content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

31 Oca

O Bir Atatürk Sevdalısı “Etem Çalışkan” (I)

Etem Çalışkan (O Bir Ressam-O Bir Atatürk Sevdalısı-O Bir Kaligraf)

Onunla yıllar önce Tarsus'ta düzenlenen Uluslararası Kültür ve Sanat Festivali'nde tanıştım. Yıllarca hayranlıkla baktığımız en güzel Atatürk resimlerinin ressamı; okullarımızda, sınıflarımızda, dairelerimizde, işyerlerimizde duvarlarımızın olmazsa olmazları "Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi", "İstiklâl Marşı" gibi baştacımız, en önemli öğretilerimizi yazan ünlü hattat, kaligraf  Etem Çalışkan yanımda oturuyordu. Bizi tanıştıran olmadı. Kendi kendimize tanıştık. Hani derler ya tesadüf diye...Ben hayatta tesadüfün olmadığını işte bu anlarda öğrenmişimdir. Allah, güzel bir dostluğun sağlam temellerini atmak için bir fırsat vermişti bize.

Anadolu insanının sıcaklığı, dost canlısı olması, mütevazı kişiliği ile beni çok etkiledi Etem Çalışkan. Hele Atatürk sevgimi önce onun fırçasının ucunda sonra gözlerinde görmek çok güzeldi. İki Atatürk âşığı olarak o kadar kaynaştık ki anlatmak zor. Üzerinde Atatürk'e ait  gri- beyaz verev çizgili bir süveter vardı. Gözlerimi süveterden alamadım, Atatürk'ümün giysisi bu güzel insanda, bu büyük sanatçıdaydı. Süvetere dokunmak istediğimi, Atatürk sevdalısı olduğumu söyledim. Hatta onunla ilkokula başladığım yıl yaşadığım bir anımı paylaştım.

İstanbul'da Havuzbaşı'nda Çengelköy İlkokulu birinci sınıf öğrencisiydim. Öğretmenim; Mürüvvet Çalık idi. Dünyalar tatlısı, harika bir öğretmendi. Kendini işine adamış pırıl pırıl bir yürek, Atatürk, vatan , millet sevdalısı tam bir "Cumhuriyet Öğretmeni"  idi. 10-17 Kasım Atatürk Haftası nedeniyle bize Atatürk'ü öyle güzel anlattı ki ailemde benliğime işlenmiş olan Atatürk sevgim okulumda daha da güçlendi. O zamana kadar farkına varamadığım, anlayamadığım bir bilgiyi ondan öğrendim. Ben ölüm nedir bilmiyordum. O ana kadar yakınlarımdan hiç kimseyi kaybetmemiştim. Sevgili öğretmenim, Atatürk'ümün yıllar önce öldüğünü söyledi. O an isyan ettim içimden. Gözlerim doldu, dudaklarımı ısırdım, başımı önüme eğdim. Ağladığımı sakladım kendimce ...Gözyaşlarımı içime akıtmayı işte o gün öğrendim. Kötü haber -ki ben o gün duymuştum bu gerçeği- yüreğimi kanattı. Ölen insan, geri gelmezmiş hem...Offf!  Benim küçücük yüreğim nasıl taşırdı bu ağırlığı? Ders bitti, eve dönerken yolda ağzımı bıçak açmadı. Eve vardığımda gücüm bitmişti. Anneciğim kapıyı açtı, ablamla ikimiz içeri girdik, ben çantamı antreye fırlattım.Hiç konuşmadan odaya geçtim, kendimi yatağa attım. Üzerimde siyah önlüğüm, beyaz yakamla yüzüstü yattım, ağlamaya başladım. Artık içimdeki bütün gözyaşlarımı özgür bırakmıştım. Rahatlayamamıştım, bu kez tepine tepine ağlamaya başlamıştım. Çocukken çok hırslandığımda tepine tepine ayaklarımı yere vura vura ağlardım nedense. Anneme niçin ağladığımı içimi çeke çeke anlattım. "Atatürk ölmüş biliyor musun?" diye...Oysa Atatürk öldüğünde annem 4-5 yaşlarındaymış, o günü yaşadığını hatırlayamıyordu bile. Benim gibi sonradan öğrenenlerdendi. Annem "Evet, Atatürk yeni ölmedi ki aradan çok yıl geçti." dedi. "Tamam, ama neden öldü? Bu kadar iyi biri ölemez, ölmemeliydi." dedim. Zavallı annem beni bu ölüm gerçeğine alıştırmak, 6-7 yaşlarındaki bir çocuğa bunu açıklamakta zorlandı. Akşamleyin babamın işten dönmesiyle yaram yine tazelendi. Şişmiş gözlerime bakarak neden ağladığımı sordu babam. Annemle birlikte anlattık. Babam de beni teskin etti. Atatürk'ümün öldüğü gerçeğine inandımsa da içimden bir ses hep "Ama neden?" diye yıllarca  inceden inceye seslenip durdu.

Atatürk sevgim çok derinlerdedir, öyle her rüzgârda yalpalayacak bir aşk değildir bu. Beni Etem Çalışkan hayranı yapan da başlangıçta bu sevgidir. Etem Çalışkan'la Tarsus etkinlikleri dışında karşılaşma olanağımız pek yoktu. Telefonla seyrek de olsa aramak, sesini duymak güzeldi. 4 Nisan 2009 Cumartesi günü kızımın düğünü olacaktı. Nikâh, düğün salonunda kıyılacaktı. Kızımın nikâh şahidi Etem Çalışkan olacaktı. Maalesef aynı gün İstanbul'da sergisinin olması nedeniyle bu projemiz gerçekleşmedi. Daha sonra anlattığına göre yine de nikâha gelme kararı almış fakat bize ulaşamamış. Son iki yıldır Tarsus etkinliklerine katılamadığım için Etem Bey'i de göremez olmuştum. Telefon değiştirdikçe kayıtlı numaralarımın pekçoğu silinmişti. Bu telefon numaralarından biri de Etem Çalışkan'a aitti.

Bu yıl 4. sü düzenlenen Çukurova Tüyap Kitap Fuarında ben de Çukurova Edebiyatçılar Derneği standında kitaplarımı imzalıyordum. Kızlarım Sena ve Seda da ellerinden geldiğince yanımda olmaya çalışıyorlardı. Hergün kısa süreli de olsa fuara uğrayıp bana destek oluyorlardı. Fuarın 2. günüydü. Kızlarım sevinçle yanıma yaklaştılar. "Anne, kimi gördük inanamazsın!" dediler. Fuar dolayısıyla pekçok değerli şair, yazar buradaydı. Bir kısmıyla da ailece tanışıyorduk. Doğrusu kitap fuarı olunca aklıma şair ve yazarlar geldi. " Etem Çalışkan burada!" dediler. Hemen yanına gittik. Kucaklaştık, sanki ailemden biri gibiydi. Fuar süresince çok yoğun çalışmaları olduğu halde yanıma sık sık uğradı, ben de onun bulunduğu Tarihi Kız Lisesi bölümüne her fırsatta uğradım. Kız Lisesi benim yıllarca Türkçe- Edebiyat öğretmenliği yaptığım ve emekli olduğum okulum olmanın dışında annemin,Behiye teyzemin (annemin amcasının kızı), Fahriye halamın mezun oldukları Adana'nın en eski liselerinden biri...Seda'nın nikah şahidi olamamıştı; bari mutluluğuna şahit olsun diye yemeğe davet ettik. Akşam beni fuardan alıp evlerine getirdiler. Etem Bey'i de alacaklardı ama son anda  proğram değişti.Yerel bir TV kanalında canlı yayına davet edildiği için saat 22.00'de program biter bitmez onu Can ve Seda alarak evlerine getirdiler.

Etiketler :

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank