content

25 Ara

İlaç Değil Doktor İyi Eder

Hastalara içtikleri hapta etkili bir madde olmadığı kesin bir şekilde anlatılmasına rağmen ilacın iyi gelmesi bana “İlaç değil doktor iyi eder” sözünü hatırlattı. Tedavi başarısı için hastaların doktorlarıyla karşılıklı sevgi-saygı ilişkisi içinde olmaları çok önemli. Öğrencilerime her zaman doktorun hastasının elini sıkmasının, yanağını okşamanın, ona moral vermesinin, güler yüz göstermesinin birçok ilaçtan daha etkili olduğunu söylerdim.

Modern tıbbın en büyük yanlışlarından biri, hekimliğin bilim olduğu kadar bir sanat olduğu gerçeğini görmezden gelmesidir. Dr. Enver Göncüoğlu’ndan duyduğum “Yazdığı ilaca plasebo etkiyi de ilave edebilmek hekimliğin sanat kısmıdır.”  sözünü her doktor şiar edinmeli.

Plasebo ilaçların kronik ağrı, yorgunluk, anksiyete, depresyon gibi sübjektif şikâyetlere iyi geldiği eskiden beri bilinir.

Plasebo etkilerinin optimal olarak değerlendirilebilmesi için hastadan ilacın plasebo (etkisiz) olduğunun saklanması veya içtiği ilacın içinde etkili bir madde olduğunu sanmasının gerekli olduğuna inanılır. Mesela, pratikte hastalara plasebo ilaç verilirken “Bunun yeni çıkan çok etkili bir ilaç olduğu” söylendiğinde tedaviden müspet sonuç alma ihtimalinin oldukça yükseldiği birçok hekim tarafından test edilmiş ve onaylanmış bir olgudur. Bunlar ise hastanın aldatılması, ondan gerçeklerin saklanması, hasta-hekim ilişkilerinin bozulması gibi birçok etik sorunu berberinde getirir.

PLoS ONE isimli tıp dergisinde, bu sorunları aşmak için hastalara kullandıkları ilacın plasebo olduğu söylenerek düzenlenen çok ilginç bir araştırma yayınlandı:

Harvard ve Beth Israel Tıp Merkezleri Hassas Bağırsak Sendromu (HBS) olan 80 hastayı iki gruba ayırarak bir gruba bilgileri dâhilinde plasebo verilirken, diğer gruptakilere hiçbir ilaç verilmedi.

Plasebo verilen hastalara bunların içinde aktif bir madde bulunmadığı ve hap şeklindeki şekerlerden farklı olmadığı ama klinik çalışmalarda bu ilacın HBS belirtilerini akıl-bedenin kendi kendine iyileştirmesi yöntemiyle önemli ölçüde ortadan kaldırdığı kesin bir dille anlatıldı. İlaç şişelerinin üzerine plasebo yazıldı. Hastalara plasebo etkisine inanmamaları da söylenerek onlardan sadece ilaçları içmeleri istendi.

Üç hafta sonra plasebo verilen grupta yer alan hastaların yüzde 59’ u şikâyetlerinde belirgin iyileşme olduğunu ifade ederken, bu oran hiç ilaç almayanlarda yüzde 39’ da kaldı. İyileşme düzeyi de HBS tedavisinde kullanılan ilaçlardan farklı değildi.

Araştırmayı yapan uzmanların vardıkları sonuç şu: HBS, hastaları aldatmadan plasebo verilerek etkili bir şekilde tedavi edilebilir. Doktorlar, hastalarına HBS ve muhtemelen başka hastalıklarda da bilgilendirilmiş onay ile uyumlu plasebo uygulayarak faydalı olabilirler.Bu ilginç araştırmadan kendime adıma çok önemli dersler çıkardım:

BİR: Her şeyden önce Hassas Bağırsak Sendromu için hastalık demeye dilim varmıyor: bunu hayat tarzı değişiklikleri ile düzelen bir “rahatsızlık” olarak adlandırmak daha doğru. İlaç endüstrisi ise bırakın hastalığı gelip geçici bir belirtiyi bile ilaçlarla hem de olabildiğince uzun süre –hatta mümkünse ömür boyu- tedavi etme peşinde. HBS, buna çok iyi bir örnek: Öyle bir hastalık düşünün ki hastalar işe yaramayacağını bildikleri bir ilacı içtikleri zaman bile bunların yüzde 70’ inin şikâyetleri tamamen düzelsin!

İKİ: Modern tıp insanları hap içmeye o kadar alıştırmış ki artık pek çok insan ilaç içmezse hastalığının iyi olamayacağını, şikâyetlerinin düzelmeyeceğini sanıyor. Hatta hiçbir hastalığı olmayanlar da yok antioksidandı yok vitamindi yok balıkyağıydı avuç dolusu ilaç içiyor.

Bu araştırmada, insanlara içtikleri hapın içinin boş olduğu söylenmesine rağmen bunları içmeleri ve şikâyetlerinin büyük ölçüde gerilemesi aslında şaşırılacak bir şey değil. Bu, bir açıdan da türlü numaralarla “ilaç içmeden yaşayamaz olmuş” modern zaman insanının hâl-i pür melâlini gösteren bir sonuç olarak da görülebilir.

ÜÇ: Hastalara içtikleri hapta etkili bir madde olmadığı kesin bir şekilde anlatılmasına rağmen ilacın iyi gelmesi bana “İlaç değil doktor iyi eder” sözünü hatırlattı. Tedavi başarısı için hastaların doktorlarıyla karşılıklı sevgi-saygı ilişkisi içinde olmaları çok önemli. Öğrencilerime her zaman doktorun hastasının elini sıkmasının, yanağını okşamanın, ona moral vermesinin, güler yüz göstermesinin birçok ilaçtan daha etkili olduğunu söylerdim.  

Modern tıbbın en büyük yanlışlarından biri, hekimliğin bilim olduğu kadar bir sanat olduğu gerçeğini görmezden gelmesidir. Dr. Enver Göncüoğlu’ndan duyduğum “Yazdığı ilaca plasebo etkiyi de ilave edebilmek hekimliğin sanat kısmıdır.”  sözünü her doktor şiar edinmeli.

Bu araştırmadan çıkan sonuçta, hastaların kendilerine açık sözlü davranan hekimlerine duydukları güvenin çok etkili olduğunu düşünüyorum.

KAYNAK

http://www.plosone.org/article/info%3Adoi%2F10.1371%2Fjournal.pone.0015591

Etiketler : , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank