content

31 Mar

Mülkünü Koruyamayan Devlet!

28 Mart tarihli Gerçek gazetesinde manşetten verilen çok önemli bir haber çıktı. Haberin özü şu: E–5 üzerinde Haramidere’ye inerken yolun sağ tarafında ağaçlıklı büyük bir alan var. Meğerki burasının tapusu maliyeye kayıtlı hazine arazisiymiş; yani devletin. Devletin buradaki mülkü 180 dönümmüş. Talan edilen bu arazi, 60 dönüme düşmüş.

Beylikdüzü eski Kaymakamı Yusuf Odabaş, “Büyük bir bölümünü yemişler. Kalan kısmını da elden kaçırmamak için sahte evraklar hazırlandığı yetmiyormuş gibi, devletin ilçedeki en üst düzey temsilcilerine bile gözdağı vermişler” diyor.

Gazete, önemli bir habercilik başarısı göstererek böyle yazıyor.
Ata da haberi köşesine taşıyarak işledi.

Bu öylesine önemli bir konu ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni tanımanın en kestirme yollarından birini oluşturmakta. O ceberut devlet, o güçlü devlet, o anlı şanlı devlet nasıl olurda kendi mülkünü koruyamaz? Bir çakıl taşı dahi vermemek için savaş tehditleri savuran bu devlet, elindeki çakıl taşlarının işgalini nasıl görmez?

Tapulu arazisini koruyamayan bu devlet, bu ülkeyi nasıl koruyacak?

180 dönümlük arazinin 120 dönümünün işgalcileri kimler? Şimdi geriye kalan 60 dönümü işgal etmek isteyenler kimler? Bütün kayıtlar devletin elinde var! İlçemiz mülki amirinden, yetmiyorsa İstanbul valisinden veya ilgili bakanlıklardan açıklama bekliyoruz.

Anlaşılan o ki, bu işgale karşı duran kaymakam da tehdit edilmiş. Hele bakın, hele!

Ata’nın yazısında da dediği gibi, gecekonduları biber gazıyla tahliye eden devlet, üç-beş arazi işgalcisiyle, birkaç tetikçisiyle baş edemeyecek öyle mi? Haklarını talep eden veya protestolarda bulunan göstericileri acımasızca darmadağın eden polis teşkilatı, birkaç mafya bozuntusuyla mı başa çıkamayacak?

Kaymakam, ilçenin üst düzey yöneticilerinin tehdit edildiğinden söz ediyor. Haydi, görelim sizi devletin ilgili organları, soruşturma açsanıza!

120 dönümü iç eden işgalciler, kalan 60 dönümü de işgal etmenin kılıfının hazırlığını yapıyorlar.
Bu hazırlık, tek başına yapılmaz!
Tek başına zina olamayacağı gibi, devletin kaynakları da tek başına iç edilemez!

Beylikdüzü’nün en iyi yerinde 60 dönümlük bir arazi var. Devlete ait ve yüksek rant getirisine sahip (Belki yüzlerce milyon TL) bu arazinin işgali, devletin ilgili organlarıyla işbirliği yapılmadan mümkün mü? Çünkü bu bir hırsızlık, kaçakçılık veya dolandırıcılık değil ki, vatandaş, devlet görevlililerini atlatmış olsun. Bu basbayağı bir arazinin üzerindeki yapılaşma. Oraya koca koca binalar dikilecek, devlet de bunu görmeyecek; olacak iş mi? Oranın tapusu, imarı, inşaatı, ruhsatı vs. bir yığın işlem, devletin ilgili organlarınca yapılmak zorunda. Bu işgalciler, bütün bu organları kandırarak, atlatarak mı inşaatlarını yapacaklar?

Haydi canım sende!
Ama isterlerse yaparlar. Bu ülkenin geleneğinde, işi kitaba uydurmanın devasa bir birikimi var!

Mülkünü koruyamayan devlet olmaz!
Ama kaynaklarını çar çur eden, peşkeş çeken devlet olur!
Kamu kaynaklarını talan edenler, bu işleri tek başına yapamazlar!
Bir de kamu kaynaklarını talan ettirenler vardır!
Edenlerle ettirenlerin ‘zinasından’ çürümüşlük, kokuşmuşluk, adaletsizlik doğar!
Devletin organlarında insanlar var ve devlet, hükümet tarafından yönetilmekte. Bu organlardan kimileri veya yürütmedeki kimi siyasiler, toplumun küçük bir kesiminin haksız zenginleşmesine yataklık yaparsa orada adaletten, insan haklarından söz edilebilir mi?

İşte Beylikdüzü’nde bir arazi ve devletin pür-meali…
Sonra adaletten, haktan dem vurulacak öyle mi?

Beylikdüzü’ndeki bu arazi meselesi, bu ülkede devletin demokratikleşmesinin neden istenmediğine dair çok önemli bir veri oluşturmakta!

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank