content

03 Nis

Mesaj Bu: Türkiye Fren Yap, Aksi Halde…

Dünkü yaşanan hadiseleri nasıl okumalı? Mesela elektrik kesintisiyle, memur suçlarını soruşturan savcıya yönelik terör saldırısının aynı zamanda gerçeklemesi tesadüf müydü?

İki terörist adliyeye silah ve bombaları nasıl soktu? Bu süreçte onlara kim yardım etti?

Aslında bunlardan daha önemlisi, dün, Türkiye’ye kim, “fren yap, aksi halde mahremine girer ve seni karanlığa mahkûm ederim” mesajını verdi?

Bu sorular üzerinden bir zihin faaliyet yapmaya çalışalım…

Savcı saldırısının ‘Berkin Elvan’ üzerinden yapılması, toplumsal kamplaşmayı derinleştirmek gibi bir amaç taşıdığı açık. Ancak yeterli sebep değil.

Solcu dernek üzerinden, hükümetle avukatlar arasında bir “güvenlik-özgürlük” kavgası çıkarılmak, iktidar üzerinden de Türkiye düşmanlığı yapan medyayı kışkırtmak da ihtimallerden…

2011 yılında, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi avukatlar ile güvenlik görevlileri arasında arama arbedesi yaşanmış ve bu hadise, İstanbul Barosu’nca mahkemeye taşınmıştı. Baronun girişimi, avukatların X-Ray cihazı ile aranmalarının önüne geçilmesini sağlamış ve sonuçta teröristlerin avukat kılığıyla aranmadan adliyeye girmesinin yolu açılmıştı.

Bu ihtimallere, paralel soruşturmalarda hukuk çevrelerine geri adım attırmak, faiz-kur savaşında bir adım öne geçmek gibi pek çok ihtimali de eklemek gerek.

544Elektrik kesintisiyle neredeyse eş zamanlı olarak masum bir savcıyı saatlerce rehin tutup, güya müzakere yaparmış gibi gözükerek soysal medyadan görüntüler servis edilmesi ve hiçbir ahlakî sınır tanımaksızın pek çok gazete ve sitenin bunları yayın yasağına rağmen hemen kullanması iyi kurgulanmış biz tuzak…

İki eylemin zamanlaması, seçilen hedefleri, verilen mesaj biçimi ve yürütülen algı yönetimi, bir devletten ziyade, karmaşık ilişkiler ağı ve küresel aktörlerin elinin değdiğini gösteriyor

Hürriyet’in apar topar hiçbir delile dayandırmadan elektrik kesintisini “Türkiye'nin, Avrupa'nın enterkonnekte sisteminden çıkarıldığı için olduğu”nu iddia etmesi ve haberin bizzat Enerji Bakanı tarafından yalanlanmasına karşın, ısrarla vurgulanmaya devam edilmesi gizli bir ajandanın varlığını göstermez mi?

Zaman zaman çeşitli terör hadiselerinde gündeme gelen DHKP-C, gerçekte halen var mı? Yoksa bu isim “İngiliz anahtarı” ya da bir “maymuncuk” rolü biçilmiş bir hayalet mi?

Hatırlayın, DHKP-C’nin lideri Dursun Karataş, Almanya’da ve NATO’nun merkezinde yani Bürüksel’de yaşamış ve orada kanserden ölmüştü.

Bu cinayet örgütü liderinin ve mensuplarının, Türkiye’nin üyesi olduğu NATO’nun kalbinde korunmasına birde geçtiğimiz ay Türkiye’nin füze ihalesini Çin’e vermesini eklersek, terör hadisenin izahı biraz daha kolaylaşır.

Madem oldukça kullanışlı bir terör örgütünden söz ediyoruz ve madem devletin sinir uçları paralel çete tarafından işgal altında, o halde savcıya çekilen tetik, adlî makamların temizlik çabalarına karşı bir gözdağı hamlesi olabilir mi?

Savcıya yapılan muamelenin resminin yayınlanması, Türkiye’nin, iktidarın, hâkimlerin, milletin moralini bozmak için kurgulanmış bir senaryo…

Hadisenin merkez, paralel, ulusalcı, milliyetçi, solcu gazetelerin, yasağa rağmen resimleri alelacele sitelerine taşımaları, bugünkü manşetlerinde kullanmaları, insanî değerlerden ne kadar mahrum kaldıklarının bir göstergesi...

Bu eller ile tetiği çekel eller arasında bir fark olabilir mi?

Türkiye Cumhuriyeti halkı ve hükümetini hedef alan bu alçak iki terör saldırısında, “gazeteci” görünümlü pek çok kimsenin, terör ve cinayeti teşvik etme ve alkışlamasına ne demeli?

Bazılarının gemiyi azıya alıp bu alçak saldırının, Beştepe Külliyesi’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik yapılmasını isteyen twitler atmasına ne demeli?

Bu bize medyamızın içinde ne çok Türkiye düşmanı, terör sempatizanı, hatta mensubu olduğunu göstermez mi?

Unutmamak gerekir ki, İsrial’in kuruluş kararı alındığı gün, Selanik kökenli Sabetayistlerce İstanbul’da ‘Hürriyet’ adlı bir gazetenin çıkarılması;

İsrail başta olmak üzere küresel yapının sözcülüğüyle dolu bir maziye sahip olan Hürriyet ve kardeş kuruluşları ile -şirket ilkelerinde “İsrail'in çıkarlarını dünya üzerinde korumak” maddesi olan- Siyonist Axel Springer şirketinin ortaklığı;

Axel Springer A.G’ninde Almanya’da 1948’de faaliyete başlaması… Bunların hepsi mi tesadüf?

2009’da yaptığı ‘resmi’ beyanatta, Doğan Yayın Holding, birlikte çıkardıkları Hürriyet ile aynı zamanda Bild gibi Siyonist yayın organlarını yayınlayan Axel Springer’in yüzde 8,4’ünün Deutche Bank’a ait olduğunu açıklamış.

Peki, Deutche Bank kimin?

İsrail’in kuruluşunu finanse eden küresel baronlardan biri olan Rothschildlerin...

Ayrıca, Doğan Yayın Holding’in 2014’deki Genel Kurul Toplantı Tutanağı incelendiğinde, Deutsche Bank, Citibank, Investmen Trust Fund, City of New York Gruops Trust, NTGI-QM Comman Dailyall Cou Wor Ex-Us In Ma In Fule, Aquila Emerging Markets Fund, IBM 401K Plus Plan, The Board of Regents of The Univ Of Texas System, MGI Funds Plc ve Moon Capital Leveraged Master Fund Ltd. vs. vs şeklinde devam eden küresel bir ortaklıktan oluştuğu, resmi belgelerinde açık bir şekilde görülür. (Belge için bakınız)

Ne dersiniz, ‘her şey üst üste gelen tesadüfler’ deyip, kapatalım mı dosyayı?

Türkiye’ye iki görev düşüyor:

Bir: Şalteri indiren ve indirteni,

İki: Tetikçiler öldüğüne göre tetiği çektireni bulmak!

Unutmayın işbirlikçi, düşman ve katil her zaman en yakınınızda durur. Hatta o cenazenize bile katılmıştır. Mezarınızdaki “son dua”yı okuyan bile o olabilir.

O, her zaman ensenizde dolaşan bir hannastır.

Türkiye bunu hiç aklından çıkarma!

Etiketler : , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank