content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

15 Oca

Hüzünlü Ayrılık

Furkan, eve  gelen  babasına, minicik  bedenindeki   gücüyle sarıldığında, Güray’da  girdabın içinde bir kez daha kaybolduğunu hissetti. Ayrılmanın acısını,yüreğinin derinliklerinde hissetti. İki dudağı arasından çıkacak, ‘ben artık bu evden gi-di-yo-rum!... ” sözcüğünü karısına nasıl söyleyeceğini bilemedi. Oğlunu ardınca öpmeye başladı. Bu kez ağlamaktan  utanmadı.  Gözyaşları  oğlunun yanaklarını ıslattığında Furkan,

“ Baba, sen ağlıyor musun?”

“ Ne ağlaması oğlum. Hem erkekler ağlar mı? Salatadaki soğan, çok acıymış,”  Annesinin  özenle hazırladığı yemekler gerisin geriye mutfağa  kaldırıldığında, Furkan’da babasının  kuruyan yanaklarını öpüp oyun odasına yöneldi.  Güray’da karısı Begüm’ü   hayatının  gerçek oyunu için  balkona davet etti. Begüm, ellerinin ıslaklığı arasında  kulaklarını, eşinin iki  dudağı arasından çıkan ‘senden ‘ sözcüğünün gerisinin ne anlama geleceğini tahmin etti.

“ Evet Begüm, seninle evliliğimiz süresince genelde  anlaşmazlık içindeyiz. Bu böyle gitmeyecek. Senden ayrılmak istiyorum!...” sözcüğü çok ağırdı. Gözyaşları  arasında zorla söyleyebildiği,

“ Ay- rıl- mak- mı?” sorusu titrekti.

“ Evet!... Bundan  sonra,  evliliğimizin artık  yürüyeceğine inanmıyorum!...”

“ Başka birisi mi var?”

“ Yalnızca bu evliliği devam ettiremeyeceğimi  söyledim.”

Begüm, ela gözleri ardındaki  göz yaşlarını dizginleyemedi.  Bir süre sessizlikle boğuştu.  Başkaca bir şeyler duymak istemeden hızla oğlunun odasında soluğu aldı. Henüz uyumayan  oğlu, annesinin  sürekli öpmesine  bir anlam veremedi,

“   An- ne, ne oldu size?   Neden ağlıyorsun?”

“  Ne ağlaması oğlum?  Senin çok sevdiğin patates yemeğini yapıyordum.  Soğan çok acıymış. Gözlerimi yaktı. , hem de ne  acı…” Furkan,

" Ne biçim soğanmış bu? Ben de anlamadım."

Begüm,  masalların derinliğini oğluna anlattı. Bir varmış, bir yokmuş içinde  mutluluğu çizdi. Kaf dağı ardındaki evlerin  kahkaha dolu güzelliklerini anlatmaya  devam ettiğinde  Furkan’ da göz kapağının gelgitleri arasında uykusuna çoktan dalmıştı.  Oğlunun yüzüne uzun süre bakarak  düşündü. Ölü toprağının üstüne atılmışlığını nefessiz  duyumsadı.

Birden  kolunun, kanadının kırıldığını hissetti. Ben şimdi yalnız ne yaparım? Sorusuyla  baş başa  kaldı. Kaderimi kendim çiziyorum. Beynimde neler olup bittiğine bir türlü anlam veremiyorum. Acaba bu ortamı ben mi  yarattım?  Böyle bir hayat tarzı tohumlarını ben mi ekmiştim? Her şey  kendi türünü tekrar ürettiğine,  karpuzun tohumundan üzüm olmayacağına göre, bunda benim de suçum olsa gerek. Çünkü, artık ok yaydan bir kere çıktı.

Geriye dönüşü yoktu.    Zira, artık ben inancımı yitirdim. Ona  olması gerekenden daha yakın davranmadım mı?  Dişilikse,  dişiliğimi vermek istedim. O yaklaşmadı.  Her şeyi alttan almaya çalışmam mı Güray’ı şımarttı? Bağırdığında, kocaya söz söylenmez terbiyesi ile karşılık bile vermedim.  Yoğun tempoda çalışmak, yemek yapmak, ütü, temizlik, çarşı, pazar  ve bunların dışında daha neler yapmam gerekirdi ki?  Geri kalan gizem ne olabilir ki? Belki de bunları yapmam mı  bizimkini  rahatsız etmişti?  Onun karşısında umursamaz davranıp,  bağırmalı mıydım ?  Acaba bu  davranışım mı ona çekici gelirdi? Evet, artık üzülmenin bir anlamı yok artık yaşantımda  eski imajımı silip, yeni bir sayfa açmalıyım. Önceki davranışlarım karanlığıma neden olacaksa,  artık içimdeki aydınlığı yakmam lazım.

Fakat,  bunu nasıl başaracağımı bilemiyorum. Değişmek istemek her insan için çok kolay bir kavram mıydı?  Mevlana,   iki dağın yerini değiştiğine inanırmış da, insanın huyunu değiştirdiğine inanmazmış.  Evliyiz ama kağıt üstünde kaldı bu. Aylardır teni tenime değmedi.  Sanki  beyni beynimden uçup gitmiş. Her gece uykularımın  katili gibi.  Gecenin bir yarısı  ne yapıyor? Kiminle? Başına bir şey mi geldi? Bilinmezliklerini düşünmek zorunda mıydım?   Bir çocuğu korumak gibi sevgi virüsü içime yerleşmiş. Kör olası!...keşke sevmeseydim.  Bu onu hak etmiyor ki, Sevgi, karşılıklı olmalıydı.  Biliyorum,  insan sevdiğini koşulsuz sevmeli, her şeye rağmen sevmek lazım. Ama ben bir  kadınım. Kadınlar  iltifat ister.  Korunmak ve bir çiçeğin suyu ve güneşini  beklediği gibi sevilmeyi bekler.

Yüreği bir kez parçalanmıştı. Düşünceler yumağı arasında göbeğinin şişkinline bakıp, bir şamar indirdi. Kendisine kızdı.  ‘ işte böyle olursan el oğlu da seni beğenmez!..’ sezerişine,  ‘bu benim suçum muydu? Hiç mi anne ve babamın suçları yoktu? Genetikse, benim ne suçum var. ’ yanıtıyla kendisini  teselli  etti.   Güray  denen koca bozuntusu,  beni bu hale getirmede  hiç mi suçlu değildi? Ona kızdım, hırsımı mutfaktan aldım. Bir ben miydim sanki, eşinden ayrılacak, diye teselli bulmak istedi. Karnının guruldamasına sertçe yanıt verdi. ‘Yeter artık, ne geldiyse, senin bitmek bilmez isteğinden geldi. Bak elin kadınlarına,  iştahlarına dur diyebiliyorlar!... Pis boğazlı ne olacak!...’

Kendisini fazla yıpratmanın bir anlamı olmayacağını düşünerek. “ Kendine gel Begüm!” komutuyla aynanın karşısında gözyaşlarını sildi. Makyajını tazeledi. Kararlı  ve güçlü olmanın çocuğu için daha iyi olacağını düşündü.

Kamyon evin önüne yanaştığında Güray’da işinde yoğun çalışıyordu. Begüm,  eşyaların kamyona girmesiyle  evine  son kez baktı. Anılarına bir kez daha ağladı. Oğlunu kucağına aldığında  kamyon da  “ Ayrılık  kolay değil…” türküsü eşliğinde geleceğe doğru yavaşça ilerliyordu…

Etiketler :

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank