content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

14 Ağu

Küresel Günah

“Dünya; kötülük yapanlar değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir.” der Einstein.

Asrımızda sürekli olarak küresel ısınmanın tehlikeleri ve alınabilecek tedbirler üzerine makale, tez vs. bilgi, belge ve kitap yayınlanmaktadır. Küresel ısınma devam ettikçe de yazılmaya devam edecektir. Malumdur ki küresel ısınma dünyanın başlı başına bir sorunu olmakla beraber, verdiği ve vereceği zararlar doğrudan doğa ile ilintilidir.

Kâinattaki ilişkilere baktığımızda var olan ilişkilerden iki tür ilişki bariz bir şekilde gözlenebilir/görülmektedir. Bu ilişkilerden birincisi insan-doğa, ikincisi ise insanların kendi aralarındaki insan-insan ilişkisidir.

İnsani mantık ve değer yargıları ile bakıldığında, doğa, insan paralelinde olduğu müddetçe önem kazanmaktadır. Başka bir ifade ile insan-doğa ilişkisinde doğa, insanlar için fayda sağladığı müddetçe önem arz eder. İnsan olmayacaksa doğanın ne gibi bir önemi olabilir ki?

Evet, doğanın fayda sağlaması için küresel ısınmanın önü kesilmeli ve bu bağlamda yapılan çalışmalar takdir edilmeli! Buna karşı değiliz...

İnsan-insan ilişkilerinde ise, bireyler ve dolayısıyla bu bireylerden oluşan toplum ve güçler insanlığa faydalı olma gayretinde (paralelinde) olduğu müddetçe önem kazanmaktadır.

Peki, insanı ve insaniyeti derinden alakadar eden, insanlığı ciddi bir şekilde yıkıma götüren “küresel günah” karşısında acaba neden umursamaz bir tavır takını/yoruz/lıyor?

İşte bu noktada, doğadaki yıkım ve insanlardaki yıkım üzerine bir karşılaştırma gereği duydum.

İnsan ile değer kazanan bir şeyin (doğanın) yok olmaması için küresel güçler birleşip dernekler vb. sivil toplum örgütleri kurdurup önlemler almaya çalışıyor da, neden bizzat insanlığı tahrip eden “küresel günah”ın önlenmesi için kimsenin kılı kıpırdamıyor?

Yoksa birileri bu küresel ısınmadan rant mı elde ediyor?

İnsan-doğa ilişkilerinde önemle üzerinde durulan ve insansız hiçbir önem arz etmeyen doğa karşısında önemli olan insan, nasıl oluyor da insanlığı ve insanları yıkıma götüren “küresel günah” gibi büyük bir sorunu gündeme almaz, ikinci plana atılmak suretiyle önemsizleştirilir ve önemsenmez?

Konuya islami bakış açısı ile bakılırsa; bir insan bir kâinatla eşdeğerdedir. İslam, bir insana yapılan olumsuz şeyleri kâinata yapılmış sayar. Hatta bir insanı öldüreni bütün insanlığı öldürmüş sayan, Kur’ani hüküm vardır. Kâinatın bir parçası olan doğaya bu kadar önem veriliyor, kâinatın yaratılış sebebi olan insan ise ikinci plana atılıyor. Bu hayret verici bir durum değil midir?

Bu gün hümanizmi savunan gelişmiş öncü devletler insanlığı bir önceki günden daha kötü bir duruma getirmek için çaba sarf ediyor ve en elim verici tarafı da bunun farkında değiller. Hatta bazıları insanlığın faydası için çaba sarf ettiklerini iddia ediyorlar.

İnsanlığın ne halde olduğu ortadadır.

İnsanlık bir tarafta kan içinde yüzmektedir. İşte Halepçe, Filistin, Çeçenistan, işte Irak ve diğer orta doğu ülkeleri. Başka bir tarafta ise kan, açlık ve adaletsizlik çukurlarında boğulmak üzeredir insanlık. İşte Afrika, Somali, Afganistan, Pakistan işte Türkiye ve Mezopotamya ortadadır.

Ve her nedense bu kötü durum, bir insanı bir kâinata eşdeğer tutan İslam’ın hüküm sürdüğü coğrafyalarda yaşanıyor. Bu ayrıca düşündürücüdür.

Bir ağaç için neredeyse kan dökmeye hazır olan şeytani ruhlarını meleki yüz ile kamufle eden otoritelerin gözü önünde ve bilgisi dâhilinde insanlar hatta insanlık katledilirken, hiçbirinin kılı bile kıpırdamıyor. Bir canın bir fidandan daha değersiz hale getirildiğinin göstergesi olarak klişeleşmiş olan “bir fidan bir can” sözü karşımıza çıkmaktadır.

Peki nedir bu küresel günah?

Küresel günah/iktidar; güç olma veya dünyayı yönetmeyi elde edebilmek yolunda her şeyi mubah görme duygusu/algısıdır.

Malumdur ki asrımız bu olgu yüzünden birçok sıkıntı yaşamaktadır. Çünkü sıkıntılara değil de sıkıntıların sebebine bakma erdemine vakıf olanlarca görülmektedir ki mevcut savaş, açlık ve geri bırakılmışlığın temelinde dahi bu günah yatmaktadır.

Savaşan taraflar zayıf olacak ve bu günah sahiplerine aç bırakılmak/kalmak suretiyle muhtaç olacak. Böylelikle tüm değer yargıları ayaklar altına alınacak seviyeye getirilecek ve değerleri bırakılmayanlara istediklerini yapabileceklerdir.

Hatta o kadar düşecek ki değer yargıları, kardeş kardeşi öldürebilecek, onlar istedi diye. Düşünün/hayal edin; bir toplum/devlet, değer yargıları formatlanmışsa şayet ne hale gelecektir.

Mevcut güç odakları, iktidarlarına yarayan savaşların davam etmesine “bu iç meseleleridir” maskesi altında göz yumacak yani; istedikleri yerde savaşı onlar çıkartıp ve “bu iç meseleleridir” deyip, bu savaşa hunharca sırıtarak göz yummaktadırlar. Oysa istemedikleri yerde çıkan kargaşayı ise fırsat bilip; insanlık kisvesi altına sığınarak hemen müdahil olabilmektedirler.

Evet, olaylara değil de sebeplerine bakma yetisine sahip olanlar bunun farkındadırlar.

Bu “iktidar olma” veya “dünyayı yönetme” duygusu, ferdi ve toplumsal günah tanımından çıkıp “küresel günah” tanımına girmektedir zannımca. Bunun için bu günaha sadece bireyler, toplumlar değil ancak ve ancak “küresel bir refleks” ile karşı konulabilir.

Hristiyan'ı, Yahudi'si, Müslümanı ve hatta Ateist'i bir paydada birleşmeli ve bu paydayı koruyabilecek bir reflekse sahip olmayı başarmalılar...

Sonuç olarak tüm sorumlulara şunu sormak isterim; ajandanızda, çare bulunması gereken sorunların başında, insan için yaratılmış olan doğanın bozulmasına neden olan küresel ısınma mı var yoksa bizatihi insanı ve insanlığı bozan “küresel günah”mı var?

Acaba hangisi ilk sırada ve ilk sırada olması gereken hangisi? Daha da önemlisi böylesi bir günahın farkında mısınız ve bu günahı ve onu işleyenleri tanıyor musunuz?

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank