content
19 Eki

Nerde O Eski Seller?!

Yağmur rahmettir. Akıl da nimettir. Haliyle, aklın kıymetini bilmeyenden rahmeti idrak etmesini beklemek, tabii pek de akıl kârı bir şey değil. Aklı olan ve bunu kullanana söz söylemek zâiddir. Aklı olmayana zaten her muafiyet ihsan edilmiş, bizim sözümüze ne ihtiyacı var!. Aklı olup da onu paketleyip rafa kaldıran güruha da yapacak bir şeyimiz yok. Hani Maraşlıların dediği gibi; "oğlum akıllı malı neynesin, oğlum deli malı neynesin". Gelgelelim; aklı olan,

onu kullanmakta bir beis görmeyen, fakat belki kullanım kılavuzunu yeterince özümsemediği için veya başka sebeplerle zaman zaman akla ziyan işler yapabilen sahih niyetli hata erbabı için bazı şeyler söylemek faydalı olabilir

Şimdilerde dünyanın birçok yeri ile ülkemizde de daha sık karşılaştığımız şiddetli sağanak yağışların sebep olduğu sel ve su basma hadiseleri geçenlerde bizim çarşılarda da sıkıntıya sebep oldu. Kimi yetkililere veryansın etti, kimi sessiz kaldı, kimi faturayı kadere havale etti. Belediyenin kusurlu olduğunu düşünenler de sorunun kaynağı olarak daha ziyade altyapının, tahliye sistemlerinin yetersizliği üzerinde durdular.

Belki çok genç olanlar hatırlamaz, şiddetli yağışlardan kaynaklanan sel dediğimiz hadise eskiden de vukua gelirdi. Ağaçların kökünden söküldüğünü, nehir yataklarının taştığını, neredeyse tabiî mecrasında veya kendine seçtiği geçici mecrada akan her suyun boz-bulanık çamur şeklinde aktığını biliriz. Ceyhan nehrinden, Körsulu'dan traktörler dolusu, -haşa huzurdan- eşşek yükleriyle kışlık odun toplandığını biliriz. Amma velâkin o zaman sel belki kaderdi ve istisnai haller dışında şehirde yaşayanlar için de şimdiki gibi sıkıntılara sebep olmadan vız gelir tırıs giderdi.. Şimdi başka birşey oluyor. O şeye biraz bakalım..

Maraş'ta imarın kuzey/kuzeybatı istikametine dümen kırdığı yıllarda, gelip gittikçe şunu gördüm: Malum o bölge bağ-bahçe ve zeytinliklerle kaplıydı. Memlekete geldikçe yeni yapılan apartmanların bahçelerinde, inşaat sırasında iş makinelerinin gazabına uğramaktan her nasılsa kurtularak kefeni yırtmış tek tük zeytin ağaçlarının da birçok bina yönetiminin "lüzûmuna binâen" aldığı kararla kesilip yok edildiğini görüyor ve içim kararıyordu. Hatta o yıllarda zamanın belediye başkanına ve Ziraat Fakültesine bundan duyduğum rahatsızlığı yazılı olarak da iletmiştim. Bu yetmedi, çoğu binanın bahçe olarak ayrılmış açık alanları, 'pek sevgili otomobillerimizin ayakları çamurlanmasın' diye 'gömgöv' betonla kaplandı.

Altyapıda proje/uygulama hatası var mıdır, yok mudur onu bilemem, zira elimde veri yok. Şehir içinden geçen dereler ıslah edilirken gırtlağı sıkılmış mıdır, hâkezâ o konuda da sahih bilgi sahibi değilim. Velev ki bu iki hususta bir hata/ihmal sözkonusu değilse bile can sıkan sel hadiseleri ile bundan böyle de karşılaşmamız pek muhtemeldir. Yukarıdaki paragrafta yer verdiğim gözlemleri bu tahminle birleştirecek olursak;

Yağmurun sel ile neticelenmesinin en temeldeki sebebi gökten gelen rahmetin yerle buluşamamasıdır. 'Yer'den kasıt 'toprak'tır. Biz bu buluşmayı betonla metonla engellediğimiz müddetçe o rahmetin gazabını bekleyebiliriz!..

Mesleği buna müsait olanlar bilir, toprak yahut çim zeminle, taşın, betonun yağmur suyunu emme kabiliyeti arasında 'betonla toprak kadar' fark vardır. Toprak tarafından emilmesine engel olduğumuz her yağmur damlası, diğer ifadeyle toprağın sinesine layık görmediğimiz her rahmet damlası yol tahribatı, sel tahribatı, mal tahribatı şeklinde ayağımıza dolaşacaktır. Üstelik Maraş'ta yaşananlar babında söylersek, o selin, toprağın yağmura açlığının âzami seviyede olduğu mevsimde yaşanmış olması yeterince manidardır.

Yazının başında zikrettiğim, aklını kullanma iradesini elden bırakmayanlara bir kere daha hatırlatalım; zeytin ağacı şöyle dursun, tek bir maydanoz dalındaki küçücük birkaç yaprakcık bile birkaç damla yağmur suyunu kısmen üzerinde bekletir ve yere düşmesini geciktirir. Toprağın yahut çayır çimenin taşla, betonla farkını varın siz düşünün.

Sırf bu sebeple bile 'şimden gerû' şehirlerimizde yeniden bir "topraklaştırma kampanyası" başlatılsa yeridir. Hadi hep birlikte topraksız bir yeri topraklı yapalım, velev ki bir avuç miktarı da olsa.. Mendil kadar da olsa, bulduğumuz her toprakta herhangi bir bitki yetiştirelim, velev ki bir dal maydanoz bile olsa!.

Etiketler : , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank