content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

20 Eki

İşte Hayatımız İşte Ahlâkımız (II)

İnsanı insan yapan aklıdır. Akılsız başın taştan farkı yoktur. Çünkü aklı olmayan okuyup yazmaz. Öğrenmez. Görev ve sorumluluk taşımaz. Kısacası insan olmaz.Aklı olup insan olan, okuyup öğrenmek zorundadır. Çünkü hayat bütün varlıkların birlikteliğinde akıp giden bir süreçtir. Bu süreç sürekli eğitilip olgunlaşmadır. Doğru bir hayat okuyup öğrenilmeden yaşanmaz. Yaşansa da bu günkü gibi öylesine yaşanır. Disipline edilmemiş bir hayat zamanla insana kötü alışkanlıklar kazandırır. İnsanı nezaketten, sevgiden, hoşgörüden, muhabbetten uzaklaştırır. Sonunda da insanı ilimden irfandan soğutur.

İlim irfansız bir toplum fedakarlık etmez. Yardımlaşmayı bilmez. Kendinden önce başkasını düşünmez. Yaşadığı hayatı doğru anlayıp doğru yaşamaz. Yaşamak içinde hiçbir gayrette bulunmaz. Hiçbir çaba göstermez. Öğrenmek için öğrencilik yapmaz. Ama bilmeden öğretmenlik yapmayı sever.

Her kes ana olmadan analık yapmayı, baba olmadan babalık yapmayı sever ama hiçbir zaman ne iyi bir anne, ne de iyi bir baba olur.

Halbuki hepimiz hayatı doğru öğrenmek için önce öğrenci, sonra öğretici öğretmen olmalıyız. Kendimize yaşadığımız hayatın içinden güzel örnekler seçmeliyiz. Hepimiz topluma iyi bir ana, iyi bir baba, iyi bir öğretmen olmalıyız.

Bunları düşünüp akıl etmek yerine hep kazanmak için aldatıp kandırarak, yalan söyleyip kazık atmanın yollarını arıyoruz.

Onun için hep “BEN” diyoruz. Hiç “BİZ” demeyi bilmiyoruz. Hep bir numara biz olalım istiyoruz. Başkalarını ezip yok edelim. Biz yaşarken onları süründürelim istiyoruz. Onlar bize kul olsun. Biz onlara kral olalım istiyoruz.

Tüm bu isteklerimizle doğanın ruhuna aykırı hareket edip aykırı yaşamışız. Doğadan uzaklaştığımızın farkına bile varmamışız. Farkında olmadığımız doğayı her geçen öldürüp yok etmek için sanki el birliği etmişiz. Halbuki içinde yaşadığımız doğadan uzaklaştıkça insan kendi varlığını kaybeder.

Ne zaman ki, doğaya uygun yaşamayı akıl eder öğrenirsek, işte o zaman doğa, bizim bu gün akılla düşünüp yapamadığımızı, bizden daha iyi yapıp bize sunar. Bizi bu günkünden daha ileri aşamada yaşayacağımız bir hayat tarzını, bizim için oluşturup yaşatır.

İnsan olarak bizlere düşen görev ve sorumluluk, içinde yaşadığımız topluma ahlaki değer kazandırıp yücelteceğimize aksine her geçen gün kazanılmış hak ve değerleri de kaybederek daha fazla ahlaksızlaşıyoruz. Hatta bazen insani değerleri ayaklar altına alıp alçalıyoruz bile.

Yüreklerimizi sevgiyle doldurup insan olacağımıza, nefretle doldurarak hayvandan aşağı yaşayıp şeytan oluyoruz.

Birbirimize güven verip güven duyacağımıza, tarih içinde birlikteliğimize dair oluşmuş tüm güveni, itimadı kaybederek itimatsızlık, güvensizlik aşılıyoruz. Topluma güvensizlik aşılayarak insanların adalet duygularını aşındırıp geleceğimiz yıkıp yok ediyoruz.

Toplumda görev ve sorumluluk bilinci içinde yaşayanları itip kakalayarak aptal, geri zekalı işe yaramaz adamlar olarak tanıtıp sunuyoruz. Alçaltıp küçülterek onurları ile oynayıp model olmalarını engelliyoruz. Kısacası ahlaksızlaşmış olan azgın toplum onları silip süpürüp atarak istediği sonuca daha kolay ulaşmayı sağlamaktadır.

Bu şekilde de her gün akıldan, bilgiden, ışıktan uzaklaşırken karanlığa biraz daha sürükleniyoruz. Sürüklendikçe umudumuz azalıyor. Korkumuz çoğalıyor. Sevecenliğimizi kaybediyoruz. Öfkeyle kine, kinle nefrete sapıp sağduyudan uzaklaşıyoruz. Sağduyudan uzaklaştıkça da ahlaki çöküntü içinde felakete sürükleniyoruz.

Kendi hayatımızı kendi ellerimizle karartıyor. Kendi tabutumuzu kendi ellerimizle yapıyor. Kendi mezarımızı kendi ellerimizle kazıyoruz.

İnançsız yaşayıp inançlı olmaya çalışıyoruz. Allah’ın koyduğu kuralları beğenmeyip kendimize göre ahlaksızlığı teşvik edici yeni kurallar koyarak küçücük aklımızla hiç utanıp sıkılmadan Allah’ı kandırmaya çalışıyoruz. Halbuki felakete sürüklendiğimizin hiç farkında değiliz. Çünkü nefsimizi öne çıkarıp ruhumuzu karartıp yok ediyoruz / etmişiz. Aklımızı kullanmayıp duygularımız köreltip kalbimizi kirletiyoruz / kirletmişiz. Kirlenmiş kalpteki gönlü taşlaştırarak vicdanımızı parçalayıp satıp yok ediyoruz / etmişiz. Dolayısıyla cennete gidelim derken cehenneme gidiyoruz, hiç birimiz bunun farkında değiliz.

İslâm Dininin geliş sebebi, gelişine yönelik amaç ve gayesinin temel ilkesi; o zamana kadar bozulmuş olan ahlâkın yeni baştan düzenlenip oluşturulması için geldiğini hepimiz biliriz bilmesine de biz yine yapacağımızı yaparız derseniz işte o zaman da (inancınız varsa) sonucuna katlanırsınız.

Çünkü İslâm Dini, temelde güzel ahlaktır. Güzel ahlakın kuralını koyan Allah’tır. Siz Allah’ın kuralına uymayıp O’na karşı gelirseniz. Bu ap açık Allah’a isyandır. Allah’a karşı gelmektir.

Çünkü Allah’ın biz insanları ıslâh edip doğru yolda doğru dürüst bir hayat yaşamamız için kural olarak koyduğu güzel ahlakın tüm prensip ve güzelliklerini alt, üst edip yok sayarak O’na karşı sürekli ahlaksızlığı teşvik eden kötü örnekleri öne çıkarıp çoğaltıyoruz.

Bunu yapmak içinde sürekli sevgiden, hoşgörüden, acımaktan, merhametten, şefkatten, paylaşıp yardımlaşmaktan söz ederek yapıyoruz. Yaparken de insanları farkında olmadan dine karşı tahrik edip isyankar ediyoruz. Bütün duygularıyla oynayıp insanı insanlıktan çıkarıyoruz. Sonrada bütün edepsizliği eline almasını sağlayıp ortalığa bırakıyoruz.

Kısacası yıllarca kazanılıp elde edilmiş tüm güzel değerler birkaç çırpıda yok ediliyor. Yerine dünyanın bütün çirkinlikleri, kötülükleri yeniden getirilerek kalplerimize yerleştiriliyor.

Halbuki, Allah’ın emri dünyanın bütün kötülükleri kalbimizden, duygu ve düşüncelerimizden silinip süpürülüp temizlenerek yok edilmesidir. Güzel ahlakla tüm benliğimizin güzelleştirilip donatılmasını sağlamalıyız.

Konumuza 3. bölümde devam edeceğiz.

Sevgi ve saygılarımla.

Etiketler : ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank