content
18 Kas

Ezberbozan’a Demokrasi Manifestosu–III

Çağlar AKAY

ÇAĞDAŞ BAKIŞ 

Demokrasinin oluşması için önce devletin laik olması şarttır. Devletin kararlarına uluslararası hukuki normları değil de dini belirleyici olarak alması, onun da sadece kendi gibi algılanış şeklini uygulamaya sokması, diğerlerini "Öteki"leştirmesi ile demokrasi olmaz.

Tarihi kulaktan dolma bilgilerle, geçmişini taraflı bir bakışla öğrenen, okumayan, düşünmeyen, birkaç kişi yalanladı diye belgelere dayanan bilgilerin doğruluğuna inanmayan, duygularını gerçeklerin önüne koyan ve hızlı bir yakın tarih kirliliğine uğrayan bir halka da demokrasiyi ancak Osmanlı'nın uygulamaları gibi öğretebilirsiniz. İsyancıları kahraman yapan, işine gelince bugünün şartlarıyla dünü, işine gelince dünün şartlarıyla bugünü gören insanların tarihi algılamasını duygusallıktan bir adım ileri götüremez, objektiflikten bahsedemezsiniz. Tarafsızlığın olmadığı, tartışma kültürünün dövenin haklı sayılmasından ibaret olan bir ülkede demokrasi, sadece demokrasiyi kullananların maşasıdır.

Yalanlarla demokrasi olmaz. Bir gecede mili gelirin 2500 dolar arttığını söylüyorsanız, 100 YTL'nni üç günde 64 YTL'ye düştüğünü, halkın %40 fakirleştiğini söylemeden demokrasiyi yaşatamazsınız. İstatistiki bilgilerle oynayarak, Tas, tombala, kalem pilden oluşan enflasyon hesaplarıyla, açlık ve yoksulluk sınırını az söylemekle demokrasi olmaz. Ramazan ayında açtığınız çadır sayısıyla övünmez, çadırlardan yemek yiyen insanların sayısının artışıyla yerinirseniz buna demokrasi diyebilirsiniz.

Eğer halk ile elit sınıf arasında bir çatışma söz konusuysa, insanlarınız otobüse binecek para bulamayıp yürürken, Audi Q7 ciplerle, son model zırhlı Mercedeslerle dolaşan devlet görevlileri arasındaki tezata bakmalısınız. 200 - 300 YTL için gece gündüz çalışan işçileri "Din elden gidiyor" diye uyutup, işverenleri pışpışlayıp kendi yeşil burjuvanızı yaratıyorsanız bu ülkede demokrasiden bahsedemezsiniz. Bu, olsa olsa sömürüdür, sömürünün olduğu yerde demokrasi değil, orman kuralları vardır.

Yani eğer "Demokrasi Manifestosu" okuyorsanız, sorunun temelini görmeli, göstermelisiniz.

Bu sorunları ve eksikleri göstermeden yapılacak bütün konuşmalar eksiktir, sakattır.
Ülkemizin birinci sınıf demokratik ülkeler arasına girmesinin yolu eğer iç ve dış düşmanları görmezden gelmekten, AB ve ABD'nin kurumlarında sunulan, bölünmüş Türkiye haritalarını yok saymaktan, kabullenmekten, görüp de anlatmamaktan, ana dilde eğitim adı altında bölücülük yapılmasına ses çıkarmamaktan, isyan provalarına göz yummaktan, PKK, DTP ve AB ilerleme raporlarının benzerliklerini görmemekten, Güneydoğu'daki yoksulluk ve eğitimsizlik sorununa "Kürt Sorunu" diyerek suçu Kemalist devrimde bulmaktan geçiyorsa, asıl demokratik olan, bu demokrasi tanımını ve manifestosunu yırtıp atmak ve halka gerçekleri anlatmaktır.

Aynı zamanda sadece bu oldular üzerinden siyaset yapmak, askeri siyasete sokmaya çalışmak, proje üretmeyip sadece laiklik koruyuculuğu yapmak, iyiye iyi dememek de demokrasi karşıtlığıdır.

Tabi, devlet hizmetlerinin ilk halinin resmini sonbaharda, bitmiş halininkini ilkbaharda çekip koca afişlerle sokaklara asmak da pek demokratik ve dürüst bir uygulama değildir.
Demokratik bir ülke olarak sorunlarımızı parti kapatarak çözemeyiz fakat halkı şiddete yönlendiren, insanlara durmadan yalan söyleyen, milletvekilerinin büyük çoğunluğu yolsuzluklara bulaşmış, tüm izinlerini yurtdışıdan alan, dengeleri tarikatlar arası dengeye bağlayan, kendisine muhalif olanı susturmak için devletin tüm gücünü hunharca kullanan, halkına küfrederek otorite kuran, beğenmediğini kürsüden indiren, beğendiğini kürsüde saatlerce konuşturan, kimse elleşmesin tüm sorunları iyi kötü ben çözeyim rantını ben götüreyim diyen, aleyhine tüm konuşma ve kararları yanlış gösteren, sadece benim yaptığım doğrudur diyen, İmralıdakine "Sayın", şehitlere "Kelle" diyen, teröristlerin borozanlarıyla beraber iş çeviren siyasilerle de demokrasi yürümez.

Demokrasi tıpkı gelincik çiçeği gibidir. Rengi kırmızıdır, verimli toprakta güçlü, koparıldığında kırılgandır, yaşamaz, ölür, rengi kararır.

Can ve şehit kanı üzerinden siyaset yaparak da demokrasi yürümez. Öldürmek, hem hukuken hem dinen en büyük cezaya tabidir. Fakat, kimsesizlerin kimsesi olması gereken devlet ve devlet yetkilileri, halkını korumak için ölen gencecik evlatlarımıza "başkalarının ölen çocukları" diyemez. Bu vatanın bütün evlatları bizim evladımızdır. Kandırılarak dağa çıkarılan isyancıların bile vebali devletin boynundadır.

Bugün maaşını aldıkları, vergileriyle ekmeğini yedikleri kendi evlatlarına "Başkalarının ölen çocukları" diyen devlet görevlilerinin yarın T.C. kimliği taşıyan teröristlere de aynı muameleyi yaparak, askerlerimizle aynı kefeye koymayacağını kim garanti edebilir?

Bunun adı demokrasi midir?

Her uygulamayı tevekkülle kabul etmenin değil, tartışmanın ve gerekirse ilgililerden hesap sormanın mümkün olduğu bir demokrasiyi özleyenler, ilk önce kendilerinden hesap isteyenleri muhattap almalıdırlar. Yazan yazsın, konuşan konuşsun ben bildiğimi okurum diyen devlet yöneticileri ile bu ülkenin demokrasiye kavuşması imkansızdır. Demokrasi sözde demokrat olmakla olmaz. Hesap sorun diyenlerin hesap verme vakti geldiğinde hesap vermesiyle olur. Hesabını açıkça veren ve halkın sesini yansıtan kişilerin sorularına cevap veren yöneticilere birinci sınıf yönetici denir.
Sözlerimi Nazım Hikmet'in dizeleriyle bitirmek istiyorum...

Annelerin ninnilerinden
spikerin okuduğu habere kadar,
yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,
anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,
anlamak gideni ve gelmekte olanı.

Tüm halkımızın anlatılanların arkasındakileri anlaması ve gelmekte olanı görmesi dileğiyle.

Demokrasi bir gün kendisini sakat bırakanlara da gerekecektir...

Demokrasinin tek düşmanı riyakarlıktır...

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank