content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

27 Ara

Eninde Sonunda Susturulamayan Vicdan Kazanacaktır! (*)

Yalanların üzerine kurulu bir hayatta ne işimiz var? Herkesin yalan üzerine kurduğu bir servet ve sanal dünyada; herkesin birbirine yalan söylediği, yalan ikili ilişkilerin, sahte dostlukların, yalan evliliklerin, yalan beraberliklerin, yalan üzerine kurulmuş iktidarların dünyasında ne işimiz var?

Yalan söyleyenlerin de

yalan ilişkilerin de öleceği bir dünyada doğru ilişkilerin anlamı ne? Dünya sahtekarlıkların üzerinde yükseliyorsa, bir dönem sonra kendi beynimizde oluşturduğumuz kendi yalanlarımıza inanıyor ve onun üzerine sanal bir dünya kuruyorsak, namus, erdem, ahlak neden var?
Sonunda dünyada yaşarken yalanların ve sanallıkların hakim olduğu bir hayatı sürüyorsak, verdiğimiz sözleri unutuyorsak, hayatın ne anlamı var? O kahrolası yalan dünyalarımızda halen sanal yaşanan ilişkilere “eyvallah” deyip gidemiyorsak, bizim kendimize verdiğimiz sözlerin ne anlamı var?
Yaşadığımız her sanal ilişkide “eyvallah” deyip gitmiyorsak, verdiğimiz mücadelelerin anlamı ne?
O zaman bizim diğerlerimizden farkımız ne? Birbirini sevdiğini zannedenler aslında, ellerinde fırsat olduğunda birbirlerinin mezarlarını kazmaya hazır iseler, sevilmeyen bir adam olup yola devam etmek, kendi yolumuzu çizmek daha doğru değil mi?
“Yalan yaşadığımız tüm ilişkiler, yalan birbirimize yönelik o sıcacık sözler, yalan yoldaşlık ilişkilerimiz, yalan dostluklarımız, yalan sevdalarımız, yalan her türlü riyakarlık kokan sözlerimiz” diyerek içimizde yalandan kurulmuş benliklerimize yüz çevirebilsek? Aslında söylenen her yalan söz, yaşanan her yalan ilişki ve dostluk gösterileri; bizim içimizdeki gerçek beni alarak sanal bir ben yaratmıyor mu?
Her yalan gerçek benden uzaklaştırmaz mı, asıl beni? Sanal ben, bir dönem sonra asıl ben olduktan sonra, o kendimize verdiğimiz sözler ne olacaktır? Asıl olan, yalan üzerine kurduğumuz asıl benler, tüm doğrululukları, erdemleri, ahlakı süresiz bir tatile çıkarmıştır. Varsa yoksa o dünyalık malın ve sahte iktidarların peşinde koşarız.
Bir gün onlar olmayacaktır, eğer varsa öbür dünya orada büyük bir hesaplaşma yaşanacaktır. Benim inandığım ise, insanın sürekli kendi içinde bir hesaplaşma yaşadığıdır. Eğer hayvanlaşmamışsa, küçücük bir beni yitirmemişse.
Son okuduğum Kurtlar İmparatorluğu romanının kadın kahramanı kendini, geçmişini ve belleğini ararken bir şey öğrenir. Beynin belleği yanında, aynı zamanda vücudunda bir belleği olduğudur. Eğer sözler unutulursa, beynin bir kenarında yok saydığımız belleğimiz bize, sürekli bir şey anımsatır; işte o bizim gerçek doğrumuz olan vicdandır. Ne kadar kendi kendimize kandırsak da, o her zaman belleğimizde gerçek bir yol göstericidir.
“Dediğin gibi değil, yalan söylüyorsun, haksızlık yapıyorsun” dedikçe işte yanılmaz ve bu dünyada bizden hesap soran asıl yargıç ortaya çıkar. Ya vicdanlarımızı yitirmişsek, işte o zaman da vücudun belleği ortaya çıkar; hesap sorar bizden.
Yalanların egemen olduğu bir dünyada yaşamaktansa, yüreğimizi ortaya koyarak, “Sizin olsun yalanlarınız, sizin olsun sanal iktidarlarınız, sizin olsun sanal mülkleriniz” diyebilmek gerekmez mi?
Yeryüzünde insanlar yalana dayalı bir dünya kurmasalar, hayat bugünkünden daha güzel olmaz mıydı? Dünyanın bir tarafı zengin iken, bir tarafın yoksullukla boğuşması, o hayatın ergeç ortaya koyacağı sonsuz ve yanılmaz adaleti ortaya çıkarmaz mı?
Kimileri o adaleti yaşarken uygulamak ister. Terör denilen illet onun için vardır. Birilerinin tankları, topları, hayatın her alanını gözetleyen gözleri, acımasız derin güçleri varsa, sermayeleri varsa, onların da bedenleri ve akılları vardır.
Paranın saltanatını yıkabildik mi?
Yoksa teslim mi olduk?
Bedenlerini ve akıllarını silah yaparlar ve hesap sormaya kalkarlar. İnsanlık var olduğundan beri ne zaman ki bir yerlerde iktidarlar kurulmuş, onun karşısında haksızlık yapılanların, yalan söylenenlerin, yoksulların ve yoksunların ellerinde beğensek de beğenmesek de kendi bedenlerini silah yaptığı zamanlar olmuştur.
Aynen bugünkü gibi. Gençliğimizde sloganlar atardık, marşlar söylerdik, söylemler verirdik; “yalanın ve paranın saltanatını yıkacağız” diye.Bugün ise seyirci olduk. Yalana dayalı kurulmuş sanal iktidarlar ve yalanlar karşısında sesimizi kısıyorsak, haksızlık karşısında susuyorsak, biz de o vicdanlarını şeytana satmış milyonlardan biriyizdir. Tüm o güzel sözlere karşın.
Seyirci olmayıp direnenlerden olmak gerekir. Ya onlara benzeyeceğiz, ya da vicdanlarımızı dinleyerek yalanlara ve sanal iktidarlara karşı yüreğimizi ortaya koyacağız.
Onun içindir, halen haksızlık, adaletsizlik ve hukuksuzluk olduğunda sesimi çıkarmam. Onun içindir, pervasızlığım. Onun içindir, içimizde susturamadığımız yalana karşı isyanımız. Yalan kaybedecektir, sanal tüm iktidarlar yerle bir olacaktır. Öbür tarafa bırakılmayan ilahi bir adalet vardır, yaşadığımız bu dünyada. Bakın tarihe; bunu görmek mümkündür.
Eninde sonunda kazananlar; susturulamayan vicdan ve vicdanını yitirmeyenler olmuştur.
Son söz: Bugün yaşanan hayatın erdemlerini, susturulamayan ve yitirilmeyen vicdanlara ve belleklerimize borçluyuzdur.
 (*) Arşivden… 2005…

Etiketler :

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank