden değinilmesi ve yerinde çözüme kavuşturulması için gereken gayretin sarf edildiği eğitim kursu her yönü ile anlam ve mesaj dolu olması ile amacına tam olarak gereken hizmette bulundu diye düşünüyorum.

Ayrıca kitap seti ile Lokman Hekim Van hastanesi toplumun sosyo-kültürel olarak kanayan iki yarasına manevi bir müdahale ile yerinde teşhis ve tedavi yaparak, sadece cerrahi ve tıbbı anlamda değil kendilerine gerek duyulan her alanda topluma hizmete hazır olduklarını ve bunu uygulayarak yerinde gösteren hastane yönetimine şükranlarımızı sunmayı bir borç biliriz. Sadece toplumun cerrahi sağlığı ile ilgili olmadıklarını gerekirse toplumun her türlü sağlığını tehdit ve rahatsız eden konularda toplumla omuz omuza oluşan sorunları hal edeceklerini verdikleri eğitim ve dağıttıkları kitap setleri ile yerinde uygulama alanı ile göstererek kanıtlamış oldular.

Evlilik okulu sonunda eğitimin sorumluları birincisini hastane çalışanlarına verdikleri bu kursun il geneline yayılarak verileceğini de dile getirdiler.

İlkini çalışanlarına uyguladıkları eğitim ve evlilik okulu kursunu ikinci etapta yakın bir zamanda halkın geneline hitap edecek bir yerde il geneline yayacaklarını da söylediler. İnşallah sosyolojik birer vaka ve hastalık halini almaya başlayan evlilik kurumu ve aile içi şiddet, olay ve tatsız durumlar ile yerel de başlatılan bu güzide çalışma yakın zamanda tüm topluma yayılır.

Ve tüm toplum bu nimetten faydalanmış olur. Bu eğitimin verdiği öğüt ve bu eğitimden çıkarılan ders ile toplum silkelenip özüne döner diye umut ediyoruz. Böylece bu yerinde, anlamlı ve önemli çalışmayı bize verdikleri için tüm çalışanlar adına Lokman hekim Van hastanesi yöneticilerine teşekkür etmeyi bir borç biliyor ve şükranlarımızı arz ediyoruz. Yola çıktıkları bu tıbbı ve cerrahi olmayan yarayı sosyal ve manevi yoldan teşhis ve tedavi etmekte başarılı olmalarını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.

Artık yabancı olmak için başka dili konuşuyor olmak, başka kültüre mensup olmak yada başka memlekette olmaya gerek yok. Artık bir evin içindeki aynı haneden oluşan aile bireyleri bile birbirlerine o kadar uzak ve o kadar yabancılar ki önce bunları yakınlaştırmak ve aynı dili konuşmalarını sağlamak lazım. Globalizm yada küreselleşmeyi kıstas olarak ölçü belirleyenler için ülkeler arası sınırlar kalkmış ve dünya tek bir kutup halini alacak şekilde değerlendirilip, dünya küçülüp adeta büyük bir köy halini alırken ülkemiz gibi gerek kültürel, gelenek, edebi, gerekse eğlence olarak üzerinde kültür emperyalizmi uygulanan ülkelerde ise aynı ülkede olan insanlar adeta aynı evde olan insanlar farklı gezegen insanları diye tanımlanacak kadar birbirlerine yabancılaştılar yada yabancılaştırıldılar.

Oysa sevgili tasavvuf şairimiz Yunus Emre’ye göre ise değil aynı evde olan insanlar, aynı ülkede olan insanlar; farklı ülkelerde olan farklı din, dil, ırk, renk ve kültüre mensup olan insanlar için bile gelin tanış olalım, işi kolay kılalım, sevelim sevilelim bu dünya kimseye kalmaz diyerek yer yüzünde olan tüm inanların ortak paydasının rotasını ne kadar güzel ve açık bir şekilde belirlemişti hem de yüzyıllar önce bunu fark etmiş ve dile getirmişti.

Peki şimdi sormak lazım bunca geçen zaman ve yüzyıllara rağmen bilim ve teknik bu kadar gelişmiş iken neden insanlar hala günden güne geriliyor ve kendini kayıp ediyor? Aradan geçen onca yüzyıllara rağmen biz ise bunun ne kadar uzağında olduğumuzu bu eğitim ile fark ettik.

Yine Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de Rum süresi 22/27 ayetlerde Yüce Allah yeri ve göğü yaratn rabbiniz olarak ben insanları farklı din,dil,ırk ve renkten yaratmam onların çatışması için değil,tanışıp kaynaşması içindir diyerek yine sevgili Yunus’un çizdiği çizgiyi gösteriyor iken biz hem dinimize hem de geçmiş ve tarihimize çok uzaktayız ve emredilenlerin tersini yapıyoruz ve bununla da neredeyse gurur duyacak duruma geldik. Aslında bu gerçekler ışığında şunu görüyoruz ki biz aslında dine ve tarihe uzak olmakla,kendimize uzakmışız.

Aynı zamanda Peyami Safa gibi bir edebiyatçımızda aynı şekilde aynı ilde olan değil,aynı mahallede olan değil,aynı evde olan bir ailenin bireyleri birbirine uzaklaştırıldı ve yabancılaştırıldı diyerek batılılaşmayı yererek bu gerçeği başka bir şekilde dile getirmektedir.

Batılılaşmanın olumsuz etki ve tesirinin insanımızı aynı şehirde değil,aynı evin içinde olanları bile birbirlerine yabancı ettiğini dile getirerek eleştirmektedir. Tüm bunlara rağmen biz bu gerçeğimizin neresindeyiz diye soracak isek aslında çok uzağında olacak kadar her an bize uygulanan gerek edebi,gerek film,gerek kültürel faaliyetlerle derin bir uykuya yatırılmış bulunmaktayız.

Bizi uyandırmak isteyeni de doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar misali,toplum dışlamakta ve kendine geleceğine gerçeğine adeta uyanmak istememezcesine diretmektedir. Biran önce yukarda izah ettiğimiz hem dinimizin gerek ve emirlerine hem de tarihi ışığımızın izlerine bakıp kendimize gelmeli ve silkelenip özümüze dönmeliyiz. Dileriz bu evlilik okulu ve kitap okuma alışkanlığının kazandırılmasına yönelik bu program bir başlangıç olur. Uyanmak ve özümüze dönmek dileklerimle esen kalın.uygulamalı anlatıldığı evlilik okulu çok anlamlı ve yerinde bir çalışma olmuştur.

Etiketler : , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank