content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

27 Eki

Önce Hac, Sonra Kurban (IV)

İslâm’da ilmin kaynakları, tatbiki iman ve ibadet dayanakları Ayet, Hâdis, İcma-i ümmet ve içtihat olup; Ülkemizde kurulu DİB ve benzeri kurum/kuruluşların, (Müslüman halkın rey, rıza ve muvafakati ile seçilmemiş olmaları nedeniyle) hüküm irsali, yorum ve içtihat’a hak ve yetkileri yoktur. Bu tür kurumlar, yerleşik İslâm ümmetinin ibadet, mâbed, imar, inşa, idame ve ihyası ile namaz kıldırma memurlarının idaresi gibi muamelat işlerini tedvir vazifesi ile kaimdir.

Müslümanlıkta, İsa ve Musa şeraitlerinde olduğu gibi bir ruhban sınıfı yoktur.

İcma-i ümmet ve içtihat hakkı bizatihi Müslüman ahali, âlim ve ileri gelen müminlere aittir. Dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığı adına her hangi bir kişi çıkıp da: Mübarek Kurban bayramında “kurban kesilir” veyahut da “kestirmeyiz” deme hakkına sahip değildir.

Tıpkı başörtüsü konusunda ayet, hadis dışında tek bir kelime edemeyeceği gibi; Amir zat, siyaset, Hükümet, tarikat ve cemaat baskısı, tasallutu olmaksızın; Hak rızası için, adalet ahlâkı ve faziletle ümmeti temsil eden  müminlerin reyi ile tertip ve teşekkül edinceye kadar!..

Dönem itibarıyla, muharref şeraitle yönetilen Hıristiyan ve Musevi/Yahudi yönetim unsurları tarafından İslâm âlemi, Müslüman ülkeler ve halkları adeta bir hasım ve düşman olarak algılanmakta;, Başta Irak ve Afganistan olmak üzere pek çok İslâm ülkesine tasallut, işgal ve tecavüz edilmiş bulunulmaktadır.

Yanı sıra, Müslümanların ağırlık, yoğunluk ve çoğunlukta olduğu ülkelerin hiç birisi hâkim, hükümran, özgür ve bağımsız değildir. Fakirlik, cehalet ve geri almışlık; Düne kadar dünyayı peşinden sürükleyen Müslüman ülke ve halkların önde gelen sorunudur.

Bunun başlıca nedeni:

Müslümanların insan hakları, adalet ahlâkı, eşitlik ve hukukun üstünlüğü ilkelerinden sapmış; Ticaret ve siyasette fazileti terk etmiş; Kur-an’ı Kerim’in emir ve yasaklarını bir kenara itmiş, gözden çıkartmış ve tefessüh etmiş, gaflet ve dalalet içinde “batı bataklığına” batmış olmalarından kaynaklanmaktadır.

Sebep:

Mezhepçiliğin hâlâ ön plânda tutulması ve içtihat kapılarının açılmamasıdır. Oysa zaman, ittihad (işbirliği) ve tevhid (birlik) zamanıdır. Bu nedenle İslâm da içtihat kapısı asla kapatılamaz, kapalı tutulamaz. Çünkü İslâm dininin güncelliğini, güzellik, tazelik, sadelik, asra önderlik ve kamu vicdanına istikamet kazandırması dirilik ve zindelikle mümkündür.
Bu imkân ise ancak içtihat kapılarının açık olması ile kabil ve mümkündür.

Örneğin, Şiiler hiçbir zaman müçtehitsiz kalmadıkları içindir ki, her çağda hâsıl olan sıkıntı ve sorunlara çareler, çözümler üretmiş ve uygulamışlardır. Buna mukabil Sünnilerde (ehlisünnet ve-l cemaat mezheplerinde) Abbasi halifesinin Memluklulara sığınmasının akabinde Sultan Baybars'ın emriyle dört Mezhebin içtihadına bağlanmak şartıyla birlikte “bu yapılan içtihatların dışında” içtihat yapmak yasaklanmış ve bu yasak asırlar boyu süregelmiştir. Bu da ayrı ve önemli olay olup Ümmeti bağlamaması gerekir.
Keza, İmam-ı Gazali’nin benzer bir hükümle “bundan böyle içtihad kapıları kapanmıştır” demesi İslâm’a ve Müslümanlara bin yıldır çok büyük zararlar vermektedir.

İşin doğrusu:

Saltanat sahipleri, işgalci ve sömürgeciler, düzenlerini rahatça sürdürmek için, şeytanî bir kurnazlıkla, “İçtihat kapısı kapanmıştır.” hükmünü koydurmuşlardır. Öyle ki, mezhep içtihatları dokunulmaz tabular hâline getirilmiş; Kur-an’ın önüne geçirilen bu akaid (kural) ve içtihatların, tabii ki günümüz ihtiyaçlarını karşılaması mümkün değildir. Çünkü insan dünyayı tanıdıkça, yeni ihtiyaçları olmakta, sanayi ve teknoloji ilerledikçe, her alanda bilgiler değişip, geliştiğinden, daima yeni içtihatlara ihtiyaç duyulmaktadır.

Tıpkı kurban ve sair ibadetlerin uygulanmasında olduğu gibi…

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank