content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

30 Eyl

Leylâ

“Nasrettin hoca bir gün” diye başlayan fıkraları hatırlamayanınız yok gibidir. Mizahın edep ve iffet dairesindeki en büyük ustası Nasrettin Hoca´dır. Ama biz zaman içinde anlattıklarımıza bir kıymet atfettirmek için, onun olsun olmasın Merhum Hoca adına çok fıkralar uydurmuşuzdur. Bunların bazıları Hoca´mızın karakter ve ilmine ters düşen ve ondan sadır olmayacak ifadelerdir. Ama çok geçmeden bütün bu söylenenlerin ona ait olmadığı anlaşılmış ve artık kimse olur olmaz fıkralar uydurmamıştı.

Aslında bu kimin neyi en iyi yaptığının işaretidir. Bazen kendi fikirlerimizi başkalarına söyletiriz. Bunun inandırıcı ve etkili olduğunu düşünürüz. Tabiî kendimize pay çıkartmadığımız içinde mütevazı bir çehreye bürünmüş oluruz. Hepimiz Yunus´un mısralarını, Dadaloğlu´nun kahramanlığını, Koca Yusuf´un gücünü, velilerin büyüklüğünü ve daha birçok mümtaz şahsiyetin nevi şahsına münhasır vaziyetlerini anlatır hatta ilaveler bile yaparız. Hatta öyle ilaveler olur ki aslından ayrıt edilmez.

Çünkü her birinin kendine has özelliklerini nesep yoluyla değilse de, gönül iklimiyle tevarüs etmişliğimiz vardır. Çünkü aynı hissiyata sahibiz ve her birini seviyoruz.

Edebiyat tarihinde bize kadar ulaşıp kıymetini yitirmeyen vakalardan birisi de Leylâ ile Mecnun hikâyesidir. Bu hikâyeyi manzum olarak en güzel Fuzûlî kaleme almıştır. Her ferdimiz birer Leylâ ve Mecnun olmuştur bizim. Onların aşklarını saygı ve edep çerçevesinde karşılamış, günümüzde böyle aşların olmamasından yakınmışız çok zaman. Hem gıpta etmiş, hem bütün benliğimizde hissetmişizdir. Kısaca her birimiz birer Leylâ ve Mecnun namzedi olarak görmüşüz kendimizi. Onların bu hallerini kendi hislerimizle bir araya getirmiş, bir hayal dünyası olsa da aşklarını onlarla yaşamışız.

Şimdiki zamanın abuk subuk tarzda olan çapraşık münasebetlerin adına aşk denilmesi ve geçmişe ait aşk kıssalarını duyunca “O aşklar eskide kaldı” anlayışıyla yaklaştıkları bu konunun aslından ne kadar uzak olduklarının farkında değiller.

“Mumdan sandallarla ateş denizinden geçmenin” bile ifade edemediği bu kavram bu gün küçük büyüğün dilinde neredeyse asli mânâsını kaybetmiş, başka bir kelime bulamadıklarından her türlü sapıklığın ve ahlaksızlığın adını aşk koymuşlardır.
Konumuz, bildiğimiz hikayelerde bir parça da kendimizi bulmaktır. Aslında bu kıssaları dinlerken saygıyla karşılık hayranlık duymuyor değiliz. Hele en olmadık zamanlarda söylenen sözlerin belagat ve fesahat yönünden mükemmel olması bizleri bir kere daha hayrete düşürmektedir. Ve zamanla unuttuğumuz ve bir bütün olarak aklımızda tuttuğumuz bu kıssaları anlatırken de ilave etmiyor değiliz. Hani derler ya “ Vaka aynı ama rivayet muhtelif.” Bu sebeple gönül dünyamız bu tür konulara yabancı değildir.

Özellikle Leylâ ve Mecnun kıssasını Fuzûlî´den okumamak hazin bir durum. Çünkü bu kıssanın en güzel şekilde 16´ıncı asırda kaleme almış fakat lisanımızı ve birçok değerlerimizle birlikte kaybettiğimiz için anlama zorluğu çekiyoruz. Yine de farklı yazarlardan bir çok defa okuduğum bu hikâyeye herkes bazı ilaveler yapmış. Fakat bu ilaveler hikâyenin aslına zarar vermemiş olması dikkati şayandır.

Leylâ ile anlatacaklarımız burada bitmez elbet. Zaman içersinde sizlere sıkça Leylâ´dan bahisler açacağız. Çünkü Leylâ anlatılmakla bitmez. Son olarak bir kıssa ile yazımız nihayete ersin.

Bir gün tenhada Mecnun´u tanımayanlardan birkaç kişi Mecnun´a sormuşlar. Sen kimsin? Mecnun cevap vermiş: Leylâ…

Hey garip adam! Leylâ kız ismi. Sen nasıl Leylâ olabilirsin?

Mecnun: Leylâ hem soru hem cevaptır. Şayet ben Leylâ değilsem kimim peki?

Anlaşıldı sen bir garip âşıksın. Galiba aradığın Leylâ. Ama boşuna arıyorsun. Sen zaten Leyla´yı bulmuşsun.

Kimse bana sen kimsin diye sormasın. Nasıl cevap verebilirim ki?

Ah Leylâ…

Not: bu kıssa Leylâ ile Mecnun kıssasında yoktur.

Etiketler : ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank