content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

13 Oca

Hayatın Muhatabı Olan Müslümanların Ölüm Saçan Coğrafyası

Küçüklüğümüzde bu coğrafyada çocuklar saklambaç oynarken; önüm arkam, sağım solum sobe diyerek gözlerini açıyorlardı.

Büyüdük ve şimdi bu coğrafyada önümüz arkamız, sağımız solumuz ölüm ve yıkım oldu. Deniz ve kara bize ölüm yurdu oldu ve gök yüzü de üzerimize ölüm yağdırdı.

Neden?

Bunu açıklamadan önce islam öncesi toplumun sadece bir özelliğini anlatmak isterim.

Hıristiyan asıllı Prof. Dr. Philip K. Hitti Siyasi ve Kültürel İslam Tarihi (Orijinal-History of The Araps) adlı eserinde şöyle nakletmektedir; o toplumun " göze çarpan bir hususiyeti olan şahsını düşünürlük o derece köklüdür ki bu, Bedevinin beynelmilel bir şahsiyet kıvamına erişmesine hatta kabileye has müşterek menfaat idealinin inkişafına asla müsaade etmemiştir. Disiplin, nizama hürmet ve otorite, çöl hayatında birer put olamazlar. Haydutluk bir milli müessese halini almıştı. Benû Tağlib gibi hiristiyan kabileler dahi herhangi bir mantıkî zorluk kaydetmek sızın aynı tatbikatta bulunmuşlardır. Emevî iktidarının ilk zamanlarının şairi el-Kutami şu iki mısrada böyle bir hayata hakim prensipleri şöyle açıklamaktadır: Bizim işimiz düşmana, komşumuza baskın yapacak bir kimse bulamadığımız taktirde de bir kardeşimizi bulursak kendi kardeşimize baskınlar vermektir."

İşte Allah resulü böyle bir topluluktan her biri birer yıldız olan insanlar yetiştirdi.

Evet, Allah ve resulü müslümanları hayata ve hayatı oluşturan şeylere (ki bunların başında Kur'an gelir) çağırıyor fakat maalesef günümüz müslüman coğrafyası ölüm ve zulüm saçmaktadır.

“Ey iman nimetine kavuşanlar, sizi, size hayat verecek şeylere çağırdıkları zaman Allah’ın ve ilâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur tek yetkili Resulünün davetine, Kur’ân’a ve sünnete icabet ederek ilâhî emirleri yerine getirin. Allah’ın, kişi ile karar mekanizması olan aklı, gönlü arasına girerek meyillerini, kararlarını ve davranışlarını değiştireceğini, kesinkes hesap vermek üzere toplanıp onun huzuruna getirileceğinizi bilin. 8/24”

Bu ayetin ardından gelen ayet ise sanki bunu nasıl başarabileceğimizin izini taşıyan ayeti işliyor Kur’an. Şöyle ki; "Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan bir azaptan sakının ve bilin ki Allah, azabı çetin olandır. 8/25"

Evet, İçinizden sadece, zulmedenlerin, haksızlık edenlerin, günahkârların, âsilerin başına gelmekle kalmayacak olan sıkıntı ve belâlardan Allah’a sığınıp emirlerine yapışarak günahlardan arınıp toplumsal sorumluluğunuzun gereğini yerine getirerek azaptan korunun. Biliniz ki Allah, korunma tedbirleri almayarak, emirlerine aykırı davranma suçunuza denk, size âdil ceza verme gücüne sahiptir. Ve belki de bugün biz bunu yaşıyoruz.

Allah resulü bunu adalet ile sağladı. Zira Allah Nahl suresinde; "Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor." fermanını veriyor ve iyiliğin yapılabilinmesi, yakınlara yardım edebilmenin; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığın önlenebilmesinin başarılabilmesi için yapılması gereken şeylerin ilk halkasına 'adaleti sağlamayı' koymaktadır. Yani adalet olmayınca diğer halkalar da dağılır gider, bugün olduğu gibi. Ahlakı, sadakati, birlik ve beraberliği ikame etmek için ne kadar çabalarsak çabalayalım bir toplumda adaleti ikame edip sağlamadıkça diğerlerinin oluşması imkansız derecesindedir.

Yani Allah, "adâletli, mûtedil davranmayı, adâleti gerçekleştiren-sağlayan, hak sahibine hakkını veren, sosyal, siyasî, ekonomik ve idarî bir düzen kurmayı, aktif olarak iyiliğe, iyi uygulamaya, iyileştirmeye örnek olan, işlerinde mükemmellik, dürüstlük ve başarı için dikkat harcayan, hayırlı icraatlar, kalıcı hizmetler yapan müslüman önderler, idareciler, askerî erkân ve müslümanlar olmayı emreder. Şayet böyle bir şuur ve iyiliği, iyi niyeti, dinin, ahlâkın ve kamu vicdanının emirlerini devamlı davranışlarına, ilişkilerine, görevlerine, hayatlarına yansıtan, samimiyetle ibadet eden, birey, amir ve memurlardan oluşan bir topluluk, millet, halk veya devlet oluşturduğunuzda, meşrû olmayan şehevî fiiller, gayri meşrû ilişkiler, haddi aşma, başkasının sınırına tecavüz, dinin suç saydığı ve haram kıldığı, kamu vicdanının tasvip etmediği tüm ahlâksızlıklar ortadan kalkar.

Adaletin adalet olması için hakkın hak sahibine ulaşmasını sağlamalıdır. Adalet öyle bir güçtür ki herkesin hak ve hukukunu o denli korur ki ek tedbirlere gerek bıraktırmayacak kadar teröre ve bunların savunuculuğunu, sözcülüğünü yapmaya zerrece zemin bırakmaz. Haksızlığa, saldırıya, bozgunculuğa, baskı ve zulme olanak bırakmadığından ek önleyici tedbirler almaya gerek bırakmayacak şekilde kamu güvenliğini de sağlar.

Şayet coğrafyamızın tekrar hayat fışkırmasını istiyorsak o düsturlara dönmeliyiz. Yoksa zillet, utanç ve eksiklikler yakamızı bırakmaz. Eksiklik ve utanç olarak Müslümanların birbirinden kaçıp gayrı Müslimlere sığınması yeter.

Şayet hedef aldatmak değilse, arzu ve amaç gerçek manada birlik ve dirlik ise o zaman yapılması gereken şey barındırdığınız tüm fertler için adaleti inşa edin. Adalet olmayınca analar ağlar ve analar ağlayınca da yer ve gök de ağlamaya başlar. Anaları ağlatmayın ki onurlu bir barış, huzur, mutluluk, birlik ve dirlik içinde bir hayat yaşayalım.

Bunu başarmak için tanka topa, uçaklarla yukarıdan bombalar yağdırmaya gerek yok, inanın jop yerine birbirimize sevgiyi dürttüğümüz gün, o silahlar bile çocukların oyuncağı haline dönüşecek.

{ OHAK-DER YKB. M. Burhan Hedbi }

Etiketler : , , , , , , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank