content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

04 Oca

Mod’a Endekslenmiş Modüler Yaşamlar

Hipotezi (önsav) yanlış kurduğumuzda gerçeğe ulaşmak da mümkün olmayacaktır. Ha, herkes kendine göre bir “doğruya” ulaşabilir, herkesmasanın

neresinde oturduğuna göre bir doğru açı yakalayabilir. Ama bu doğru ne kadar gerçektir? İşte bunu test edecek araç gereçlerde de anlaşmazlık çıkınca çözümsüzlük de mutlak oluyor. Ki, çözümü başka iklimlerin ve kültürlerin araç ve gereçleri ile test edenler kendi gerçekliklerine varamazlar. Üstelik başka iklim ve kültürlerin önermelerini öneri olarak baz alan toplumlar,  çözümsüzlüklerini=> çelişkilerini=> çatışmalarını da kendi gerçekliklerini anlamalarına katkısı olmasa da yaşamak zorunda kalacaklardır. Başkalarının döşediği yolda yürüyenler, başkalarının vardırmak istediği hedeflere kadar gidebilirler. Daha da kötüsü, hipotezi başkalarının elindeki araçları ile test etmeye çalışanlar, illa ki kendi gerçeklerini bulmada yanılacaklarıdır. Misal, ABD’deki AB’deki sosyal ve siyasal araştırmalarla Türk toplumunu anlamaya, sorunlarını çözmeye çalışmak II. Dünya Savaşı sonrası Türk toplumunu kısır döngüler etrafında dönen, hedefsiz bir kitleye dönüştürmüştür. (Çok iddialı oldu galiba, neyse dogma değil ya tartışılabilir, fazlası çıkarılır, eksiği tamamlanır..) Yönetimi ele geçiren güçler, iktidarlar sorunları çözümde araç olarak iki bin yıldır dini/mezhebi aidiyet duygularını kullanmışlardır. Son ikiyüz yıldır ise buna etnik aidiyet duygularını ilave etmiştirler.

 Siyasal ve sosyal konjonktüre göre, bu iki aidiyetçilikten birinin dozu artmış, diğeri azalmış veya her ikisi de artmıştır. Ama birileri, yönetimi ele geçirenler, daha doğrusu, yönetilenleri yönetenleri ele geçirenler, gerçeğe ulaşacak araçların ekonomik temelli olduğunu biliyorlar.                

İktisadi kaynakları yönetim bilimlerinin (iktisat, işletme, ekonometri vs.)yeterince gelişmediği ilk sanayi devriminden (18.yy) 20.yy son çeyreğine kadar, ekonomik kaynaklar üzerindeki “mülkiyet hakkı” üretim ilişkilerini belirlemiştir. Üretim ilişkilerinin belirlediği “işbirliği/çatışması” ve “iş bölümü/bölüşümün”ün türevi olarak da medeni ve ticaret hukuk, ardından, 20.yy’la girerken iş ve sosyal güvenlik hukuku şekillenmeye başlamıştır. 20.yy mülkiyetin “mutlaklığı”, “yokluğu”, “kamu yararı lehine nasıl/ne kadar sınırlandırılacağı” tartışmaları ve pratiğe uygulamaları ile geçmiştir (liberal,sosyalist,sosyal demokrat yaklaşımlar)

Bugün de, yönetilenleri yönetenleri ele geçiren güçler (küreselleşme), keza, dünyaya ekonomik ve sosyal sorunların çözümü için siyasal dini ve etnik odaklı çözüm önerileri (medeniyetler çatışması vs.) sunarken, aslında, bir çözümsüzlük etrafında dünya kamuoyunun (yönetilenlerin) yoğunlaşmasını sağlamakta; bu arada yönetilenleri yönetenlere (ulus-devlet yöneticileri) yeni ekonomik -ki bu kesinlikle mülkiyete dayalı değil- üretim ilişkilerinin gerektirdiği medeni, ticari, iş ve sosyal güvenlik hukukunu dayatıyor.

Bu yeni üretim ilişkilerinde mülkiyetin önemi yok. Üretimin, şöyle diyelim, siparişinden dağıtım kanallarına ve tüketicinin yönlendirilmesinden, tüketiciye sunulmasına kadarki süreçlere müdahil olabilmek önem kazanıyor. Tüketici aynı zamanda üretici olduğu için, asıl önemli olan bu süreçteki katma değerin nasıl ve ne oranda paylaşılacağına karar vermek, işte bu yeni üretim ilişkilerinde asıl öne çıkan bu oluyor. Mülkiyet seyyal olmadığı için onu temsil edecek seyyal araçlar (hisse senetleri) ve ekonomik süreçlere müdahale edilecek araçlar (banknot) bu yeni üretim ilişkilerinde önem kazanıyor. Mülkiyet sahipleri oyunun kurallarına uymadığında, çıkarılan finansal krizlerle de mülkiyetin el değiştirmesi sağlanıyor. (Hep siyasal komplo teorileri üretilecek değil ya bu da ekonomik komplo teorisi..)     Şimdi bu ekonomik ilişkiler yumağı anlaşılmadan bizim Türkiye’mizde de,

i) Ne Milli Görüş (milli ve maneviyatçı, devletçi) geleneğinden gelen bir siyasal akımın, hiç nazlanmadan, liberal siyasal ve ekonomik yasaları çıkardığını, 

ii) Ne burjuva demokrasilerinde, burjuva olmadan veya burjuva kulüpleri/lobileri tarafından desteklenmeden milletvekili olanların, bu destek bittikten sonra milletvekili emekli maaşına talim etmelerinin “mağduriyeti”ni,

ii)  Ne Türk, Kürt ve Alevi, Sünni ve diğer vatandaşlarının siyasal ve kültürel taleplerinin ekonomik alt yapı ile desteklenmedikçe anlamsız kalacağını, aksine birinin durumundaki olumlu iyileşmenin diğeri tarafından kendi aleyhine gelişecek bir süreç olarak algılanacağını, 

iv)  Ne iktidara gelip, yönetimine aday olduğu devlete muhalefet ederek prim yapan bir siyasal iktidarın, muktedir olduktan sonra (devletin vasilerinden kurtulduktan sonra) nasıl devletçi (siyasal anlamda) politikalara yöneldiğini, 

v)  Ne dün komşumuz olanların, bugün ulaştıkları siyasal ve ekonomik gücün “üstün yetenekleri ve dünyayı algılamaları” sayesinde olduğunu ve aramıza neden ekonomik/sınıfsal mesafelerin girdiğini, 

vi) Ne din adamlarımızın Türk kültürünü (dünyayı algılama yetisi,) Türklerin İslam dinini kabullünden başlatarak, bizleri ha bire Arap cahiliye dönemi adetleri ve evliya menkıbeleri terbiye etmelerindeki başarısızlıklarını,anlamamız mümkün olmaz.

Herkes masanın nerede bulunduğuna bakarak bu şıklardan bazılarını çıkarıp başka şıklar ekleyebilir. Lakin bir “mod”a endekslenmiş modüler yaşantımız hay-huy içinde tükenir de ne biz farkına varırız ne de ceviz ağacı..  03.01.2012

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank