content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

25 Tem

Eşitlikte Dilin Fonksiyonuna İslami Değerlendirme

Eşitlik İlkesi Bağlamında Dilin Fonksiyonuna İslami Bir Değerlendirme

“Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Ve birbirinizi tanımanız (ve tanışmanız) için sizi halklar ve kabîleler (haline) getirdik. Şüphesiz, Allah katında sizin kerim (en üstün) olanınız, (ırk, renk, soy ve servetçe değil) takvâca (kendini korumada) en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, haber alandır.”[1]

-Bir erkek ve dişiden yaratılıp da şuûb ve kabâile ayrılış; darılıp, dağılmak, dövüşmek ve sövüşmek için değil, tanışıp yardımlaşarak ve güzel ahlâkları tatbîk ederek daha büyük daha güzel cem’iyyetler husûle getirip korunmak içindir. [2]

-Yoksa bu teâruf (birbirini tanıma, tanışma), tefâhur (övünme) ve yekdiğerine zulm-ü teaddi için değildir. Çünkü insanların cümlesi bir esastan olduğu cihetle, haseb ü nesebleri, etba’ ve a’vanları vesair kendilerinde gördükleri cah ve mansıb gibi ulviyetleri iftihara sebep olamaz. O halde şeref isteyen kimse şerefi takvâ da arasın.[3]

Her yaratılmış dişi ve erkeğin ürünü olan; ilkelden gelişmişe tüm toplumlar için dil doğal/fıtri bir oluşumdur. Ve elbette ki bu toplumlardan her birinin kendine has dillerinin olması da gayet doğaldır.

Dilin Doğuşu:

Dillerin oluşum süreci ve çıkış noktalarıyla ilgili birçok öngörü vardır. Bunların en bilindik olanları şunlardır;
1) Tanrısal Teori: Allah Adem'i yarattı ve Adem'e herşeyin ismini öğrettikten sonra Adem’in seslendirdiği her canlının ismi o olmuştur. [4]

Bu kabulden yola çıkarak ilk yaratılanın kullandığı dilin, diğer tüm “ins” dillerine zemin oluşturduğu söylemi ve varsayımı vardır. Bu kabulde; tüm dillerin aynı zaman ve zeminde var olduğu işareti de vardır. Fakat bu kabulun yeryüzü dillerinde birçok ortak kavramın farklı sözcüklerle ifade ediliyor oluşuyla zayıf olduğunu ileri sürenler de vardır.

2) Yansıma Teorisi: Doğa ve insan arasındaki ilişkiden yola çıkarak oluşturulan bu teorinin temelini, insanların doğa ve doğadaki diğer canlı cansız varlıkların çıkardığı sesleri taklit etmesiyle dillerin meydana geldiği kabul edilir. Günümüz dünya dillerinde de doğal ses yansımalarına denk gelen kelimeler bulunmaktadır. İngilizce’de; splash, boom, Kürtçe’de; xalxalok, şevşevok, teqteq, reqreq Türkçe’de; ıslık, vızıltı, fısıltı kelimeleri buna örnek teşkil etmektedir.

Yansıma teorisini destekleyen emsallerin çokluğu bu teoriyi destekliyor olsa da, tekerrürden ve ilkel doğa seslerinden uzak dil öğelerinin mevcudiyeti bu teoriye tezat oluşturmaktadır.
Ayrıca somut ve ses olgusuna sahip olmayan (sevgi, kin ve nefret gibi) kelimelerin oluşumunu bu teori ile açıklamak da zordur.

3) Ünlemler Teorisi: Ünlem gerektiren sesler kelimelerin kökenini oluşturur, diyen bu teoriye göre insanlar, duygularının gereği olarak çıkardığı seslerle dilleri oluşturmuştur.

4) Birlikte İş Teorisi: Bu teori ise; sosyalleşen insan ve toplumların süreçle beraber birlikte anlaşma adına sesler çıkardığını ve bu seslere ortak anlam vererek dillerin oluştuğunu söylemektedir.
Bu teorinin diğerlerine nazaran kabul görüşü bakımından daha ön planda olduğunu söyleyenler de vardır.

Ayrıca Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan doğal bir araç olduğundan bu aracın gelişiminin doğal yollarla olması da tabiidir.

Bu araç aynı zamanda kültürün de taşıyıcısıdır. Bundan dolayıdır ki, dil ve kültür birbirini sürekli etkileyen iki olgudur ve bu iki olgudan herhangi birinde oluşan değişiklik diğerini de etkiler.
Bir milleti yok etmek istyorsanız o milletin dilini yok edin der Confucius.

Yani kısaca; dili olmayanın kültürü, kültürü olmayanın da zaten varlığı söz konusu olamaz denilse yeridir. Bu yüzden en ilkel tutumlardan biri de dillere konulan ambargo ve asimilasyondur.

Dil o kadar değerlidir ki insanları meleklerden de üstün kılan o’dur denilebilir.

Çünkü “Allah Âdem’e, yaratılışa ve değerlerine uygun, varlıklara verdiği isimleri, isimlendirilen varlıkları, varlıklar hakkındaki bilgileri, varlıklarla bilgilerin irtibatını; harfleri, kelimeleri, lafızları, mânaları, cümleleri, lehçeleri; davranışları, ferdin ve toplumun ihtiyaçlarını, uyum kurallarını, gerek duyacağı bütün bilgileri öğretti. Sonra da onları meleklerin önüne koydu. Yeryüzünde Âdem’e ihtiyaç olmadığı iddiasında haklı iseniz, bana bunların isimlerini, varlıklar hakkındaki bilgileri, varlıklarla bilgilerin irtibatını; harfleri, kelimeleri, lafızları, mânaları, cümleleri, lehçeleri; davranışları, ferdin ve toplumun ihtiyaçlarını, uyum kurallarını, tek tek ortaya koyun" buyurdu.[5]

İnsan; konuşan canlıdır/varlıktır tanımı itibarı ile de dil; insanın kimliğidir.

Hatta Ahmedê Xanî Nûbehar’ında: Hemd û sena û şukranî ji bo Xaliqê rehmanî; Ku fesahet û beyan daye lîsanî, lîsan jî daye insanî.

Yani: “Hamd, sena ve şükür yaradıcı olan rahmana olsun ki; fesahet ve açıklayıcılığı/beyanı dile, dili de insana vermiştir” demek kaydıyla insanın tanımında onu diğer varlıklardan ayıran bu temel özelliğine dikkat çekmeye çalışmıştır.

Dilin İnsan, Düşünce ve Toplum Hayatındaki Yeri ve Önemi Hakkında:

Dil, düşünsel açıdan ele alındığında insana dair tüm olguların mevcudiyetini içinde barındırır.

Gerçekte de dil; bireyin bilincini oluşturan, ben­liğini biçimlendiren temel üründür. Bilincin köklerinin, bilinçaltının derinliklerinin ifşası konumundaki insansal işlevdir. Düşünce, bilgi ve buluş insani anlamda ancak dil ile olanak kazanır.

Nasıl ki doğadaki her canlı kendisini korumak, varlığını sürdürmek için bazı yetenek ve güçlerle donatılmış­sa örneğin; bazılarında beden gücü, bazılarında görme duyusu, bazılarında koku alma duyusu, insan da anlaşma yetisiyle donatılmış bir canlıdır. Daha doğrusu insanlar bu yeteneğini en iyi kullanıp geliştirmiş varlıktır.

Her dil adeta, onu konuşan insanların tari­hî varoluş içinde oluşturdukları doğal bir şifre sistemidir. Her halkın kendine özgü söyleyiş tonlamaları ve kuralları buna delil olarak gösterilebilir.

Dil’in kullanılması için bir muhataba gerek duyulur. Bu muhatap ile konuşmaya arapçada “hitap” denmektedir.

Hitap; “seninle başkası arasında geçen her türlü konuşma/kelamdır” şeklinde tanımlanmaktadır.[6]

Başka bir ifade ile hitab, duygu ve düşüncelerin plânlı, programlı, metotlu ve maksatlı bir şekilde, etkili ve düzgün bir ifade ile başkalarına anlatılmasına denir.[7] Ayrıca hitabın; dilleri ilk yaratılana öğreten Alîm olan Allah ile de bağı vardır. Çünkü Mutasavvuflara göre hitap: Allah’ın insanı muhatap alan sözü demektir. Buna hitâb-ı ilâhî de denir.[8]

Hem Allah, ‘Ben gizli bir hazineydim, tanınmayı/bilinmeyi istedim (irade ettim) ve (halkı) mahlûkatı/yaratılışı yarattım’[9]

Malumdur ki Kur’an’da Allah, bir şeyin oluşmasını istediğinde, irade ettiğinde Ol! (konuşur) der ve o şey de olu verir, kaidesi vardır.[10]

Formüle eder isek; Allah bilinmiyordu (Ol! demek suretiyle) konuştu ve tanındı, bilindi. Konuşmasaydı (Yani; ol demeseydi) bilinmeyecekti. Allah, bu konuşma/kelam sıfatından insana da verdi.

Ve belki de Hz. Ali “Konuşun, tanışın; çünkü kişi dilinin/konuşmasının altında gizlidir." derken bu konuya temas etmek istemiştir...

Hatta insanın “eşref” sayılması da bu kelam/konuşma sıfatıyla alakalı olabilir…

Dil ve Düşünce Arasındaki İlişkiye İslami Bir Değerlendirme

Dinimizin ve düşüncelerimizin temelinde de kelâm/konuşma vardır, hatta bir yoruma göre varlığın temelinde de kelâm (söz) var. Zira Allah ‘Ol’ dedi ve her şey oluverdi. Mevcudiyet, sözden sonra ortaya çıktı.[11]

Bu “Kün fe yekün” meselesidir.

Bu bağlamda bakıldığında söz düşünceden de öncedir. Çünkü düşünce hadıs (sonradan) olması itibarı ile önce yoktu, “ol” denildi ve oldu.

Hep söylenegelen bir söylem: “İnsan düşünen varlıktır”. Peki düşüncenin menşei nedir sorusunun cevabı nedir?

Düşündüğümüz için mi konuşuyoruz yoksa konuştuğumuz için mi düşünüyoruz?

Başka bir ifade ile düşünce mi konuşmanın ürünüdür yoksa konuşma mı düşüncenin ürünüdür?

Çünkü klasik kitaplarda insan tanımı: “Konuşan canlı” olarak geçmektedir.

İşte burada konuşmanın yani dilin önemine biraz daha dikkat çekmek adına bunlara da kısaca değinmek istedim.

Izutsu’nun tabiriyle “İslâm, Allah konuştuğu zaman meydana geldi.” [12] Var olduğumuzu, varoluşumuzu, düşüncelerimizi, hayallerimizi, umutlarımızı biz dil ile ifade ederiz. Dil düşüncenin basit bir aracı, bir vasıtası olarak düşünülüyor: “insanlar bir şeyler düşünürler, sonra da bunu herhangi bir dil aracılığıyla ifade ederler.” Oysa meselenin can alıcı noktası da tam burasıdır. İnsanlar dil olmadan, dile başvurmadan düşünemezler; yani dil, düşüncenin basit bir aracı, bir vasıtası değildir.

Biz düşünüyoruz, sonra da düşündüklerimizi herhangi bir dille ifade ediyor değiliz. Bilakis dil, bizim düşüncemizi mümkün kılan şeyin ta kendisidir. Dil olmazsa düşünemeyiz.

O yüzden dili düzeltmek düşünceyi düzeltmek demektir. Dil bizim varlığa bakışımızı, varlığa mana verişimizi etkileyen bir şeydir. Dili düşüncenin basit bir vasıtası olarak değil, bizzat belirleyicisi olarak görürseniz, o zaman dildeki her türlü değişim, her türlü bozulma düşüncenin, dolayısıyla varlığa bakışın bozulması demektir”[13]

Ayrıca, Kur’anı Kerim’in 16/36, 63; 35/24 ve “Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (Allah’ın emirlerini) iyice açıklasın.”[14] ayetleri ve peygamberimizin: “Ümmetimin alimleri beni İsrail peygamberleri statüsündedir” hadisi perspektifinde bakıldığında da; İslam alimleri hangi toplum ve halkın içinde ise onlara tebliği kendi dillerinde vermelidirler…

Bu ayette ayrıca: “Her peygamberin ancak kendi kavminin diliyle gönderilmiş olması, bütün insanlardan tek bir dil ile, mesela arapça ile anlaşmalarının, yalvarıp niyazda bulunmalarının istenmediğini gösterir. Zaten bir ayet-i kerimede de konuşulan dillerin muhtelif olması dahi Allah’ın varlığının ve kudretinin delillerinden sayılmıştır. Bunun yanında bu ayet-i kerimenin işaret ettiği önemli noktalardan birisi de, Hakk’a davet ile uğraşanların içinde bulundukları toplumun dilini çok iyi bilmeleri gerektiği hususudur”[15] o toplumun, davet edenin dilini öğrenmesi değil.

Dil, insanın yaşadığı halk/toplum içinde kültürel kişiliği­ni oluşturan öğelerden biri olduğu gibi aynı dili konuşan insanlar, görünmeyen ama anlaşılan ve sezilen bağlarla biri­birlerine bağlanırlar, bu da tebliğ açısından çok önemlidir.

Ayrıca insan, islamın ilgi alanı olan iç dünyasını da ana dilinin imkânlarıyla şekillendirir. Yani insan (manevi olan) iç dünyasında; sevgi, nefret, kin, haset vb. duyguları dil vasıtasıyla kurup dış dünyasına yansıtmakta, islam ise; riyazatı ile dışarıdan iç dünyasına mudahele etmek suretiyle; iç ve dışı aynılaştırarak mükemmel insan modelini inşa etmeye çalışırken aynı dili kullanmalıdır.

“İnsanlarla akılları nisbetinde konuşun” hadisi de çok manidardır. Çünkü akıl ve mükellefiyetin/sorumluluğun arasında da bir ilişki vardır ve bu ilişki de yine kelam/söz (söylem) dil ile alakalıdır.

Çünkü herşeyden önce dil, iletişim, anlatma ve anlama aracıdır dedik. Bir hükmü anlamayan kişi bu hükmü yerine getirmedi diye nasıl cezalandırılabilir ki!

Bir müslüman bir de bu gerekçelerle dil veya diller ile ilgilenmelidir.

Bu bağlamda her kim ne söylerse söylesin, bir insan, diğer insanların dillerini kullandıkları alanlarda kendi fıtri/ana dilini kullanma hakkına sahip değilse, öylesi alanlarda kendi dilini kullanamıyorsa “eşit” olamaz ve o alanlardan sorumlu da tutulamaz.

[1] - Hucurat:49/13

[2] - Elmalılı Tefsiri

[3] - Hulâsat’ül Beyân

[4] - Bakara: 2/31

[5] - bk. et-Tefsîru’l-Kebîr, 2/175-208.

[6]- İbn Faris, Ebi Hüseyin Ahmed b Zekeriya, Mu’cemu Makayisi’l Luğa, (Thk. Abdusselam Muhammed Harun) Daru’l Fikri, Dimeşk 1979, II. s.198.

[7]- Abdurrahman Çetin, Hitabet Ve İrşad, Aksa Yay., Bursa 1998, s. 5.

[8]- Süleyman Uludağ, “Hitap” TDV İslam Ansiklopedisi, TDV Yay., XVIII, İst., 163.

[9] - bk. Keşfu’l- Hafa 2, 132, Hadis: 2016

[10] - Yasin: 36/82; Mü’min: 40/68

[11] Cündioğlu, Kur’an Ve Dil’e Dair, Kaknüs Yay., İst. 2005, s. 25.

[12] Izutsu, Toshihio, Kur’ân’da Allah ve İnsan, (Çev. Prof. Dr. Süleyman Ateş) Yeni Ufuklar Neşriyat, İst. 1999, 190.

[13] Izutsu, Toshihio, Kur’ân’da Allah ve İnsan, (Çev. Prof. Dr. Süleyman Ateş) Yeni Ufuklar Neşriyat, İst. 1999, s. 26.

[14] - İbrahim: 14/4

[15] - Diyanet Vakfı Meali; İbrahim:14/4. Ayetin Açıklaması

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank