content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

13 Mar

İstiklal Marşı Kimin Marşı?

Bilindiği gibi 1921 yılında Milli Eğitim Bakanlığının düzenlediği “Milli Marş” yarışmasına 724 şair katılır. O sırada Milli Eğitim Bakanı olan Hamdullah Suphi (Tanrıöver) bunların hiçbirisini beğenmez. Yakın arkadaşları aracılığı ile Mehmet Akif’in (Ersoy) de bir şiir yazmasını ister. Mehmet Akif ise, Bakanlık tarafından ilan edilen “ödülü almamak kaydı ile” yazdığı şiiri teslim eder. 12 Mart 1921’de Hamdullah Suphi Bey, TBMM kürsüsünde Mehmet Akif’in yazdığı şiiri okuyunca bütün milletvekilleri beğenerek ayakta alkışlarlar. O gün TBMM’nin aldığı kararla Mehmet Akif’in yazdığı bu şiir, “Türkiye’nin Milli Marşı” olarak kabul edilir. 1982 Anayasasında da değiştirilemez ve değiştirilemez Anayasa Maddeleri arasında 3. madde de “Türkiye’nin İstiklal Marşı” olarak yer alır.

İstiklal Marşı 1921’de yazılmıştır. Osmanlı dağılmış toprakları her taraftan işgale uğramıştır. Azınlıklar büyük umutlarla ne koparabiliriz diye isyan halindedir. Yunan işgali ise Ankara’ya kadar gelmiştir.

Sevr Antlaşması ile Türkiye neredeyse yok edilmek üzeredir. Millet bezgin, umutsuz ve çaresizdir. Osmanlı başkenti ise İtilaf Devletlerinin işgali ve denetimi altındadır.

Mehmet Akif tek kelimeyle Müslüman birisidir. Bütün sorunların İslam’ın kuralları içinde çözülmesi gerektiğini savunmaktadır. Genel olarak İttihad-ı İslam diye bilinen İslamcılık akımının en çok tanınmış temsilcisidir. Onun bu fikri yapısı yazdığı İstiklal Marşı’nda da görülür. Lirik/hamasi bir şiirdir. Dörder mısra olarak (son kıtası beş mısradır) on kıta olarak yazılmıştır. İlk iki kıtasında muhatabı bayraktır. Milletin varlığı ile birlikte ebediyen var olacağını anlatır. Üçüncü ve dördüncü kıtalarda millet adına konuşur. Hürriyet aşık, ve imanıyla Batılıların maddi üstünlüklerinin alt edileceğini anlatır.

Beşinci ve altıncı kıtalarda muhatap askerdir. Yurdun herhangi bir yer olmadığı, onun uğruna ölenlerle “vatan” olduğu bunun bilinmesini ister. Yedinci ve sekizinci kıtalarda vatan’ın kaybının bütün kayıpların başı olacağı ve ülkenin “ezan ile ülke” olduğu anlatılır. Dokuzuncu kıtada duasının kabul olması halinde ruhunun vecd içinde olacağı anlatılır. Son kıta da ise tekrar bayrağa hitap ederek milletin ebediyen çökmeyeceği belirtilir.

İstiklal Marşı’nda [Bayrak, millet, ırk, yıldız, hak, hürriyet, ezan, yurt, istiklal, vatan, kahramanlık, iman, şehadet, helal, cennet, huda, mabet, vecd ] gibi kavramlar yer almıştır.

Bu marş’tan kimler hoşlanmaz? Tek parti döneminde İstiklal Marşı değiştirilmek istenir. Bu amaçla Ulus Gazetesi öncülüğünde bir yarışma düzenlenir. 1938’de düzenlenen yarışmaya Neci Fazıl Kısakürek’te Falih Rıfkı Atay’ın ısrarı üzerine katılır. Büyük Doğu Marşı diye bilinen şiirini yazar. Ancak bu esnada Mustafa Kemal Paşa’nın hastalanması ve ölmesi İstiklal Marşı’nı değiştirme işini de yarım bırakır. Necip Fazıl ise bu yarışmaya katılmasını kendi anlatımına göre: “Akif’te hoşa gitmeyen İslami hava, asıl bu şiirde gizli bir iklim kokusu halinde mevcuttu; ve kaba tebliğ planında değil, ipince ve herkesin dilediği yere çekebileceği bir telkin ifadesine bürülü olarak veriliyordu…”

İstiklal Marşı pek çok çevrenin eleştirisine uğramıştır. Ancak şaşılacak olanı İslami çevrelerden aldığı eleştirilerdir. Bunun öncüsü ise Necip Fazıl olmuştur. Akif’in şiirindeki İslami havanın “kaba tebliğ planına göre” bulduğu için kendisi “ipince ve herkesin dilediği yere çekebileceği” bir şiir yazmıştır. 1938’de ki Necip Fazıl’ın İslami kimliğinin irtifası hayli tartışmalıdır ama Büyük Doğu Şiirinde sözünü ettiği “kılavuz”un sonradan iddia ettiği gibi, Hz. Muhammed (sav) yerine dönemin büyük şefinin olduğu yine dönemin havasına ve şartlarına daha çok uygun düşmektedir. Ancak Necip Fazıl, o yarışmaya katılma utancını, Mehmet Akif’in şiirinin değişirimle girişiminde yer alma münasebetsizliğini Akif’in şiirinde “kaba tebliğ üslubu” gibi icatlarla tevil etmeye çalışmıştır.

Türkiye’deki sol çevrelerde “İstiklal Marşı”nı hiç benimsememiştir. Sol çevrelerin, işçi sınıfına, Rusya’ya, Lenin’e atıf yapmayan bir şiirden hoşlanmaları da beklenecek bir şey değildir. Sol çevrelerin yanında Kemalistlerde İstiklal Maşı’nı her fırsatta aşağılamaya çalışmıştır. Emekli Orgeneral Doğu Silahçıoğlu 21 Şubat 2008 tarihli Cumhuriyet Gaztesi'nde: “Bugün coşku içinde okuduğumuz [İstiklal Marşı]mızın, 10 kıtalık tüm metninde [Hakk, ezan, cennet, iman gibi sözcükleri ustalıkla yerleştirmiş, ama bir tek Türk sözcüğü için yer bulamamış…” görüşünü savunmuştur.

Yine sol Kemalist çevreden Yalçın Küçük akıl sınırlarını zorlayan bir iddia ile ama Doğu Silahçıoğlu ile aynı paralelde İstiklal Marşını “Çöküş” adlı kitabında eleştirmiş, Marşı Mehmet Akif’in değil bir Cemaatin yazdığı gibi garip bir keşiften sonra: “İçinde [Türk] sözcüğünün geçmediğini, İstiklal Marşı’yla Koçgiri İsyanı arasında bağ bulunduğunu, Kurtuluş Savaşı sırasında meydana gelen Koçgiri İsyanı’nı barışçıl bir biçimde çözmek isteyen Ankara hükümeti, Marş’ı bir tür [Federasyon Misakı] olarak kullanmak istiyor.” Küçük’ün iddialarının ciddiyetten uzaklığı bir yana Silahçıoğlu ile aynı zaviyeden İstiklal Marşı’nı Türk adına yer vermediği ortak bir eleştiriye tabi tutması ise dikkat çekicidir.

O halde İstiklal Marşı kime hitap etmektedir? “Kahraman bir ırktan” söz edildiğine göre kimdir bu kahraman ırk? Kemalist cepheye bakılırsa “Türk” adı geçmediği için buradaki hitap Türklere değildir.

Akif’in yaşadığı döneme bakıldığında, 1921 Türkiye’sinde “millet” kavramı batıda kullanılan haliyle “nation” yani ortak bir ırktan gelenlerin oluşturduğu yeknesak bir topluluk anlamında kullanılmış değildir. Bütün Müslümanları içine alan “İbrahim Milleti” manasında kullanılmış olması daha çok inandırıcıdır. Akif’in düşünce dünyasına da daha çok uygundur. Ne var ki Türkiye’de halk, birden fazla kökenden gelmiş olmakla birlikte, Türkiye’yi var eden “Tarihi şartlar” da dikkate alınmadan, Türkiye’de halkın yapısını açıklamak hayli zor olacaktır. Türkiye Selçukluları döneminde ve Osmanlıların kuruluş dönemlerinde Avrupa’dan çıkıp gelen Haçlı Seferlerine karşı bir direniş yapılmamış olsaydı, Türkiye’nin “Türkiye” olacağı hayli şüpheli olacaktı. Türklerin, Türkiye tarihi bakımından tayin edici bir role sahip oldukları tarihen bilinmektedir.

Buna rağmen Akif’in Marşı’nda sözünü ettiği ırk: “Türk ırkı gibi, her hangi bir ırk yerine doğrudan bütün insanlığa işaret etmiş” olabilir mi? Zaten bir ırk adına yer verilmediği için böylesi tevillere de elverişli bir metne sahiptir. Ancak İstiklal Marşı’nın yazıldığı 1921 şartları dikkate alındığında, Türkiye büyük ölçüde işgal edilmiştir. İşgaller daha da genişletilmeye çalışılmaktadır. Bu işgali yapanlar, İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan gibi topluluklarda bu insanlık camiasının birer parçası (işgalci ve saldırgan parçası) değiller midir? Üstelik “medeniyet” kavramı ile adeta takdis edilen sömürgecileri Akif, “tek dişi kalmış canavar” diye nitelendirmişken, kendi şiirinde “ırk” kavramı ile bütün insanlığı kast etmiştir diye yorumlar yapmak oldukça düşündürücüdür. Akif’in, Türkiye’yi yok etmeye gelenlere karşı, halkı korkmadan direnmeye çağırırken, o halka sömürgecileri de içine alacak şekilde, insanlık manasında “kahraman ırk / kahraman millet” diye seslenmesinin ne inandırıcılığı olabilir? Bu tür yorumlara dikkat edildiğinde, ırk millet gibi kavramların “ancak Türk karşılığında kullanılmaması halinde” makul olabileceği ön kabulü vardır. Aksi halde, millet veya ırk kavramı doğrudan Türk karşılığında kullanılmış ise makul olmaktan uzaklaşmaktadır. Bu bakış açısına göre belli ki, millet, ırk gibi özünde olumlu sayılan kavramlar Türk adıyla yan yana getirilmesi halinde olumsuz ve kabul edilemez sayılmaktadır.

Türk adının yer aldığı her açıklamaya inanılmaz bir kin ve nefretle bakan Hamza Türkmen ise: “Yeni toplumsal dönüşüm ve yeniden sosyal yapılanma dönemlerinde yaşanan süreçle ilgili olarak Kur’an’daki [Kabail, Şu’b, Kavim, Ümmet, Dar] kavramlarıyla modernitenin ürettiği veya yeniden icat ettiği seküler temelli [Nation/Ulus, Irk, Etniklik, Vatan] kavramları bir birine karıştırılmıştı. Bu karışıklığın en sembolik örneği Mehmet Akif Ersoy’un şiirleridir. Ersoy’un vatan ve yeni toplumla ilgili yazdığı şiirlerinde kavramları bir birine karışıktır. İstiklal Marşı şiiri bunun en önemli belgesidir.

Devrin Müslüman Kürt mütefekkirlerinden Babanzade Ahmet Naim ve Said Nuri’nin kullanımlarında da bu kavram karışıklığı vardır. Bu kişilerin yazdıklarına baktığımızda [millet] kavramının niçin kullanıldığını, kavim kavramı ile ne farkının olduğunu ve nation kavramını karşılayıp karşılamadığını bilmediklerini anlıyoruz.”

Görüldüğü gibi Hamza Türkmen (Niçin Türkmen?) olmasaydı, İslam Ümmeti yazıda sıralanan kavramları da öğrenememiş olacaktı. Zaten adı geçen zat, İslamcılığında 1970’lerde kendisinin lise talebeliği ile başladığı iddiasındadır. Bu iddiaların nasıl bir ruh halinin tezahürü olduğu ayrı bir konudur. Ancak hem Ersoy’un hem de Babanzade’nin yazdıkları bile bu iddiaların yersizliğini ortaya koymaya yetebilir. Bir defa şunu tespit etmek lazımdır: Avrupalı topluluklar sınıflı toplumlardır. Orada sınıfların kıya sıya “sınıf mücadeleleri” olmuştur. Ayrıcalıklı, seçkin, baskın ve tartışılamaz konuma sahip olan Ruhban sınıfı, kendisinin yer yüzünde Tanrı’nın vekili, temsilcisi olduğu iddiasındaydı. Kilisenin bu iddialarına itiraz etmek, dine, Tanrı’ya itiraz etmek sayılıyordu. Çünkü onların bakış açılarına göre egemenliğin kaynağı Tanrı idi, oda bu hakkı Kilise Ruhbanına vermişti. Avrupa da Rönesans’tan başlayarak yapılan tartışmaların kaynağını burası oluşturmuştur. İslam Dünyasında ise, doğrudan egemenlik hakkını Tanrı’dan alan bir kurum, bir şahıs olmadığı için Batı da görülen yerli yersiz tartışma kalıpları ile İslam dünyasını anlamaya ve açıklama çalışmak, İslamcılığın bir kişinin lise talebeliği ile başladığı kadar ciddiyetsizdir. Ersoy ve Babanzade’nin görüşleri isabetli sayılır veya sayılmaz ama onların zikredilen bu kavramları bilmediği anlamadığı, karıştırdığı iddiaları hiçbir şekilde makul değildir. Babanzade’nin “İslam’da Davayı Kavmiyet” başlıklı yazısı bile bu durumu açıklayabilir.

Aslında Hamza Türkmen’in asıl itirazı İstiklal Marşı’nın Türklere ve Türkiye’ye işaret etmesidir? Acaba bu Marş, mesela yalnızca Kürtlere veya başka bir Müslüman topluluğa işaret etseydi anı tepki olur muydu? Ermenilerin tehcirine göz yaşları döken ama Balkanlar ve Kafkaslardaki Müslüman Türkleri ve diğer Müslüman toplulukların kanlı tehcirlerini hiç görmeyenlerin amaçları ne olabilir? Halbuki Türkiye’nin 11. yüz yıldan başlayarak bir “İslam Yurdu” olmasında tayin edici rolü Türkler oynamıştır. Hem de Haçlılara ve oların uzantıları olan Rumlara ve Ermenilere rağmen. Türk adına duyulan ölçüsüz kin ve düşmanlığın temelinde hangi intikam duyguları yönlendirici olmaktadır?
“İslamcılığı kendinden menkul” bazı şahsiyetlerin, İstiklal Marşı’nı eleştirmeleri daha çok
1938 ’de Falih Rıfkı Atay öncülüğünde başlayan ama hala sonuçlanamayan İstiklal Marşı’nı
tartışma konusu yapmaya şahsiyetlerin de dışarıdan destek olmaya çalışmaları değiştirme
çabalarına dışarıdan destek vermedir. İstiklal Marşı’nı okuyan bir Müslüman Türk, onda kendisi hakkında çok şey bulabilir. Ama Müslüman olmayan bir Türk aynı şeyleri bulamaz. Nitekim bulamıyorlar.

Her fırsatta onu aşağılıyorlar. İstiklal Marşını okuyan Müslüman bir Abaza, Arap, Arnavut, Boşnak, Gürcü, Kürt ve Zaza kendisinden çok şey bulabilir ama Müslüman olmayan bir Abaza, Arap, Arnavut, Boşnak, Gürcü, Kürt ve Zaza İstiklal Marşı’nda kendisi ile ilgili hiçbir şey bulamaz. İstiklal Marşı’ndan Kemalistlerin, Solcuların hatta sağcıların rahatsızlıkları bilinen ve anlaşılan bir husustur. Ancak “İslamcılığı kendinden menkul” olanların rahatsızlığının, İslamcılıkla açıklanması şüphelidir. Türk adının bile geçmediği bir Marşı, zımnen Türklere işaret ediyor diye eleştirmek hangi düşmanlık ve kin duygularının açığa çıkmasıdır?

K A Y N A K Ç A

1-Eşref Edip Fergana, Mehmet Akif, Hayatı / Eserleri, İtanbul 1962.

2-Hamza Türkmen, Ulusçuluk Çıkmazı, Kürtler ve Çözüm Yolları, İstanbul 2009.

3-Mahir İz, Yılların İzi, İstanbul 1975.

4-Mehmet Doğan, Camideki Şair Mehmet Akif, İstanbul 1998.

5-Metin Önal Mengüşoğlu, Müstesna Şair, Pınar Yayınları, İstanbul 2007.

6-Mithat Cemal Kuntay, Mehmet Akif, Timaş Yayınları, İstanbul 2001.

7-Necip Fazıl Kısakürek, Babıali, İstanbul 1976, s.257.
8-Orhan Okay, İstiklal Marşı, TDV, C.23, İstanbul 2001, s.355.

9-Yalçın Küçük, Çöküş, Mızrak yayınları, İstanbul 2010.

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

1 Kere Cevaplanmış to “İstiklal Marşı Kimin Marşı?”

  1. 1
    Mahmut Celal ÖZMEN Says:

    Selami Hocam,
    Hamza Türkmen bu işleri bilmez; karnından konuşan bir adamdır.. "Türk diye bir şey yoktur, bu uydurulmuştur" diyecek kadar cahil, Kürt ırkçısı bir adamdır.. Hamza Türkmen'in tavrı Yaşar Nuri Öztürk'e çok benziyor; kitaplarında Atatürk ve kendisi dışında herkezi Allah ile aldatan olarak resmeder. Hamza Türkmen'de kendisi ve avanesi dışında olan herkezi Türk ırkçısı kabul eder. Kaldı ki, Rahmetli Ercümend Özkan bile Hamza Türkmen'i adam edemedi; tedaviye ihtiyaç olan bir hasta konumundadır.. Hamza Türkmen Tarihî konularda doğruları değil, gönlünden geçenleri söyler. Vesselam..



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank